20 Haziran 2021 Pazar

ŞEMSEDDİN SİVASİ, BİR ANADOLU EVLİYASI NUTK-İ ŞERİF ŞABAN KUMCU Vasıl olmaz kimse Hakk’a, cümleden dür olmadan, Kenz açılmaz bir gönülde, taki pür nur olmadan. “Her türlü kütüklükten uzaklaşmadan Hakk’a kavuşulmaz. Kalp tertemiz olmadan, gönlün hazineleri açılmaz.” Sür çıkar ağyarı dilden, ta tecelli ede Hakk. Padişah konmaz saraya, hane mamur olmadan. “Hakk’ın bir kalpte görünebilmesi için, o kalpten kibir, iki yüzlülük, kıskançlık, kin, öfke ve dünya sevgisini çıkarmak gerekir. Allah, böyle bir kalbe misafir olmaz.” Mütü kable en temütü, sırrını fehmeyleyen, Haşr u neşri gördü bunda nefha i sür olmadan. “Ölmeden önce ölünüz” sırrıyla, nefsini yok eden bir kişi, sur üflenmeden dirilişe nazar eder. Yeniden diriltilip, mahşer yerinde toplanılacağını görür ve her an kendisini Allah’ın huzurundaymış gibi hisseder. Tasavvuf diliyle ihsana kavuşur.” Sen müyesser eyle ya Rab, bizlere beytin tavaf, İlmin ile amil eyle, vade tekmil olmadan. “Ya Rab, ömrümüz sona ermeden, öğrendiklerimizi, bildiklerimizi uygulamayı bize nasip et. Senin evini “Kabe’yi” tavaf etmek için bize kolaylıklar ihsan eyle...” Bir acayip derde düşmüş, Şemsi yanıyor müdam, Hakk’a makbul olmak ister, halka menfur olmadan. “Şemsi, öyle bir aşka tutulmuştur ki, daima yanmaktadır. Hak katında makbul olmak isteyenler halk tarafından hor görülmeye, kötülenmeye razı olmalıdır.” 13. ve 14. Yüzyıl’da Anadolu’da tasavvuf geleneğini; Aşık Paşa, Şeyh Hamidüddin-i Veli, (Somuncu Baba) Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektaş’ı Veli ve Yunus Emre gibi mutasavvıf şairler temsil etmiştir. Tekke ve tasavvuf geleneği; 16. Yüzyıl’da Şemseddin Sivasi’yle yoluna devam eder. Şemseddin Sivasi, şiirlerini halkın anlayacağı Türkçe ile yazmıştır. Şiiri halkı irşad etmek için, önemli bir fırsat olarak değerlendirir. Son derece açık, samimi bir ifadeye sahiptir. Sağlam ve sade üslubu, arifane söyleyişi halk tarafından çok sevilmiştir. Arapça, Farsça kelime ve terkipler kullanmakla beraber, en derin konuları sağlam bir Türkçe ile ifade etmiş, anlaşılması zor, girift dolaylı anlatımlardan uzak durmuştur. Halkın anlayabileceği bir anlatım tarzını tercih eden Sivasi’nin, eserlerinde derinden gelen bir hissiyat hakimdir. Şiirlerinde Şemsi mahlasını kullanmıştır. Şemseddin Sivasi, tasavvufta, Allah’ın rızasını merkeze almıştır. Rıza halinin kemalini, mücahede eğitimine, sabır sebat gayretine, tevazu duygusuna, ihlas hassasiyetine ve zikir diriliğine bağlamıştır. Rıza; hiddet ve kızmanın zıddıdır. Memnun kalmak, onaylamak, huzur bulmak, beğenmek, kabullenmek, arzulamak, seçmek, uygun görmek, yetinmesini bilmek, şikâyet etmemek, başa kakmamak anlamlarına gelmektedir. Tasavvufi tecrübede rıza; “Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular”, ayetinden hareketle, Rıdvan’a (hoşnutluk), iç huzura, gönül rahatlığına, sükûnete kavuşmaktır. Şemseddin Sivasi, hayata bir imtihan nazarıyla bakar. Bizleri her defasında hikmet-i Huda’ya dikkat kesilmeye davet eder. O, alemde asla tesadüfe yer olmadığını bilir. İlahi tecellileri, teslimiyet ve tevekkülle Allah’a havale eder. Her birimizin ayrı imtihanı vardır. İsyan, hazımsızlık, egomuzu tatmin, kendini merkeze koyma gibi bakış açılarını reddeder. Mümin bir kul Hak’tan razı olmalıdır. Kimisin bir pula muhtaç eder ol, Gıdasın az veriben aç eder ol. Kimine mülk ediptir şark u garbı, Kanaat vermez eder darb u harbı, Kimisi bulmaz giye abayı, Kimisi ar eder giymez dibayı.……………. Kimin cahil kimin dana ediptir, Kimin Ali kimin edna ediptir. Kimisin eylemiştir zar u haste, Yatar külhan bucaklarında beste. Eder bu hal ile hamd ü senayı, Demez ki bana çektirdin belayı. Şemseddin Sivasi’nin bu beyitleri bize, Rabiatu’l-Adeviyye’nin şu sözlerini hatırlatır. Kendisine; kul rıza makamına ne zaman erişir, diye sorulunca şöyle cevap verir; “Allah’ın nimeti kadar, musibeti de kendisini memnun edince…” Nefs-i raziye derecesine ulaşan bir kul, kâinatta ayrılık, gayrılık, acı, felaket, kötülük ve keder görmez. Allah’ın takdir ve yazgısına mutlak bir itaate bürünür. Rıza makamında kul, benlikten kurtulur. Kişi olarak yalnızlığın her derecesinden uzaklaşır, Allah’a kavuşma yolunda mesafeler kateder. Ruhen huzur ve güven içinde olma, uğruna feda olunan adanmış bir aşk, başkalarını anlama duygusu, içtenlik ve her fırsatta insanlığa faydalı olma gayreti; rıza halinin göstergeleridir. Bu hal hayatın doğal seyrinde sürmesini kabulleniştir. Katrenin deryaya kavuşması gibi hak yolunun yolcusu da varlık macerasının sonunu görür. Kişiliğini benliğin alışılmış adetlerinden, gelecek derdinden uzak tutar. Anda yaşar ve vaktin şuurunda olur. Mazi ve istikbal düşüncelerinden kurtulur. Kişilere ve toplumlara yapılan dayatmalara, kısır döngülere tavır koyar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder