“Arzda üç sâdât-ı kibâr olup (üç büyük insan vardır) dördüncü yoktur.
Neysabur’da Ebû Osman Hîrî, Bağdat’ta Cüneyd (ö. 297/909), Şam’da Ebû Abdullah bin
el-Cellâ’dır (ö. 306/918) kaddesallâhu teâlâ esrârahum ve nefa’nâ bişefâatihim
(şefaatleriyle bizi faydalandırsın)
Ebû Osman’ın kelimât-ı şerîfelerindendir:
“Evvelâ bir kimse racûl-i kâmil derecesine resîde olmaz (dört şeye ulaşmadıkça
insan olgun olamaz) 4 şey ki; men ve atâ (verilmemek ve verilmek) ve izzet ve zilletin
kalbinde müsâvî olmaya (eşit olmalı)”
Ahmed bin Atiyye ed-Dârânî (ö. 215/830) kuddise sırruh:
“Her şeyin sadâsı yâni pası vardır. Kalbin pası dahî batnın (mîdenin) tok
olmasıdır” dediler.
موت التقى حیاة لا نفادلھما
قد مات قوم وھم في الناس احیاء 1640
Mâ’rûf-ı Kerhî’nin (ö. 200/815-16 [?]) kelâmıdır. Ba’de’l-Mevt
mahrûmlardır.1641
Kurban (kesilirken) üzerine zikr olunan isim:
لله أكبر لا إلھ إلا لله ولله أكبر أللھم منك و إلیك
cümle-i şerîfesidir.
İnsanın şerefi, Allah’a (c.c.) mârifet ve îmânladır.
1640 Müttakî insanın ölümü (tasavvuf erbâbının ölümü) tükenmez bir hayattır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder