Şibli anlatıyor:”Hallac’ın
yanına yaklaştım.Elleri ve ayakları kesilmiş, gövdesi bir direğe bağlanmıştı.”Tasavvuf
nedir? Diye sordum. Dedi ki:”Burada
gördüğün onun en alt makamıdır.”dedi.Öyleyse en yüksek makam hangisidir? Diye sorunca, şu
cevabı verdi:”Senin için oraya yol yoktur.Fakat onu yarın göreceksin.Benim
gördüğüm gayb alemindedir ve bu yüzden senden saklıdır”.Ve akşam namazı vakti
geldiğinde Halifeden boynunun vurulması izni çıktı.Bunun üzerine bekçi “artık
bugün akşam oldu.bu işi yarına bırakalım”dedi.
Sabah olunca
bağlı bulunduğu direkten onu çözdüler ve boynunu vurmak üzere ,ön tarafa
getirdiler.Hallac o anda yüksek sesle
söyledi:”Vecde kapılanın nasibi ,Bir’in onu Bir’liğe geri götürmesidir”Sonra Kur’an-ı
Kerim’in Şura 42/18 ayetini okudu.”Ona(kıyamette)inanmayan
imansızlar onun çabuk gelmesini isterler, inananlar ise gerçek olduğunu
bilirler ve ondan korkar ve
sakınırlar.İyi bil ki kıyamet hakkında tartışanlar, uzak (derin)bir sapıklık
içindedir”
Bunlar Hallac’ın
duyulan son sözleri idi.Boynu vuruldu.Bedeni bir hasıra sarılarak üzerine
katran yağı döküldü ve yakıldı.Külleri bir minarenin üzerine çıkarılıp rüzgar
alıp götürsün diye bırakıldı.
Şibli, Hallacın
vefatından sonra onu rüyasında gördü ve sordu: Allah, sana bunca eziyet çektiren
halka ne yaptı?”.Hallac:”Hem bana iyi davrananları ,hem bana düşman olanları
affetti.Zira bana iyi davrananlar beni
tanıyorlardı.Bana düşman olanlarsa beni
tanımıyorlardı ve Allah rızası için düşman oldular.İşte bu yüzden iki tarafı da
fazilet sahibi olarak kabul edip onları affetti”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder