ZÜMRÜD-Ü ANKA
Ayşe Ertübey
Tarih: 15/02/2018
Söylencelere göre Anka kuşu, otuz kuşun özelliğini taşıdığı
ve otuz renge büründüğü için simurg-sireng diye anılır. Yeşil renginden ötürü
de Zümrüd-ü Anka, denir.
Bilgi ağacının tepesinde yaşayan Anka’ya, tüm kuşlar
bilmediklerini sorarlar ve işlerini onun verdiği öğütlere göre yaparlarmış. Bu
bilge kuş, öleceğini hissettiğinde, yuvasını kendi gayretiyle dışa kapatır,
ölümü beklermiş. Güneş etrafı aydınlatıp ısıtınca yuvasında tutuşur,
küllerinden yine doğarmış.
Kuşlar, bir gün, bir şey danışmak istediklerinde,
liderlerinin yok olduğunu fark ederler ve endişelenirler. Aramaları sırasında
bir tüyünü bulurlar. Hepsi, Anka’larına kavuşmak için çetin bir yolculuğa
çıkarlar. Kendi yaratılışlarına göre amaçları olan bu hayvanların, geçmesi
gereken yollar, aşmaları gereken sarp dağlar vardır.
Feridüddin Attar, Mantıku’t Tayr kitabında, aşamaları olan nefis terbiyesini, insanın
ruhsal yolculuğunu, simgesel olarak
anlatır. Nefs, Aşk, Cehalet, İstisna, Tevhit, Hayret, Yokluk Vadileri geçilecek
sonra Kaf dağındaki Anka’ya kavuşulacaktır. Kuşların pek çoğu, güç yollara
dayanamazlar, geri dönerler. Bülbül,
güle olan aşkını hatırlayıp geri dönmüş. Kartal, yükseklerdeki evini özlemiş.
Papağan güzelliğinin bu yollarda gideceğinden korkmuş ve daha daha niceleri…
Binbir bahaneyle Anka’yı bulmaktan
vazgeçmişler. Bilmek, aramak ve bulmak herkesin harcı değilmiş, er kişilerin
harcıymış. Zümrüd-ü Anka olmak,
gayrılığın ve aynılığın tek noktada buluşmasıymış. Kesretten, Vahdete yürüme.
Birlik denizinin sularında yıkanan, aynalarında Hak’tan gayrısını görememiş. Ne
yana baksalar Vechullah.
Mevlâna Hazretleri, Anka’yı; yuvası Kaf Dağı olan bir kuş
olarak simgeler. Bu dağın anlaşılması için insanın, kendinin nasıl halk
edildiğini bilmesi gerekir. İnsan, denilen kitabın satırları arasındaki
gerçeği, Öz’ü, hakikatı arayanlar, bulanlar Ankalaşan kişilerdir.
Kendilerindeki Gizli Hazineyi idrak etmişlerdir.
Her ne arıyorsan kendinde ara. Senin içinde bir can var, o
canı ara.Senin dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara. Eğer yürüyen
denizi arıyorsan, o, senden dışarıda değil, kendi nefsinde ara. (Hz. Mevlâna)
Kişilerin, Anka’lık hâli, nefsin terbiye olmuş ilâhi
yanıdır. Kendimizi aradığımız iç yolculuğumuzda amaç, sûkun bulmaktır. İstek
kuşlarımızın, her bir esmamızın, özelliğini idrak edip onu yaşayabilmemiz,
aynalarımızın sırrına sahip çıkıp, görenin ve görülenin aynılığını fark
edebilmemiz, birimsel nefislerimizi sâkinleştirir. Tüm azaları, kalbi, aklı
mesken edinen Hâlikimiz, yeni iman, ikan libasları giydirir. “Rahman, arşa
istiva etti” ayeti tecelli bulur. Rahmanın kulları, Simurg olduğunun idrakinde,
yeniden doğarlar. İki kere doğmak ve iki kere ölmek, tecelli eder ve bu kutlu
kul makamları, ruhun ölümsüzlüğünü yaşarlar.
Bahaeddin Ögel, Anka’nın, Allah’ın zuhuru, esmalarının
görünen hâli olduğunu söyler. İdrakleri açık olan gönül sahipleri, bir ömre
yayılan nefis terbiyesiyle ruhsal yetkinliğe, erginliğe ulaştırılırlar. Dünya
çilehanesindeki vadileri aşıp Hakikate erdirilirler. Ölmeden evvel ölme zevkini
tadan sultanlardır Bu kişiler. “Mü’min, Mü’minin aynasıdır” tecelli edince
“Tek” sırrıyla âgâh olurlar. Kesret, vahdete dönüşmüştür. Fenâ’dan,
Beka’ya, Aşk sırrıyla, Rabbü’l Âlemin olan Allah’ın Cemâline gark
olmuşlar, Ankay-i lâmekan’nın mekansız âlemlerinden,
renksizliğin tüm renklerini yansıtırlar
Hem ateşim hem pervane,
Aşkın etrafında döner dururum.
Akıl, Aşk’a kesti yanarım.
Kendi yangınlarımdan gene doğarım.
Ben Zümrüd-ü Anka’yım Mecnuncasına,
Leylasında yitip gitmiş sırrım Ben,
Kanatlarım yandı, gözlerim tutuştu,
Nâr oldum.
Parende’yim, Şamlarda, akşamlardayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder