30 Ekim 2021 Cumartesi

AHİLİK TERBİYE SİSTEMİDİR

 

 

                    ŞABAN KUMCU

             14. yüzyılın ortalarında Anadolu’ya gelen Tancalı seyyah İbn Batuta (1304-1369), burada kendisini hayrete düşüren ve hayran bırakan bazı insanlarla ve kuruluşlarla karşılaşır. Onların davranış ve yaşayış tarzlarını ayrıntılı olarak tasvir eder. Bunlar “ahi” adını alan, Anadolu Türk kültür ve medeniyetinin oluşmasında; gaziler, veliler, alimler kadar önemli rolü olan insanlardır. Ahiler bazı yönleriyle gazileri hatırlatırlar. Gözlerini budaktan sakınmayan yiğit kişilerdir. Fakat gayeleri savaş değil barıştır. Sabahtan akşama kadar kendi işlerinde çalışırlar, hayat felsefeleri, yaşayış tarzları çalışmaya, dostluğa ve yardımlaşmaya dayanır. Çalışmaktan maksat para kazanmak ve biriktirmek değil hem kendi geçimini temin etmek hem de başkalarına yardım etmektir.

                Türklerin Anadolu’da yerleşik medeniyete geçişlerinde ahiliğin rolü büyüktür. Anadolu’ya gelen Türklerin bir kısmı akıncı, bir kısmı da ekinci, köylü ve zanaat (ustalık gerektiren iş, meslek, beceri) sahibi, şehirli, kasabalıydı. Ekinci ve zanaat sahipleri için savaş değil, barış ön plandaydı. Onlar, akıncıların fethettikleri ülkelerde, maddi ve manevi medeniyeti kuruyor, aynı gayeyi güden dervişlerle iş birliği yapıyorlardı. Hacı Bayram-ı Veli; dünyayı bir şara (şehre) benzetir. Bu şehir (dünya) maddidir, ama onun kenarından Didar (Allah) gözükür.  

                                               Nagihan ol şara vardım, anı ben yapılır gördüm,

                                             Ben dahi bile yapıldım, taş-u toprak arasında. 

 Bu mısralarda, insanın vücuda gelişi ile dünya arasında bağlantı kurulmuştur. Daha sonraki dörtlükte de insanın dünyanın yapılışına katıldığını anlatır.şakirdleri taş yontarlar, yonup üstada sunarlar,                    Çalap’ın adın anarlar, her bir taşın paresinde. 

                Daha sonra gelen dörtlükte şair; “Şar dedikleri gönüldür”, diyerek şehir imajını maddi plandan, manevi plana aktarır. Temel fikir, taş yontan şakirdlerin inşa ettiği şehir imajıdır.  Yunus Emre ve daha birçok şair insan gönlünü bir şehre benzetir, onun harap veya mamur olmasından bahsederler. Yunus Emre, bir derviş olmakla beraber, din ve ahlak anlayışı bakımından ahilere yakındır. Ona göre; Derviş yedirip içiren, veren el olmalıdır. Allah’ı bulan; geniş varlık alemine, kâinata ve insanlığa da kavuşmuş olur…                                             

                                               Mün’im oldum yoksul iken, benim oldu kevn-ü mekân,

                                               Yerden göğe mağrip maşrık yere göğe doldum ahi.

  İnsan çalışmalı ve kendi el emeği ile geçinmelidir. Bir şiirinde Süleyman Peygamber’i örnek gösterir.

                                               Süleyman zembil ördü, kendi emeğin yedi,

                                               Onun için buldular onlar berhüdarlığı.

                  Bayramiye tarikatının kurucusu olan, Ankaralı Hacı Bayram-ı Veli; Akşemseddin gibi dervişleriyle, Anadolu Türk tarihinde mühim roller oynamıştır. Bayramiye tarikatının en önemli özelliklerinden birisi de ahilerde olduğu gibi, bizzat çalışmaya ve başkalarına yardım etmeye önem vermesidir. Hacı Bayram-ı Veli, kendisine intisap eden dervişleri, kabiliyetlerine göre; kimisini zanaata, kimisini ziraata sevkediyordu. Hacı Bayram-ı Veli’nin adı “Ahi Sultan”, diye anılırdı. Akşemseddin, Hacı Bayram-ı Veli’nin müridi olduğunda, onu dervişleriyle beraber burçak biçerken görmüştür. Hacı Bayram’ın şeyhi, Şeyh Hamidüddin-i Aksaray-i “Somuncu Baba” da ekmekçiydi. Hacı Bayram’ın müritlerinden biri de şöhreti Belgrad ve Peşte ’ye kadar giden Göynüklü Bıçakçı Ömer Dede’dir. Ona “bıçakçı” lakabının verilmesi de bir zanaata sahip olmasındandır.

                Belgelerde Hacı Bayram-ı Veli’nin müritlerinin ahi olduklarını görüyoruz. Abdülbaki Gölpınarlı Burgazi Fütüvvetnamesi’ni yayınlamıştır. Kitabın 13. Yüzyıl’da kaleme alındığı tahmin ediliyor. Kitabın yazarı Burgazi, asıl adı “Çoban oğlu Halil’in oğlu Yahya”, okuma yazmayı yirmi yaşlarında öğrenmiştir.  Sohbetlerde öğrendiği bilgileri sade, acemi ve basit bir Türkçeyle aktarmıştır. Burgazi’nin kitabına göre; ahilikte üç mertebe vardır: Yiğitlik, ahilik ve şeyhlik. “Yiğitlik heves eylemekdür, ahilik başlamakdur ve şeyhlik tamam kılmakdur. Yiğitlik sakal gelmekdur, ahi sakala ak düşmekdur, şeyhlik tamam pir olmakdur. …Ve dahi yiğitlik şeriatdur, ahilik tarikatdur ve şeyhlik hakikatdur…”

                 Ahilik bir nevi terbiye sistemidir. İnsanı insan yapan terbiyedir. “İyi yetiştirilmeyen bir insan, taş yemişi, dağ canavarı gibidir. Terbiye ile hamlar göynülür (olgunlaşır), çiçekler düşer, çiğler pişer. Ahiler gerek kim daim terbiye kıla, perveriş (besleyip, yetiştirme) vire. Terbiyeye gerek mal-u canı ahisi yolına sebil ola.”  Ahilikte cömertlik, fakirlere yardım esastır. Ahi hem kendi geçimini temin edecek hem de başkalarına yardım edecektir; bunun için bir meslek (zanaat) sahibi olması şarttır. “Ahi halal kesb kazanmak gerekdür, belkim farzdur ve hem sünnetdür ve dahi ahiye bir pişe ve san’at gerekdür, ana meşgul ola. Eğer pişesi (sanat, meslek) yoğısa ana fütüvvet değmez.”  Fütüvvet; yiğitlik, cömertlik, lütuf ve ihsan sahibi olmak, başkasını kendisine tercih edip, kerem sahibi olmak anlamında kullanılmıştır. Yunus Emre’ye göre de hasisler ve cimriler ne kendisine ne de başkasına faydası olan, zenginliklerine rağmen hayatın ve insanlığın tadını ve manasını bilmeyen bedbaht insanlardır.

                                                Kem-dürür yoksulluktan nicelerin varlığı,

                                               Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı.

                 Burgazi kitabına göre; “Ahi gerek kim bekler kapusuna varmaya, belki bekler padişahlar anun adın bilmeyeler…” Hacı Bayram-ı Veli, Akşemseddin ve daha başka tanınmış şeyhler Fatih gibi gazi hüviyeti taşıyan padişahlara gerektiği zaman yardım etmişler, ancak mesafelerini daima korumuşlardır. Ahilik ahlakı bunu gerektirir. Ahinün sohbeti Salihler ve harif-i safa kişiler ola.  Allah-u Taala’ya yakın kişiler ola, miskinleri (fakirleri) seve, daim sohbeti miskinlerle ola, nitekim Resul hazreti duasında aydurdı: İlahi, beni dirlüğümde miskin eylegil, ölicek miskin öldürgil, kıyametde miskinlerle kopargil. Ayişe anamuz radiyallahu anha ayıtdı: Ya Rasulallah neyiçün böyle dirsin? Ayıtdı: Anun içün kim miskinler kırk yıl önden giriserlerdür uçmağa. Resul hazreti ayıtdı: Ya Aişe, miskin kapuya gelicek mahrum gönderme, yarım hurma varısa dahi virgil.”

                Ahi gerçek bir Müslümanda bulunması gereken bütün vasıflara haiz olacak, dinin bütün icaplarını yerine getirecektir. Hatta zühd ve takvaya kendisini vererek, dünya ve toplum ile ilgisini kesebilir. Ahi böyle Müslüman değildir. O çalışan kazanan ve fakirlere yardım eden iman sahibi bir insandır. “Evvel şart ahi gerek kim iki cihanda can-ü gönülden cömert gerek, yani dünyada cömerdlik eyleye, ahiretde dahı cömerd olur.” Hak Taala ayıtdı: Kim bana cömerd lokması gösterürsin, iy kulum, ikinüzü dahı yarlıgadum, uçmağa varınuz.” Ahinin elbisesi temiz, pak olmalıdır.

                İbn Batuta Seyahatnamesi’nde ahilerin akşam yemeğinden sonra sema ettiklerini yazar. Burgazi kitabında da bu hususa yer verilir. “Sema dostlar gönlin taşırur, zaifler ve yazuklular gönlini korkudur ve müşfikler gönline od (ateş) düşürür.” Abu’l Kasım-ı Nasrabadi ayıtdı: “Her nesne katığı vardur, can katuğı semadır.” Abu-Amr ayıtdı: “Gerek kim sema ehlinün gönli diri ola, teni ölmiş ola. Her kimün gönli ölmiş ola, teni diri ola, sema ana haram ola.” Ahilikte ruh terbiyesine olduğu kadar, davranış terbiyesine de büyük önem verilir her şey bir düzene bağlıdır. Yemek yemek, su içmek, söz söylemek, yolda yürümek, oturmak, kalkmak, alışveriş yapmanın bir edebi, adabı vardır. Burgaz kitabında edebin değerini belirtirken; “Peygamberlerden ve evliyalardan ve padişahlardan yedi yüz kırk edep vardur. Nuşirevan-ı Adil aydur: Her kim kırkın tutarsa tamamdur. Ahiliğin köylere kadar yayılmış olması, bir gelenek halinde asırlardır devam etmesi Türk halkının şahsiyet ve karakterinin nasıl oluştuğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. Bir Müslüman seyyahta bile hayret ve hayranlık uyandıran bu çok insani yaşama tarzı, gençlerin disiplinli bir şekilde terbiye edilmelerinin bir sonucudur.

                1950’i ve 1960’lı yıllarda küçük bir Anadolu ilçesi olan Aksaray’da belirli sayıda esnaf ve zanaatkar (meslek sahibi) vardı. Babamın ve amcamın mesleği saraçlıktı. (Koşumculuk) Toprağı sürüp, çiftçilik yapmak için, at, araba ve koşum takımları gerekiyordu. Koşum takımı; ok kayışı, yan kayışı, hamut, dizgin ve terbiye dediğimiz, atların ağzına vurulan gemden, oluşur. Ham deriler alınır, işlenir, tuzlanır, kurutulur yanık yağlarda bekletilir, tavlanan bu deriler tezgahlarda kesilir, koşum takımı yapılırdı. Osmanlı fetihleri atlar ve arabalarla yapıldığı için, saraçlık ata mesleğidir. Çocukluğum kayışların içinde, koşum tezgahlarının arasında geçti. Sabah erkenden besmeleyle dükkanlar açılır, kapıların önleri süpürülür, çıraklar, kalfalar, ustalar çalışmaya başlardı. Demircilerin, marangozların, karosercilerin, tornacıların sesleri birbirine karışır, bir ihtiyaç olursa selamla iş görülürdü. Banka, çek, senet yoktu. Maddi, manevi yardımlaşılır, düğünler, bayramlar ve cenazelerde bir olunur, sevinçler, sıkıntılar, dertler paylaşılırdı.

                Güler yüzlü, ihlaslı, edepli, terbiyeli, halim selim, hakkına razı, tevekkül sahibiydiler. Ezan okunduğunda, işlerini olduğu gibi bırakıp, Kurşunlu Camii’nde cemaatle namaza koşarlardı. Borçlanmak, fazla mal elde etme hırsı, komşunun rızkına göz dikmek yoktu. Bahçelerinin bir köşesinde kerpiçten evlerinde, mütevazi bir hayat sürdüler. Saçları, dükkanlarında, tezgahlarında ağardı. Bir yolcu gibi yaşayıp gerçek aleme göç eden bu güzel insanlar hala gözümün önündedirler. Ahilerimizi, rahmetle yadediyor, ruhlarına Fatihalar gönderiyoruz.

 Faydalanılan eserler; Türk Edebiyatı Üzerine Araştırmalar, tip tahlilleri. Mehmet Kaplan

                                           Kolonizatör Türk Dervişleri” “Ömer Lütfi Barkan,

               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder