1 mART 2019 tarihli Yeni Akit gazetesindeki köşesinde Abdurrahman Dilipak kimleri kastediyor?Yazıdan açık bir şekilde "Ak Parti iktidarını demek" mümkün olmuyor.Lafı ortada bırakmak sağ mahalledeki " cesur" gazetecilerin ortak davranışıdır.Halbuki sol mahalleninkiler çok daha cesur.Belki bu "ne yerse yesin"halinden olsa gerek. O yazının aktarımı;
Endişelenecekler tabi, çünkü ucu
kendilerine dokunuyor
1 Mart 2019 Cuma
Eşref Bitlis’i araştıramazsınız, Uğur
Mumcu’yu da, Hablemitoğlu’nu da, Cem Ersever’i de, Hrant Dink’i de, Muhsin
Yazıcıoğlu’nu da, Bahriye Üçok’u da, Sabancı’yı da. Çünkü 3 adım sonra ucu
“kendilerine” dokunur.
Müslüman, ateist, laik, sağcı-solcu
farketmiyor. Aynı delikteki yılan tarafından ısırılıyoruz. “Fail” 40. odada
gizlidir. Eğer kararlılık ve cesaretle işin üzerine gidecek olursanız, oraya
varana kadar “dokunulmaz”, “korunan”, “kozmik ve derin” birçok ve kurumun
kapısından geçerek ilerlemeniz gerek. Ve her adımda, faili işaretleyen
yanıltıcı tabelalar göreceksiniz. Muhbirler, analizistler, muteber adamlar,
belge sunan gazeteci kılıklı ajanlar sizi karşılayacaklar. Her şeye rağmen
doğru yönde ilerleyecek olursanız, tehdit alır, saldırıya uğrarsınız. Yetkiniz
elinizden alınır.
Darbeler, darbeciler, siyasi
cinayetlerin failleri onun için bulunamaz. Herkesin bildiği gerçek “sır” olur.
Çok ısrarcı olursanız, gemileri yakmışsanız, geri dönülmez bir noktaya
gelmişsiniz, “artırılmış bir gerçeklik”, “somutlaştırılmış” fabrikasyon bilgi,
belge, bilirkişi, itirafçı, muhbirlerle hedef seçilen bir kurban önünüze
çıkarılır ve infaz edilir. “Tanrılara kurban sunulur” ve asıl cinayet,
kurgulanmış yeni bir cinayetle perdelenir.
Özal suikastinin faili yakalandı da ne oldu!
Papazı yakaladınız da ne oldu!. 15 Temmuz gecesi İncirlik’te neler yaşandı
soruşturabiliyor musunuz? Fehriye Erdal nasıl oluyor da AB ve NATO’nun
merkezlerinin bulunduğu bir ülkede barınabiliyor. Apo’nun ve PKK derin sırrını
çözebilir misiniz? Sahi, Sivas ve Başbağlar’da ne oldu? Kanlı 1 Mayıs neyin
nesi idi!. “Arınç suikasti”nin (!?) arkasında ne vardı! İçişleri Bakanları
emniyet genel müdürleri, istihbarat şefleri “devlet terbiyesi” gereği
konuşmazlar. Onların kafalarına çakılan hiyerarşide Allah’ın emri, amirlerinin
emrinden sonra gelir. Kadro ve bordroları din günü makamlarından önce gelir
çünkü. İdari sicilleri, “Kiramen Kâtibin sicilleri”nden öncedir. Onun için
“gerçeğin üzerini örter”ler. “Hakızlıklar karşısında susar”lar, “Adil şahidler”
olmazlar. “Yalancı şahid”lik yaparlar. Dünya nimet, makam ve korkuları
karşılığında dinlerini satarlar! “İman ettik” demekle yakalarının
bırakılıvereceğini zannederler.
Hani “bir topluluğa olan öfkemiz bile
bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek” idi! “İşi ehline” verecektik,
ehliyet ve liyakat ne oldu. Satınalmacılar, ihale komisyonu üyeleri, insan
kaynakları müdürleri, “hamili kart yakinimdir” benzeri şeyler yazannlerini
satarlar! “İman ettik” demekle yakalarının bırakılıvereceğini zannederler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder