20 Eylül 2022 Salı

BİR LOKMA BİR HIRKA-ETHEM CEBECİOĞLU

 Benim yaşım 68. Şu ana kadar tek tük birkaç istisnasıyla “bir lokma bir hırka” diyerek yaşayan bir tek derviş görmedim. Herkes kapitalist, herkes ticaret aklıyla lifestyle kurguluyor, altın fiyatlarını, dolar fiyatlarını takip ediyor, arsa peşinde, ev/villa, araba, devremülk, rant peşinde. Ben dünyayı tamamen terk ettim, diyen bir tek Bağrıyanık Mustafa Amca’yı gördüm. Allah rızası için malının tamamını hayra verdi, gitti Medine’ye yerleşti. Karamanlı rahmetli Kamber Amca vardı. Bir de Sami Efendi Hazretleri’ni (k.s.) gördüm. Adana ovasında yüzbinlerce dönümlük verimli araziyi bırakıyor, basit bir muhasebecilik ve helâl para, alın teri ile hayatını idame ettiriyor. Ömür boyu riyazetten dolayı vefat ettiğinde 28 kilo imiş. Bu üç, beş istisnai şahsiyet dışında, demek istiyorum ki bir lokma bir hırka felsefesinin reel olarak artık bugün bir karşılığı yoktur. Kapitalist olmayan derviş kalmadı, sekülerleştik, maddîleştik. Şikâyetimiz bizim bundandır. Yıkılış da buradan oluyor. Yani hadisteki “ya’budûne’d-dînâr” meselesi… “Bir lokma bir hırka”nın arka planında günlük yaşama, yarına para biriktirmeme vardır. Bugün çarpık modernist akıl buna da karşı çıkıyor. Adam bugün çalışıyor akşama kadar 3 dirhem elde ediyor. Bunun 1 dirhemini yiyor, 2 dirhemini de hediye ediyor. Yarına hiçbir şeyi yok. Modern travmatik akıl bunu okuyamıyor. Peygamber Efendimiz buyurmuş: “Allah’a gereği gibi tevekkül etseydiniz, Allah kuşları doyurduğu gibi sizi de rızıklandırırdı. Kuşlar sabahları kursakları boş olarak çıktıkları halde, akşam doymuş olarak dönerler.” (Tirmizî, Zühd, 33). Negatif gibi görünen bir örnek vereyim. Mesela dikkat edin paranız yok, acınızdan öleceksiniz, bu durumda şer-i şerife göre bir günlük dilenme hakkınız bile var. Biri sana 10 lira verdi. Bu bir gün yeter mi yeter. Bundan sonra dilenme yok. Konunun bir başka yönü de şöyle… Bugün İngiltere’de memurlar maaşlarını haftalık alıyorlar, biz ise aylık alıyoruz. Ancak onların usûlü İslâm’ın ruhuna çok uygun. Niye? İşçi çalışır alnı terler… o ter yere düşmeden devlet parasını ödüyor. Şu an Türkiye’de çalışmadan parası aylık olarak peşin ödeniyor. O da yanlış bir şey. Haftalık maaş alanların birikim yapamadığı, hemen harcadığı, yani paranın çabucak ekonomi döngüsüne katıldığını tespit eden konu uzmanları, bunun ekonomiye kuvvet ve ivme kazandırması yönünden iyi bir uygulama olduğunu söylüyorlar. Aylık maaş uygulamasında bu husus, söz konusu değil… Bir lokma bir hırka geçmiş dönemlerde kaldı. Bu modern çapta hiç aza kanaat eden gördünüz mü? Yok. Dolayısıyla şu an “bir lokma bir hırka”yı konuşmanın aktüel bir değeri olmadığını düşünüyorum. Azla geçinmek, ihtiyacından fazlasını biriktirmemek, tevekkül etmek Osmanlı aklında geçer akçe idi. Mal o dönemde, modern çağdaki kadar putlaşmamıştı. Ve o akılla devlet sürekli büyüyordu. Şimdilerde artık o sinerjiyi yitirdik. Modern insan kapitalist iştahlı tüketici, tüketmeye yönelik insandır. Yani o, kapitalist tüketim çılgınıdır. ABD’nin Ohio eyaletinde bir lokantaya oturduk. Önünüze bir tam paket peçete koyuyorlar, iki peçete kullanıyorsun. Geriye kalanı çöpe atıyorsun. Burger veriyor, bir parça yiyorsun geri kalanını yine çöpe atıyorsun... İhtiyacın bir kibrit sana elli tane aldırıyor. On gazoz ihtiyacın varsa 50 gazoz aldırıyor. Bir çift elbise yeter iken moda imparatorunun emriyle bir gardrop dolusu elbise almaya kışkırtıyor. Bu durum, bugün moderniteye esir düşen İslâm âleminde geçerli mi, evet aynen geçerli. Bir tek Bangladeş ve Nijer’de geçerli değil bu... Onlar da dünyanın en fakir iki devleti. Her sene bazen Bangladeş, bazen de Nijer sonunculuğu yakalıyormuş. Sonunculukta iki İslâm ülkesi yarışıyor. Burada bir lokma, bir hırka konusu istesen de var, istemesen de var. İkisi de yokluk ülkesi… Keçileri gördüm Niamey’de… ot bulamadığı için sokağa atılan gazeteleri yiyorlar, gazete yedikleri için de mürekkebi sebebiyle etleri insanları zehirliyordu. Bu durum biraz da iktisatla alâkalı. Ayetlerde “Allah israf edenleri, saçıp savuranları sevmez.” (En’am, 6/141)  buyuruluyor. Modern insan savurgan mı? Evet. Hani İslâm’da azla yetinme, kanaat vardı? Peygamberimiz’in (s.a.v.) yaşadığı hayat, “bir lokma, bir hırka” hayatı idi. Bir akademisyen arkadaşımız şöyle demiş: “Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında yoktu o yüzden bir lokma bir hırka yaşıyordu.”. Hayır yanlıştır. Hz. Aişe (r.a.) annemize soruluyor: “Siz Peygamberimiz (s.a.v.) zamanında ne yer ne içerdiniz?” diye. O da iki parmağını kaldırıp “Esvedân, esvedân” yani iki siyah diyor. Birisi su, diğeri hurma. Artık hurma yemek ve su içmekten o kadar melâl gelmiş ki, iki siyah diye cevap vermiş. Aslı öyle mi öyle değil. Muhammed Hamidullah ve diğer tarihçilerden öğreniyoruz. Efendimiz’in (s.a.v.) Hayber’de hurmalıkları var, toprakları var ve hayattayken bunları vakıf haline dönüştürüp kamuya mal etmiştir. İnce bir hesap yaptık, O, her hanımına senevî yaklaşık 300 kilo buğday, 400 kilo hurma veriyordu. Onlar da geleni hemen tasadduk ediyorlar, elde bir şey kalmıyordu. Peki, bundan başka geliri ne? Gazalarda elde edilen ganimetin 1/5’i âyette (Enfâl, 8/41) ifade edildiği gibi, Efendimiz’e (s.a.v.) kalmıştır ancak O, bu hakkını şehitlerin yetim ve dullarına, ashâb-ı suffaya dağıtmıştır. Yine elde bir şey kalmamıştır. Dolayısıyla O’nun fakrı gayr-ı iradî değil irâdî idi. Yok değil, vardı ama varlığını tamamen muhtaçlara dağıtmıştı. Peygamberimiz’de (s.a.v.) elindekini bir kenara ayırma düşüncesi yoktu. Günlük tevekkülle yaşıyordu. Kafasında yarın yok, bugün vardı. Annelerimiz için de öyle. Annelerimiz bir keresinde Efendimiz’den (s.a.v.) Şam kadifesi istemişlerdi. Efendimiz (s.a.v.) dünyalık istediler diye onlardan bir ay uzaklaşmış, (ilâ ve tahyîr) sonunda annelerimize uyarı mahiyetinde ayetler inmiştir. Ayet annelerimiz için “Siz başka kadınlara benzemezsiniz.” (Ahzab, 33/32) diye uyarıda bulunmuştur. Ve onlar hayat boyu toplumun en fakirinin yaşadığı gibi yaşamışlardır. Hatta bir keresinde Ebu Eyyub el-Ensarî (r.a.) bir oğlak pişiriyor ve Efendimiz’i (s.a.v.) davet ediyor. Efendimiz “Bunun yarısını annelerinize götürün.” diyor. Çünkü 7 günden beri hurma da yok, sadece su içiyorlar, diyor. Bunun üzerine Ümmü Eyyub el-Ensarî (r.a.) yemeği onlara götürüyor. İşte bu gibi örneklerden hareketle Efendimiz’in (s.a.v.) bir lokma bir hırka hayatı iradîdir, tespitini yaptıktan sonra konuyla ilgili çıkış noktamızdan birini buradan itibaren başlatabiliriz, diye düşünüyorum. Konuyla ilgili olarak Mustafa Özkan’ın Liberte yayınlarından çıkan “Hz. Muhammed Fakir miydi?” isimli kitabına bakabilirsiniz. İslâm’da zenginlik yasak değil... Ancak doktora derslerimizden birinde dünyaya yaklaşmayı ya da dünyadan uzaklaşmayı, hem öven hem yeren ayetlerle ilgili bir atölye çalışması yaptık. Hatırımda kaldığına göre 110 civarında ayet bulduk. 55 ayet dünyadan kaçındırıyor. 5 ayet dünyaya teşvik ediyor. 50 ayet ise nötr. Kur’an’ın yol haritası da işte bu. Öyleyse bu manzara karşısında, değerlendirmeyi buyurun siz yapın. Yani Kur’ân’ın genel yaklaşımı, Müslümanların dünyacı olmalarına veya dünyacı olmalarına sebep olacak zenginliğe vize vermez niteliktedir. Ayetteki “fahzerû”yu (Teğâbun, 64/14) burada biraz fehmetmek gerek… Peygamberimiz’in (s.a.v.) hayatı işte bu ayetlerde çizilen şekildeydi. Bunu örnek alan dervişler de O’nun gibi bir lokma bir hırka yaşadılar. Bu bir tembellik tablosu değil, kanaat ve tevhid tablosuydu. Geçmiş insanların vahşi tüketim gibi, vahşi kapitalizm gibi çılgınlıkları yoktu. Çünkü Kur’an’da israf bazlı tüketim değil, iktisatlı tüketim emrediliyordu İktisat cimrilik değildir, en az ile ve denge ile yetinmektir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder