Ricâlu’l-gayb anlayışına dayanak olan hadislerden biri şöyledir: Abdullah b. Mes’ûd’dan: Rasulullah (a.s.) şöyle buyurdu: “Allah’ın halk içinde, kalpleri Hz. Âdem (a.s.)’in kalbi üzerinde olan üçyüz, kalpleri Hz. Musa (a.s.)’nın kalbi üzerinde olan kırk, kalpleri Hz. İbrahim (a.s.)’in kalbi üzerinde olan yedi, kalpleri Cebrail (a.s.)’in kalbi üzerinde olan beş, kalpleri Mikâil (a.s.)’in kalbi üzerinde olan üç, kalbi İsrâfil (a.s.)’in kalbi üzerinde olan bir kulu vardır. Bunlardan tek olanı öldüğünde Allah onun yerine üçlerden, üçlerden biri öldüğünde beşlerden, beşlerden biri öldüğünde yedilerden, yedilerden biri öldüğünde kırklardan, kırklardan biri öldüğünde üçyüzlerden, üçyüzlerden biri öldüğünde de halktan birini yerleştirir. Onların vesilesiyle Allah Teâlâ diriltir, öldürür, yağmur yağdırır, bitkileri bitirir ve belaları defeder…
Ricâlu’l-gayb anlayışının ortaya çıkışında Hakîm-i Tirmizî (ö.285/898)’nin velâyet ile ilgili görüşlerinin önemi üzerinde durulmaktadır. Bu anlayışın, Hakîm-i Tirmizî’den itibaren velâyet kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte zuhûr ettiği, ilk dönemlerde ehl-i sünnet kelamcılarından farklı düşünmeyen sûfilerin, Tirmizî ile birlikte meseleye değişik açıdan yaklaştıkları ifade edilmektedir.37 Ricâlu’l-gayb telakkîsini sistematik hale getiren İbnü’l-Arabî (ö.638/1240)’nin de nübüvvet ve velâyet konusunda büyük ölçüde Hakîm-i Tirmizî’nin etkisi altında olduğu dile getirilmektedir.38 İbnü’l-Arabî, Hakîm-i Tirmizi’yi takip ederek ricalü’l-gayb ile velayet anlayışını tasavvufî görüşlerinin merkezine almıştır.39 Hakîm-i Tirmizî, ricalü’l-gayb kavramını kullanmasa da bu telakkîye zemin oluşturacak görüşler ileri sürmektedir. Ona göre Hz. Peygamber (a.s.)’in vefatından sonra kırk sıddîk ortaya çıkar. Yeryüzü onlarla ayakta durur ve onlar ‘ehl-i beyt’tirler. Onlardan biri öldüğünde onun makamına bir başkası geçer. Bu kırk kişi, bu ümmet için emandır. Çünkü yeryüzü onlarla ayakta durmakta ve yağmur onlar vesilesiyle yağmaktad
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder