14 Mayıs 2021 Cuma

TEVEKKÜL,SEBEBLER ŞİRKİ

Bazı sûfîler tevekkülün, sebeplerden de öte bir tarafının olduğuna inandıklarına işaret eder ve tevekkülün kaderle olan bağlantısına dikkat çeker. Sûfîleri bu anlayışa götüren düşünceleri bu şekilde ifade etmiştir: “Rızk, ezelin ezelinde sağlanmıştır. Kaygı nedendir o halde? Allah'ın isimlerinden biri Rezzâk, rızk veren değil midir? Doğumundan, hatta döl yatağına düştüğü andan itibaren, önce kanla sonra sütle besleyerek her varlığa merhamet göstermiştir. Her şey Allah tarafından yaratıldığından ve O'na ait olduğundan,insanın mutlak olarak sahip olduğu hiçbir şey yoktur; dolayısıyla bir şeyi cezbetmeye veya reddetmeye çalışmak boşunadır. islam'a göre insanın nasibinde ne varsa ancak onu alır; bu, yiyecek olur, mutluluk olur ya da ölüm olur.” Ancak sûfîler tevekkülü anlatırken sebepleri kesip atmaktan ve tedbiri terk etmekten söz ederken ameli, ibadeti, çalışıp kazanmayı bırakmaktan asla bahsetmemiş, bunların gerekliliğini vurgulamışlardır. İnsan bir işe girişirken ya Allah'a veya nefsine (malına, gücüne, nüfuzuna, sanatına, ilmine) güvenir. Nefsine güvenen kişi bir işi başardığında bunu kendisinden ve aldığı tedbirden bilir. Sûfîlerin kaçındıkları bu tür bir güven duygusudur. Bu durum bazen sebeplerin ilâhlaştırılmasına kadar gider ki buna tasavvufta “şirk-i esbâb” denilmiştir. Tabiatçıların her şeyi tabiat kanunlarına ve tabii sebeplere bağlamaları böyledir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder