9 Şubat 2022 Çarşamba

LADİKLİ AHMET AĞA

 Hazretin  sülukunun başlangıcı ile alakalı şu hatıra anlatılır:

Merhum Albay Şefik Can bey hâtıralarında şöyle anlatıyor:

Lâdikli Ahmet Ağa’yı da bir vesile ile ziyaret etme imkânı buldum. Kendisini bana yine devrin manevî büyüklerinden Mahmud Sâmi Ramazanoğlu tanıştırmıştı. Bu büyük veli, Konya’nın Ladik ilçesinde ikâmet ediyordu. İlçede herkes onu tanıyor, garip kabul edilen halleri dilden dile dolaşıyordu. Ricâlü’l-gayb’dan olduğu, Hızır (a.s) ile arkadaşlığı bulunduğu söyleniyordu.

Evi ilçenin kenar mahallelerinde, mütevazı bir evdi. Ziyaretine gittiğimizde hoş geldiniz safhasından sonra güzel sohbetler oldu. Bu ilk tanışmamız normal geçen bir görüşme idi. Bendeniz daha sonraları kendisini sık sık ziyaret etmeye başladım. Görünüşte sıradan bir köylü gibiydi. Fakat Yunus Emre gibi öyle şiirler söylüyordu ki, insan gerçekten hayret duyuyor ve hayran oluyordu. Bunlar o an içine doğan ilahî nağmelerdi. Bazen de Hacı Sâmi Ramazanoğlu bendenizle kendisine zeytin gönderirdi. O vesileyle de gider görüşürdüm. Ziyaretimin birinde yanında kimseler yoktu, bunu fırsat bilerek: “Ahmet Ağa, Allah aşkına, sizdeki bu haller nedir? Bu makama nasıl eriştiniz? Bunlardan bize biraz bahsedin” diye rica ettim. “Bende ne var ki, garip, köylü bir adamım…” falan dedi, geçiştirdi. Ben: “Bakınız, şimdi kimse yok, başbaşayız, lütfen…” diye ısrarlı olunca o da beni kıramayıp anlatmaya başladı:

“Ben köyde çobanlık yapıyordum. Askerlik çağım geldi. Beni askere aldılar. Askerdeyken Cihan Harbi çıktı ve bizi Filistin Cephesi’ne gönderdiler. Savaşın en ateşli anlarında biz orada bir bölük düşman askerinin ablukası altında kaldık. Birliğimizle irtibatımız kesildi. Bir haftadan fazladır abluka (kuşatma) altındaydık. Tayınlarımız yani yiyeceklerimiz bitti. Açlıktan otları, çöpleri yiyoruz. Çok zor bir durumdayız. Bir ara cephe yarıldı, havadan bize birer tane tayın attılar. Tayın, şöyle küçük bir sandviç ekmeği. Hepimiz günlerce aç kalmanın verdiği hal ile tayınları hemen yemeye başladık. Ben bir parça kopardım, ağzıma götürecektim ki paçalarımı çekiştiren bir köpekle göz göze geldik. İki gözünü bana dikmiş, gözlerimin içine bakıyordu. Çok zayıftı ve memeleri sarkmıştı, belli ki yavruları da vardı. Lisân-ı hâl ile âdetâ benden ekmek istiyordu. Ağzıma koyacağım lokmayı ona verdim. Bu yaptığımı gören arkadaşlarım: “Oğlum Ahmet, ne yapıyorsun? Bir haftadır açız, bir parça ekmek. Bununla doymak bile mümkün değil. Sen köpeğe veriyordun” gibi sözlerle beni uyardılar. Hiçbirini dinlemedim ve o köpekle ekmeğimi bölüştüm. İşte o gece rüyama Hz. Peygamber girdi ve: “Oğlum Ahmet! Biz seni çok sevdik, sen ne cömertsin” diyerek sırtımı sıvazladı. Uyandığımda içimde müthiş bir ferahlık ve bende önceden tatmadığım değişik bir hal vardı. Ne olduysa o günden sonra oldu.”

Kaynak: 

Şefik Can, Hatıralar, İstanbul 2022, s. 437-438.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder