24 Eylül 2023 Pazar

MESNEVİ'DEKİ HİKAYELER

 Mevlana efendimiz, Mesnevi-i şerifte hikaye kullanmayı niçin tercih ettiğini şöyle belirtmiştir:"Bu mesel, söz içinde bir vasıta gibidir.Vasıta halkın (avamın) anlaması için şarttır",.Hz.Mevlana'nın anlattığı her hikayeden maksat , ondan çıkartılacak hissedir.Yaşananları anlamlandırmak ve yorumlamak için hikayelerden istifadeetmek gerekir.Hikayelerdeki kahramanların ve anlatılanların gerçekliğine değil , işaret ettikleri hakikatlara odaklanılmalıdır.Hikaye anlatmak ve dinlemekten amaç , suretin kılavuzluk ettiği manaya ulaşmak olmalıdır.Hz.Pir buyurmuştur:

"Ey birader , Hikaye bir ölçü kabı , içindeki mana da tahıl danesi gibidir.Mana danesini alır akıl sahibi, ölçü kabına bakmaz"

Mesnevi-i şerifin altı cildinde nakledilen tüm hikayeler 2.200 adettir.

EHLİ ŞERİAT VE EHLİ TARİKAT ARASINDAKİ TARTIŞMALI KONULAR

Sofiyye mesleğini seçen tarikat erbabı ile zahir üleması(dış yüz bilginleri) arasında mevcut olan kavga çok eski olup  dört halife zamanlarından beri birçok memlekette savaşlara sebeb olacak dereceye gelmiş olduğu tarih kitaplarında sabittir.Bu iki gurubun ileriye sürdükleri iddiaları sonucu inceden inceye araştıranlar bunu söz kavgası mahiyetinde görüp iki tarafın kelamlarını birleştirmiş iken yine bunların anlaşmazlıkları tamamen halledilmeyerek her yüzyılda bir çok kimseler şöhret ve şan elde etmek için eski kavgaları kımıldatmışlardır.Çözülemeyen . bahisler şunlardır:

*Evela eşyanın hakikatlarından bahseden akli ve riyazi ilemlerle uğraşmaktan yasak edilmesi bahsi,

*İkinci Hızır Aleyhisselamın bahsbi,

*Üçüncüsü hoş sesle şarkı  vesaire söylemeyi  ve müzik perdesini caiz görmemek bahsi,

*Dördüncüsü tarikat ashabının raksı(sıçraması) ve devri (dönmesi) bahsi,

*Beşincisi (Sallallahu aleyhi vesellem ve benzerleri),(Dadiyallahü anh) ile dua etmek bahsi,

*Altıncsı Tütün , kahve vesaire gibi sonradan çıkma şeylerin helal ve haram olması bahsi,

*Yedincisi Hz.Muhammed'in ana ve babası bahsi,

*Sekizincisi Firavunun imanla gitmesi bahsi,

*Dokuzuncusu, Şeyh muhyiddin Arabi hakkında olan uyuşmazlıklar bahsi,

*Onuncusu Yezid'in lanetlenmesi bahsi,

*Onbirincisi Hz.Muhpammed'in asrından sonra dinde hadis olan şeyler bahsi,

*Onikincisi kabirlerin ziyareti bahsi,

*Onüçüncüsü cemaatla nafile, Regaib,Berat  ve Kadir namazları kılınmak bahsi,

*Ondördüncüsü büyüklerin , el,ayak ve eteğini öpmek ve selam almakta eğilmek bahsi

*Onbeşincisi emri bil maruf(aklın çirkin gördüğü ve şeriatın haram kıldığı şeyler) bahsi,

*On altıncısı Rüşvet bahsi 

MESNEVİ KAÇ CİLTTİR

Mesnevi altı cilttir.Ancak Yedinci cilt diye bir başka kitabın varlığından bahsedilsede Mesnevihanlar bunu reddederler.Buna en büyük delil ise Altınca ciltte bulunan üç kardeş hikayesinde son kardeşin hikayesi söylenmemiştir.Mevlana Efendimizin oğlu Bahaddin Veled hazretleri altıncı cildde bu hususta babasına yaptığı müracaatı manzum bir ekleme ile eklemiştir:

"Bu Mesnevi bir müddet - babam gibi- sustu.Veled ona dedi ki ey nefesi diri olan zat!Neden dolayı söz söylemiyorsun artık niçin ledun biliminin kapasını kapadın? Dedi ki, sözüm bundan sonra deve gibi çöktü, mahşere kadar artık hiç kimseyle konuşmam.Göç vakti geldi, ırmaktan sıçrama zamanıdır"Her şey helak olur ancak onun gerçeği bakidir (Kusas suresi,88)

Bu sözün geri kalanı , dilsiz olarak ruhu diri olan kişinin gönlüne gelir;doğar.Dedikodu da , ömür gibi sona erdi, müjde geldi, artık bedenden kurtulacağım. 

HOCA HÜSAMETTİN

Osmanlı Padişahı Abdülmecid zamanında yaşamış bir mesnevihandır.Hoca Hüsamettin, ikinci Çelebi Hüsameddin denilecek surette manen Mevlana hazretlerine ve Çelebiye yakın  bir şekilde Mesnevi-i şerife bağlılık hasıl etmiş, irfan sahibi bir er olmak üzere şöhret almıştı.Kendisi Mesnevihanların sonu olarak maruftur..Gözlerinekatarakt denilen ama geldikten sonra dahi MustafaVahyi adındaki bir zata (Karii mesnevi(Mesnevi okuru) ) beyitleri okutur, havi olduğu marifetleri gerçekleri takrir buyururmuş.Mübarek toplantıları şeyhler, bilginler, arifler, edipler ile dolup taşarmış. Marifet cevherlerini saçtığı sırada orada hazır bulunanlar , büyük rağbetle, gönlünde saklı bulunan Tanrısal bilimleri ezan kulağı ile ruhlarına döküp mest olurlarmış.Sultan Mecit gi.i Tanrı veliliğini huy edinen bir padişah ,Hoca Hüsam'ın ömrü uzun ulsun diye dua edermiş.Hüsam efendi, zengin gönüllü , serbest tavırlı eşsiz bir ermiş.

Konya'da Mevlana türbesinde post kubbesi ile semahane arasında büyük fil ayağı direklerle birer kürsü vardı.Birisinde mesnevihan, diğerinde Karii Mesnevi karşılıklı otururlar.Kari'nin okuduğu beyitleri Mesnevihan şerh ederdi.

17 Eylül 2023 Pazar

FAHREDDİN IRAKİ

 Bu zat, Mevlana Efendimizin son beş yahut 6 yılında konya'da bulunmuştur.Selçuklu vezirlerinden Muineddin pervane bu zat için Tokat'da dergah yaptırmıştır.Hz.Mevlana Efendimize olan hürmeti nedeniyle Konya'da irşad vazifesini kabul etmemiştir.Baba Kemal Cendi hazretlerine bağlıdır.Cendi hazretlerine Hz.Şems de devam ettiğinden Hz.Şems'le önceye ait tanışıklığı vardır,bu nedenle Hz.Pir efendimiz Iraki'yi sever.Fahreddin Iraki, Baba Kemal Cendi'nin hankahında kalırken yaşadığı bazı keşfi halleri Cendi'ye söyler.CEndi, Hz.Şems'i yanına çağırarak Fahreddin Iraki'nin bazı keşiflere ulaştığını ,Şems'in neden bu hallere varamadığını sorar.Hz.Şems, bu keşiflere Iraki'den dah önce ulaştığını fakat Iraki gibi bu halleri şiire dökme kabiliyetine sahip olmadığını dile  getirmiştir.

Fahreddin-i Iraki, Konya'ya geldiğinde kendisine mürşit olarak Sadrettin konevi hazretlerini seçmiştir.

Mevlana efendimizle alakalı bu sözü manidardır:"Dünyaya geldi ve bir iki gün bize yüzünü gösterdi.O kadar çabuk gitti ki kim olduğunu bilmedim"


16 Eylül 2023 Cumartesi

ZEVK KAVRAMI

Olumsuz zevkler bedenle, nefis ve şeytani hislerle ilgili zevklerdir.Mesnevide şu tanımlamalar, bu tür zevkin örnekleri olarak görülebilir:Nefsin zevki, istek zevki, kuruntu zevki, peşin/eldeki zevk, azarlama zevki, gönül/nefis zevki, gülme zevki, adam olmayanın zevki.

Adem nefsinin zevkiyle bir adım attı, cennetin baş mekanından ayrılık boynuna gerdan oldu.

Dünyanın lütfu  ve yaltaklığı güzel bir lokmadır.Onu daha az ye, çünkü ateş dolu bir lokmadır.Ateşi gizli ve zevki aşikar, dumanı işin sonunda açığa çıkar.

-Sense-kuruntu zevkiyle damağını tatlandırıyorsun; kendi tulumuna üflüyor, onu şişiriyorsun.Sonra bir iğneyle havanh başalıyor.Akıllının bedeni böyle şişkin olmasın!.

Halk peşin/eldeki zevki mabut edinmiştir; çaresiz halk bu oyunda aldandı.

Beni onları taklit etmek mahvetti.O taklide ikiyüz lanet olsunÖzellikle de böyle nasipsizleri taklit etmeye.İbrahim'in öfkesi batanlaradır.

O topluluğun zevki aksediyordu ve bu gönlüm o yansımayla zevkleniyordu.

Hırs çocukları aldatır da gönül zevkinden eteklerini -at gibi-sürerler.

Bu özellikteki zevkler şerefli insana değer kaybettirir.  

RIZKI MADDE ANLAMAMAK GEREKİR

 Rızk denince akla boğaza ait maddeler gelir.Ancak Manevi rızk, maddi rızktan üstündür.Hz.Pir mevlana efendimiz "Ey Kul! Hakk'ın, sana "Rızkından yiyin" buyurmasından ekmeği anladın, hikmeti değil.Hakk'ın rızkı, mertebece hikmettir; o, sonuçta boğazına oturmaz.

GÖNÜL SADAKASI

Bir hanımefendi anlatır:

 Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim....Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu:

"- Nereye gidiyorsun kızım ? "

"Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi" diye cevap verdim.

Bunun üzerine babam:

"- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür" dedi.

Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm. Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum. Babam :

"Yemek ikram etmek 'Mal' sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise 'Gönül' sadakasıdır. Birincisi karnı doyurur; ikincisi ise kalbi doldurur.

Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir." diye cevap verdi ve devam etti :

"-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür." Dedikten sonra biraz durdu. Sonra gözlerimin içine bakarak sözlerini şöyle tamamladı:

"- Bak yavrucuğum. Yapacağımız ikramlar, sevgi ve iyilikle birlikte olsun. Sakın aşağılayıcı ve küçük düşürücü olmasın".

NEZAKET KURALLARI

 1. Bir kişiyi telefonla iki defadan fazla aramayın. Çağrınızı yanıtlamazlarsa, ilgilenmeleri gereken önemli bir şeyler olduğunu varsayın.

2. Ödünç aldığınız parayı, diğer kişi size ödünç verdiğini hatırlamadan önce iade edin. Bu sizin dürüstlüğünüzü ve karakterinizi gösterir. Aynı şey para haricindeki diğer şeyler için de geçerlidir.

3. Birisi size öğle / akşam yemeği ısmarlarken asla menüdeki pahalı yemeği sipariş etmeyin. Mümkünse onların seçtikleri yiyecekleri sizin için de sipariş etmelerini isteyin.

4. Hiç kimseye "Ah, yani henüz evli değil misin?", "Çocuğun yok mu", "Neden bir ev almadın?" veya "neden bir araba almıyorsunuz?" gibi garip sorular sormayın. Bunlar sizin sorununuz değildir.

5. Arkanızdan gelen kişi için daima kapıyı açın. Erkek ya da kız, yaşlı ya da genç olması fark etmez. Toplum içinde birine iyi davranmak sizi küçültmez.

6. Bir arkadaşınız sizin için bir ödeme yaptıysa, bir dahaki sefere siz ödeme yapın.

7. Farklı görüşlere saygı gösterin. Unutmayın, birinin 6 gördüğü, size 9 görünebilir. Ayrıca, ikinci görüş bir alternatif için iyidir.

8. İnsanların konuşmasını asla bölmeyin. Konuşmalarına izin verin. Dediklerinin hepsini duyun ve hepsini filtreleyin.

9. Konuşurken gereksiz konulara girmeyin. Asıl konuyu anlaşılır şekilde anlatmaya çalışın.

10. Birisiyle dalga geçer ve onlar bundan hoşlanmazsa, durun ve bir daha asla yapmayın. İnsanları daha fazlasını yapmaya teşvik edin ve ne kadar minnettar olduğunuzu gösterin.

11. Biri size yardım ederken "teşekkür ederim" deyin.

12. Arkadaşlarınızı kamuoyunda övün. Baş başayken eleştirin.

13. Birinin kilosu hakkında yorum yapmak için hiçbir zaman bir neden yoktur. "Harika görünüyorsun" demen yeterli. Kilo vermek hakkında konuşmak istiyorlarsa, zaten yapacaktır.

14. Biri size telefonunda bir fotoğraf gösterdiğinde sola veya sağa kaydırmayın. Sırada ne olduğunu asla bilemezsiniz.

15. Bir arkadaşınız size doktor randevusu olduğunu söylerse, bunun ne için olduğunu sormayın, "Umarım iyisindir" demeniz yeterlidir. Onları, size kişisel hastalıklarını söylemek zorunda kalma gibi rahatsız edici bir duruma sokmayın. Bilmenizi isterlerse, bunu zaten söylerler.

16. Temizlik görevlisine CEO ile aynı saygıyı gösterin. Altınızdaki birine ne kadar kaba davrandığınızdan kimse etkilenmez, ama insanlar onlara saygılı davranırsanız bunu fark edeceklerdir.

17. Bir kişi doğrudan sizinle konuşuyorsa, telefonunuza bakmak kabalıktır.

18. Sizden istenene kadar asla tavsiye vermeyin.

19. Kimseye gerek yokken yaşını ve maaşını sormayın.

20. Sizi doğrudan ilgilendirmeyen herhangi bir şey olmadıkça işinize odaklanın.

21. Sokakta biriyle konuşuyorsanız güneş gözlüğünüzü çıkarın. Bu bir saygı göstergesidir. Göz teması konuşma kadar önemlidir.

22. Yoksulların ortasında asla zenginliğinizden bahsetmeyin. Benzer şekilde, çocuğu olmayanların yanında çocuklarınız hakkında konuşmayın.

23. İyi bir mesajı okuduktan sonra, "Mesaj için teşekkürler" demeye çalışın.

24. Cep telefonlarınız ile konuşurken, başkalarının sizi dinlemek zorunda kalmamasına özen gösterin

NAKİBÜL EŞRAF

 Cenabı Peygamber efendimizin sülalesine mensupların işleriyle meşgul olan vazife sahipleri hakkında bu tabir kullanılır.Nakibül Eşraf adını alan reis peygamber sülalesi mensuplarının işlerine bakar, neseplerini kayıt ve zapteder, doğumlarını ölümlerini deftere geçirir, onları adi sanata girmekten ve fena hallerde bulunmaktan meneder, sülaleden olan kadınların küfvi olmayanlarla evlenmelerini men ederdi.Hüyasa Nakibül Eşraf Peygamber hanedanı etrafının umumi bir vasisi idi. 

HÜSEYİN İSMİ

 Kerbela şehitleri, Türk halkı için önem taşır bu nedenle Hüseyin ismini taşıyan Türklerin sayısı ülke nüfusunun %8 i ornındadır.

12 Eylül 2023 Salı

TRABZONLU HAYRİ BABA

Nakleden Hatay Dörtyol kazasında bulunan Mimar Ömer Özel abimiz nakletti.Karadeniz Teknik mimarlıkta öğrenci olarak okurken aynı zamanda Trabzon Lisesinde öğretmenlik yapıyorum.Aynı okul öğretmenlerinden Haydar Baş beyefendi  de samimi arkadaşım.Bir gün haydar bey bana dedi ki:Bugün Baba efendi geliyor birlikte gidelim mi? Ben de "Senin Baban semerciler çarşısındaki filan değilmi? Bahsettiğin baba kim? Ben baba olarak fiziksel babayı bildiğim için manevi babadan haberim yok.Haydar Beş "Bu başka baba" dedi.Akşamleyin Hayri Babanın sohbet vereceği bir apartman zemin katına vardık .iki daire birleştirilmişti.Hazret elinde bir tasavvuf kitabı okumakta idi.Kapıdan girince bana bakarak sen gel yanıma otur dedi.Bende hayret ettim.Vardım dediği yere oturdum.Sohbet bittikten sonra Hayri baba diğer odaya geçti.Haybar bey bize dedi ki "Babadan ders almak isteyenler yan odaya geçebilir.Bende gayri ihtiyari geçtim.Odada yaklaşık on kişi var idi.Hayri Baba bize hitaben  buyurdu ki:"Gözlerinizi kapayın kalbinize bakın".Denileni yaptık ancak göz kapalı iken kalbe nasıl bakılır bu hayretime gitti.Bir zaman sonra kalbimin Allah Allah diye zikrettiğini dediğini kulağım duymaya başladı.Yine hayretler içindeyim.kulağın sesi duyabilmesi  için sesin dışarıdan gelmesi gerekmekte idi.İçeride olan kalbin sesi nasıl kulağa gelir.Bu hali 20 yıl çözemedim. 

Hayri baba Aslen İstanbul'da yaşayan birisi idi.Kendisinin  Trabzon Akçaabatta'  türbesi mevcuttur.Eşimle birlikte isitanbul'a fittiğimlizde Haydar Bey bana adresini verdi.ancak adresi ararken yolculuk yaptığımız minübüsün içinde bir arı eşimi ısırınca ziyaretimiz mümkün olmadı ve bir daha görüşmek nasip olmadı.

9 Eylül 2023 Cumartesi

YILMAZ ÖZDİL

 Ananeniz öpülesi elleri parçalanırcasına, ovalaya ovalaya tarhana yaparken,

Siz, "Aman anane be, boş versene" deyip, marketten hazır çorba alıyordunuz ya...

Anane rahmetli oldu ve siz, o tarhananın tarifini ananeden alıp, bir kenara yazmadınız ya...

İşte o nedenle, siz, genetiği değiştirilmiş organizma yemekten kurtulamazsınız maalesef.

Ne verirlerse

Onu yiyeceksiniz.

Kız evlat yetiştiriyorsunuz, en iyi okullara gönderiyorsunuz.

Piyano çalıyor, İngilizce konuşuyor, Grammy alanları tek tek biliyor.

Bilmeli.

Ama alt tarafı limon, şeker ve su kullanıp, limonata yapmasını bilmiyor!

Yoğurdu çırpıp, ayran yapamıyor, ayran...

İşte o nedenle, kızınız, genetiği değiştirilmiş meşrubat içmeye mahkûm,

maalesef torunlarınız da.

Zahmet edip sütlaç yapmadığınız için, kek yapmaya üşendiğiniz için,

İçinde ne olduğunu bilmediğiniz gofretleri, mısır patlaklarını kemiriyor sizin oğlan!

Hamur tutmayı, şöyle mis gibi ıspanaklı bi börek yapıp, çantasına koymayı bilmediğiniz için, hamburger bağımlısı oldu.

Tahin-pekmezi " köylü işi " vıcık vıcık yağ fışkıran kremaları "modernite" sandığınız için,

Daha 10 yaşında çocuklarımız balona döndü, yuvarlana yuvarlana yürüyor, tıkanıyor, merdiven çıkamıyor.

Size zor geliyor ama zor mu evde yoğurt yapmak?

İstanbul'un güneşi müsait değil, anlarım, zor mudur İzmir'de,

Antalya'da, Adana'da evde salça yapmak?

Şikâyet edip duruyorsun, içine katkı maddesi konuyor, zorla beyazlatılıyor diye...

İster tam buğday unundan, ister çavdardan, hakikaten zor mudur evde

ekmek yapmak?

Bütün ailen kabız...

Tonla para verip, abuk sabuk ambalajlı-meyveli saçmalıklardan medet umacağına, niye öğrenmiyorsun kabak tatlısı yapmayı?

Güya, çoluğunu çocuğunu düşünüyorsun, taze taze yesinler diye, pazara gidiyorsun

Eğri büğrü biberlere, doğal olduğu için tuttuğunda ezilen domateslere ağız burun kıvırıyorsun, hormonlu, tornadan çıkmış gibilerini alıyorsun

Ne işe yaradı senin pazara gitmen?

Kocanız da, bu satırları okuyup, size akıl verecek şimdi...

Söyleyin ona, ukalalık etmesin, götürün aktara, hatmi çiçeğiyle zencefili birbirinden ayırt etsin, ondan sonra konuşsun!

Enginar, börülce, radika, cibes pişirmekten haberin yok;

Gazetelerin tiraj almak için uydurduğu uzmanlarından fıldır fıldır brokoli tarifleri öğreniyorsun...

Brüksel lahanası yiyerek mi AB'ye gireceğini sanıyorsun?

Çin'den bal getiriyorlar mesela...

Taaa Arjantin'den, Meksika'dan bal getiriyorlar.

Neymiş efendim, içinde genetiği değiştirilmiş organizma olabilirmiş falan...

İçinde tavuk ibiği, maymun kulağı olmadığına şükredin!

Ben iddia ediyorum;

Kaşla göz arasında frankeştayn ürünlere kapıları açan arkadaşlarla, Amerikan çiftçilerinin avukatı profesörlerimiz, sırf karakovan balına sahip çıksa, Şemdinli'de, Pervari'de terör bile azalır, terör bile...

Uzatmayayım.

Mutfak genetiğimizi kaybettik biz.

Elin adamı, mısırdan, soyadan, domatesten önce beynimizin DNA'sını değiştirdi!

Hurrraaa diye köyden kente göçerken, dışarda tıkınmayı şehirleşme zannettik. Ambalajlı ürün tüketmeyi, zenginleşme zannettik.

Dolayısıyla, ya kafayı değiştirip, özümüze döneceğiz,

Ya da ne verirlerse onu yiyeceğiz.

HİLAFET GELMELİ Mİ?

 HİLAFET GELMELİ Mİ?

       Dün bir dergide “Müslümanların birleşmesi için hilafet şart” diyorlardı.

       Hilafet Hz. Ali Efendimizle ile Hz. Ayşe Validemizi birleştirmiş miydi?!

       Sıffin savaşlarında 70 bin Müslüman birbirini öldürürken hilafet vardı ve bu vahim kanlı kavga hilafet kavgasıydı!

       Hilafet dini ve kutsal bir kurum değildir.

       Hilafet siyasi bir kurumdur, tarihen monarşik devlet başkanlığıdır.

       Evet Osmanlı hilafeti kurumlaşmıştı; Türkiye’de kurumsal devlet geleneğinin oluşmasında önemli katkısı da olmuştu. 

Fakat Osmanlı çökerken de hilafet vardı.

       Cellatlar elinde can veren #halife #padişahlar da olmuştu.

       Bazı İslamcılarda hilafet tahayyülünü besleyen bir faktör Osmanlı romantizmidir.

       Halbuki Osmanlı kurumları ve Osmanlı hukuku eskimiş, daha 19. Yüzyılda işlevini kaybetmişti.

       Evet, bugünkü İslamcıların idealize ettiği Osmanlı kurumları bilim devrimi üretebilecek, sanayi devrimi için iktisadi birikim yaratabilecek nitelikte olsaydı, Osmanlı kendi başkentini bile kurtaramayacak kadar zaafa düşer miydi?

       Çağımızda Müslümanların hilafete değil, modern bilime, hukuk devletine, özgürlüklere ihtiyacı var...

       Taha AKYOL

HAZRETİ ADEM DAVRANIŞI

 Hocalar anlatır,Şeytan cennete bir şekilde girmiş Hz.adem ve Havva'yı kandırmış ve onun cennetten kovulmasına sebeb olmuş.Ama niçin Hz.Adem, şeytanı suçlamamış, kendini suçlamış?Biliyordu ki bu Hak Teala'nın bir muradı idi.Bunu bilmesine rağmen, o yakınlığı kaybettiğinden dolayı ağladı yıllarca..Ancak her ne kadar zahir üleması "cennetten kovuldu" deselerde Hak Teala, Hz.Adem'i cemal cennetine(Hakk'ın yüzünü görmek şerefine) nail olması için onu imtihan dünyasına indirdi.Bu dünyadaki yaşantısı ile o en büyük mükafatı kazanabilme fırsatı yarattı.Şeytan kim ki?O da Hak Teâlâ'nın bir askeri.Mudıll isminin tecelli aleti. Şeytana küfredilmez.. Çünkü Adil ismi şerifinin tecellisi için şeytan yarın kendisine küfredenden şikayetçi olursa ne yapacak o küfreden kimse. İslamda küfretmek yoktur.

Hz.Adem'in çıktığı cennet ahiretten sonra ihdas edilen cennettir.

SAHABE EFENDİLERİMİZ MUCİZE İSTEMEDEN İMAN ETTİLER

 Efendimize inanan sahabe efendilerimiz,Cenab-ı Peygamberden gördükleri mucizeleri istemeden iman ettiler.Çünkü Efendimizin beşeri yönünde onun doğruluğunu gösteren çok şey görmüşlerdi.ilave olarak bir mucize istemediler.Çünkü o asla yalan söylemezdi.Aciz ve fakirlerin hamisi idi.Cömertti.mahlukata müşfikti.Mazlumların yanında, zalimlerin karşısında idi.

Bugün Allah adamlarına olan inanımızda böyle olmalıdır.Keramet beklemeden o kimsedeki Muhammedi ahlakı ve yaşantısı inanmamız için yeterli olmalıdır.

TABİAT KANUNLARI

 Hak Teala'nın eşya için takdir ettiği kurallara denir.Kaynayan su buhar olur, soğuyan su buz olur.Buhar bir soğuk havaya rastlarsa su yahut kar tanesi olarak yeryüzüne iner.Tüm bunlar Haktela'nın koyduğu kurallardır.Yaratıcıya inanmayan ateistler Tabuat Kanununu kelimesini çokca kullanır ancak Allah'a inanmadığı için Hakk'dan başka bir kuvvetin bunu gerçekleştirdiği sanır ki bu sonuçlar onun için çelişki doludur ve cevap veremez.

Eşyanın tabi olduğu bu kanunlararı değiştirmeye kimsenin gücü yetmez.Bu hususta insanın hiçbir gücü yoktur.Dönen gezegeni kimse durduramaz.Yörüngesi değiştirilemez.Mevsimler değişmez.İlahi kanunlar bu değişmeyen kanunlar suretinde tecelli eder.

Kendi vücudumuzla alakalı bir takım hareketleri iradi olarak yaparız.Otururuz,kalkarız,yatarız, kulağımızı kaşırız v.s hep irademizle olur.Allah adamlarının iradesiyle olan işlerde vardır.Evliya ismi azam ile bir anda dünyanın bir başka noktasına gidiverir.

DAĞ PARAM PARÇA OLUR MU?

 Haşr suresinin son ayetlerinden "Biz bu Kur'an'ı dağa indirse idik dağ haşyetinden paramparça olurdu" buyrulmuştur.Pek insan dağdan daha kuvvetlimidir ki insana bir şey olmuyor.Bu ayetteki dağı, paramparça olmayı şöyle anlamalıyız.Hak Teala insanı kendisinin bilinmesi için yarattı.En güzel bir yaratılış üzerine.İşte insan yüklendi bu vazife nedeniyle "Ya Rabbi ben neyim ki .Ben aciz kuluna böyle büyük bir değer veriyorsun diye kendisini paramparça etmek ister.

7 Eylül 2023 Perşembe

MUSTAFA ŞEM'İ DEDE (Ö:1596)

 "Eğer onların (Hz.Hüseyin ve kerbela şehitlerinin) halinden bir miktar haberdar isen , sende de ölmek, ahirete ulaşmak için bir azim meydana gelirdi.Eğer bu sırdan haberdar değilsen kendi haline ağla ve matem tut.Yan ehlullahın hallerinden sende bazı haller yoksa halin feryad ü figan eyle"

GÜNLÜK KAZANCIMIZ

 Günümüzde iyiliğin, samimiyetin, emeğin ve canlılığın hatırlandığı, konuşulduğu zamanlar herhalde kazanç görülmelidir, sevinç doğurmalıdır.

Sözün özü şudur:Topluma dost ol; heykeltraş gibi taştan arkadaş yont.Çünkü kervanın kalabalığı ve çokluğu , yol kesicilerin belini ve mızrafını kırar (Mesnevi cilt 2  beyit:2143-2144) 

TOPLUMDA DÜRÜST VE İYİ NİYETLİ İNSANLAR ARKADAŞ OLUP ÇOĞALDIKÇA  ART NİYETLİ VE HUZURSUZ EDİCİ KİŞİLERİN ETKİNLİĞİ AZALACAK, YOK OLACAKTIR.

6 Eylül 2023 Çarşamba

MESNEVİ'NİN İLK ON SEKİZ BEYİT MESAJLARI

 Mevlevilerce Mesnevi-i Şerifin ilk on sekiz beyti kutsaldır.Bu beyitlerde ilk önce insanın kendi aslından ayrılış hikayesine işaret edilir.Ardından ayrılık yaşamamış insanın , ayrılık derdinin hikayesini anlayamayacağından söz edilir.Arkasından özetle insanlara aşağıdaki hususlar hatırlatılmakta  ve bazı mesajlar verilmeye çalışılmaktadır.

Aslında herkes aslına bağlı kalır ve ondan ayrılmaz.

Mutasavvıflar , insanın ruhlar aleminden başlayan ayrılık hikayelerini halka anlatmaktadırlar. İnsanın ruhlar aleminden başlayan ayrılık hikayesini halka anlatırken  herkes, ariflere kendi penceresinden  ve kapasitesinden bakmaktadır.

İnsanın içindeki duygu ve düşünceleri , kendisinin söz ve davranış aynasında ortaya çıkmaktadır.Biz insan olarak ruh ve beden arasındaki bağı anlayamayız.Evliyalar doğru söylemekteler ve doğru yolu hatırlatmaktadır.Bundan dolayı evliyaların sözü yakıcıdır.Aşk, yani yaratana olan ilahi aşk, tüm varlıkta hareket halindedir ve bu hareket kesintisiz devam etmektedir.

İnsanı Kamil , dünyaya ait işlerin bağımlılığından kurtulan  ve aşkın tehlikeli yollarından bahseden ve bunları açıklayan insandır.Yalnızca fena(yok olma) makamına ulaşmış insanlar, rabbani sırlardan haberdar olabilirler.Eğer ömrünüz hakikat yolunda geçmişse , geçen ömürden kaygı duymamanız gerekir.Aşıklar, aşksız ve ulaşma, kavuşma isteği olmadan yaşayamazlar.Cahillerin kamil olan insanların sözünü anlayamayacağından  dolayı  sözü kısa tutmak gereklidir.

MOLLA CAMİ'İN MESNEVİ'YE İLTİFATI

 İran'ın yetiştirdiği Molla Cami hazretlerinin,Hz.Mevlana efendimize büyük bir yakınlığı vardır.Mevlana hakkında söylemiş olduğu şöhretli manzumesi 16 beyittir.Manası şudur:

Mevlana'nın manevi olan mesnevisi donmuş eskişeylere hayat bahşeder.Mesnevi, Tanrı hazinesinin anahtarı olup bilginler için, cahiller için ejderhadır.Mesnevi gizli sırların tefsiri , tarikat ehlinin doğru yola, doğruluklara kılavuzudur.

Mesnevi halk için Hak'dan gelmiş nimettir, iştehası olan kimselere davettir.

Mesnevi-i manevi Darüşşifadır.Bizim kibir, gaflet,hırsımızın devasıdır.

Mesnevi gaflet hastalığının ilacıdır, gaflet hazinesi yılanını yerinde zaptedendir.Sadeci ilahi remizlerin değil ; ilahi hazinelerden bir hazinedir.

Mesnevi hastalıklar için Tanrı'nın rahmetidir.Küfür iplerini kesmek için makastır.

Mesnevi gönülde ferah, canda sevinçtir; Mesnevi ağızda söz, gözde nurdur.

Dünyada cennet yok diyenlere karşı ; Ey Kerim olan Tanrı, ya Mesnevi nedir?

Kutlu yaratılmışlar için Mevlana'nın nimet sofrasından Mesnevi ruhani arkadaş olarak geldi.

Mesnevi Tur-i sinadır."göremezsin" hitabına mazhar olan Musa dahi Mevlevidir, yani Mevlana'dır.Manevi bir zat olan Mevlana'nın Mesnevisi Fars dilinde Kur'an dır, yahut Kur'an'ın tefsiridir.

O mana cihanının padişahı olan zatın , kadrinin yüceliğine Mesnevi delildir; burhandır.

Ben o büyük kişi hakkında ne diyebilirim, onu nasıl tavsif eylerim: Peygamber değil ama kitabı vardır.

ATTAR VE SENAİ

 Hazret-i Pir Mevlan efendimiz buyurmuştur:”Her kim, Attar’ın sözlerini ciddiyetle okursa , Senai’nin sırlarını anlar, her kim Senai’nin dediklerini itikatla , inanışla mütala ederse bizim sözlerimizi idrak eder, onlardan berhurdar olur feyiz kazanır”.

4 Eylül 2023 Pazartesi

MESNEVİ'DEN(ADALET VE ZULÜM)

 "Sen zayıfları yardımcısız, kimsesiz sanma;Kur'an dan İZA CAE NASRULLAH'I oku.Sen filsen, düşmanın senden ürkmüşse sana ceza olarak işte Ebabil kuşu gelip çattı.Yerde bir zayıf aman dilerse , gökyüzü askerleri birbirine karışır.İnsanın eli tırnağı olmamalı, eli tırnağı oldumu ne din düşünür, ne doğruluk!

Adalet nedir ? ağaçlara su vermek. Zulüm nedir? Dikeni sulamak.Adalet bir nimeti yerine koymaktır, her su isteyen tohumu sulamak değil.Zulüm nedir? bir şeyi yerinde kullanmamak, layık olmayan yere koymak.Bu da ancak belaya kaynak olur.

3 Eylül 2023 Pazar

GÜZEL KONUŞMAK

 Tasavvuf Sohbetleri Salih Baba divanında, marifet konuşmak değil, yaşamaktır der ve konuyu şöyle özetler. Ehli aşkın sözlerini alıp satan aşık mıdır? Yine bir kelamı kibarda (büyüklerin sözlerinde) tasavvuf bilmek değil, bitmektir denir. 

Aslında konuşmak zor zanaat derler, yazmakta öyle. Bir kişi saatlerce konuşur ama hiç konuşmamıştır. Hz. Mevlâna “senin konuştuğun karşındakinin anladığı veya aldığı kadardır. Gerisi laf ü güzaftır” der. 

TODAİ Enstitüsü’nde işinin ehli bir profesörün konferansına katılmıştım. Katılımcılar üst düzey kamu görevlileriydi. Konferansın konusu, “etkili konuşabilmeydi.” Mükemmel bir sunumdan sonra hoca; söz almak isteyen var mı deyince, söz aldım. Hocaya güzel sunumundan dolayı teşekkür ettim. Naklen dinlediğim şu hadiseyi anlattım. 1969’larda Veli bir insan olan, Bayburtlu Dede Paşa Hz. (K.s.) (Allah onun sırrını mukaddes etsin) bir gün, misafir kaldıkları Ankara Dikmen’de sabah namazından dönerken, kafası demli yata kalka ancak yürüyebilen, Numan isimli biriyle karşılaşır. Gönül Ehli Dede Paşa Hz. (K.s.) ona doğru dönüp elleri göğsünde tazimle bekler. Numan Bey’de bu yaşlı amca herhalde para bekliyor diye düşünerek yanına gelir. “Dede ne istiyorsun der?” Veli zat Dede Paşa Hz. (K.s.) Bayburt şivesiyle, “evladım yolunu kesmeye haya ettim, istikbaline durdum” diye cevap verir. O dumanlı kafayla Numan Bey anlar ki, bu iş para işi değil. Evine gelip, ertesi gün kendine geldiğinde, beynine sanki çiviler batmaya başlar. Bu doksan küsür yaşındaki nur yüzlü zat, elleri göğsünde saygıyla benim yolumu nasıl bekler diye düşünür. Dikmen’de adamlarına haber gönderir. “Bulun bana bu misafiri” der. Huzuruna vardıklarında aralarında nasıl bir alış-veriş olduysa; Numan Bey bir daha ayrılamaz. Bu hikâyeyi anlattıktan sonra: “Sevgili hocam, etkili konuşma üzerine çok mükemmel bir konferans verdiniz. Hak dostu Dede Paşa Hz. (K.s.) nın bir duruşu, o kişinin hayatını baştan aşağı değiştirmiş, bu kadar güzel ve etkili konuşmanız, 

 Daha sonra konferans arasında, molada çay içerken, konuyu biraz daha açmamı isteyince; anlattım. 1989 yılında çalıştığım T. C. Emekli Sandığı Samsun Bölge Müdürlüğü nde memur emeklilerinin maaş çeklerini elden bankalara teslim ederdik. Ben de Gümüşhane Bayburt taraflarının emekli çeklerini götürmek üzere yola çıkmıştım. Amacım işimi tezce bitirip Bayburt Aşağı Lori Köyü’nde Cennet mekân Hak Dostu Dede Paşa Hz. (K.s.) nın konağında bir gece misafir kalmaktı. 1973 Eylül’ünde hakka yürümüş olan Dede Paşa Hz. (K.s.) nın büyük oğlu H. Mehmet Baştürk, bir zemheri ayında, beni en iyi şekilde misafir etmiş, sohbetiyle de ihya etmişti. Bir ara “evladım sözlerin dişi olsun” dedi. Tabi hiçbir şey anlamadım. Gözlerimin içine bakarak “evladım sözlerin kısır olmasın mana doğursun, hatta manalar doğursun” dedi. Konuşmamı bitirince, TODAİ Enstitüsü’nün tecrübeli profesörü bana dönüp, “biz etkili konuşmayı saatlerdir anlatıyoruz ama, sizi dinledikten sonra şu kanaate vardım. Bir konu ancak bu kadar mükemmel anlatılabilir, hem de saatler süren bir konuşmayla değil birkaç cümleyle” demişti.(SAFFET ÇALIŞKAN)


HER ŞEY YERİNDE GÜZEL

 HER ŞEY YERİNDE GÜZEL Taş yerinde ağırmış; gül, baharda yazda güzeldir,                                     Göz yüzde, sürme gözde, tel kemanda sazda güzeldir.                                                                             Hazan mevsimidir güz, sararıp solsa da yapraklar, Değil mi ki hüzne âşığız, kış da güz de güzeldir.      Çok naz âşık usandırır derlerse de sen inanma, Zaman olur ki değil bir işve, bin nâz da güzeldir.      İmrenme altın kemerlere, sırmalı kaftanlara, Bize yüktür, gerekmez Hint kumaşı, bez de güzeldir. SAKIZLIOĞLU, güzeli gel uzaklarda arama, Hakkı söyle, doğruları haykıran söz de güzeldir 

(Ahmet Sevgi)

SÜKUT(SUSMAK)

 Bizde konuşmak değil, susmak esastır. Dinî kaynaklarımıza bakın, örf ve âdetlerimizi inceleyin, hep susmanın önemine işaret edilmiş olduğunu göreceksiniz. “İnsanın selameti dilini tutmasındadır”, “Akıl tamam olduğu zaman söz eksilir” gibi dinî kaynaklı sözlerin yanında, “Dil epsem olsa baş esendir”, “Söz gümüşse, sükût altındır”, “İki dinle, bir söyle” vb. nice atasözümüz var. Böyle bir gelenekten beslenen toplumlarda tabii ki susmak makbul sayılacaktır. İslâmî-Türk Edebiyatının ilk eserlerinden “Kutadgu Bilig” ve “Atabetü’l-Hakâyık”ta şu ifadeler yer alır: “İnsan sözle yükseldi, başı göğe erdi, Çok söz o başı gölge gibi yere serdi.” “Ben dilimden nice eziyetler çekmiş kimseyim, Başımı kesmesinler tek, ben dilimi keseyim.” (Yusuf Has Hâcip)Çok konuşanlar içinde pişman olan çoktur Dilini tutanlarda nedamet duyan yoktur.” (Edip Ahmet) Görüldüğü gibi ilk yazılı kaynaklarımızda konuşmanın tehlikelerine işaret edilerek başın rahat edebilmesi için dilin tutulması gerektiği vurgulanmaktadır. Yüzyıllar öncesinden toplumun şuuraltına yerleşen “Başı korumak için dili tutma” endişesi zamanla bir hayat düsturu haline gelerek “nemelâzım”cılığa, “hakikat karşısında susma” vurdumduymazlığına dönüşmüştür ki bunun tezahürlerini özellikle devlet yönetiminde görmek mümkündür. 

Şeyh Sâdî’nin “Padişahın görüşüne aykırı bir fikir beyan etmek, kişinin kendi kanıyla elini yıkaması demektir” sözünden de anlaşılacağı üzere otokrat yönetimlerde farklı görüş beyan edenlerin, bedelini çoğu zaman canlarıyla ödemeleri, yöneticileri dilsiz şeytanlığa iterek dalkavukluğun yolunu açmıştır.

 Rivayet ederler ki bir gün Sultan İbrahim (1640-1648), Sultanzade Mehmet Paşa'ya: "Mehmet, senden önceki sadrazamlar, bana bazen itiraz ederler, bu iş nâ-makuldür, derlerdi. Senden hiç böyle bir itiraz işitmedim, sebebi nedir?" diye sorar. Padişahın bu sorusuna Mehmet Paşa şu cevabı verir: "Siz yeryüzünün halifesisiniz, zıllu'llâhsınız. Kalbinize gelen her şey ilhâm-ı Rabbânî’dir. Kavlen ve fiilen sizden hatâ sadır olmaz ki itiraz edeyim. Zâhiren nâ-mâkul gibi görünen bazı hâlât zuhûr etse bile onun altında bazı hikmet-i hafiye vardır ki bizce mâlum değildir. Anın için redde cüret edemem". Devlet yönetiminde, gerektiği zaman “yanlış yapılıyor” diyecek insanlar yoksa dalkavuklar işbaşında demektir. Unutmayalım ki dalkavukluğun olduğu yerde hak, hukuk, adalet yoktur. Ve bu olumsuzlukların zeminini de emin olun her zaman “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytanlar” oluşturmuştur

Sadede gelirsek, “susma, suya sabuna dokunmama, başının rahatı için dilini tutma” bizim için bir hayat felsefesi haline gelmiş ve gerek “siyasetnâme”lerde gerekse ahlâk ve nasihat kitaplarımızda söylediklerimizi özetler mahiyettedir: “Bana benden olur her ne olursa, Başım rahat eder dilim durursa.” *** “Kelâmın fıdda ise ger sükûtun olsun zehep, Kemâl ehli kemâlâtı sükût ile buldu hep.” *** “Olur, insanda zeban bir, iki gûş, Sen dahı söyle bir, ol iki hâmûş.(Prof.Dr.Ahmet Sevgi)

İZMİR İKTİSAT KONGRESİ-MUSTAFA KEMAL AÇILIŞ KONŞMASI

Bu nutuk 100 yıl önce Atatürk tarafından İzmir İktisat Kongresi’nin açılışında söylenmiştir. Türkiye o dönemde ağır şartlar içinde bunları çözmüş iken, geldiğimiz nokta aynı, uygulanan senaryolar aynı ve yabancı ülkelere tanınan imtiyazlar konu da aynı. Maalesef o günlerden daha ağır şartların içindeyiz. 

 Filmi geriye sarıyoruz. Tarih 17.Şubat.1923 Yer. İzmir İktisat Kongresi Konuşan. Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Önce Tarımın önemini, sonra kapitülasyonlar dediğimiz yabancılara ve azınlıklara tanınan imtiyazları ve devletin parasının nerelere harcandığını ve borç batağına nasıl saplandığımızı anlatıyor. (Bugünden hiçbir farkı var mı bir okuyalım: ne demiş)

 Efendiler… Türk tarihi incelenecek olunursa, gerileme ve yıkılma nedenlerinin, ekonomik problemlerden başka bir şey olmadığı derhal anlaşılır. YENİ TÜRKİYE’MİZİ layık olduğu uygarlık seviyesine eriştirmek için, her ne olursa olsun, ekonomimizi birinci planda tutarak, en çok bu konuya ağırlık vermek durumundayız. Çağımız tamamen bir ekonomi devrinden başka bir şey değildir.

……. Tarım konusunda; Efendiler… Kılıçla fetih yapanlar, sabanla fetih yapanlara yenilmeye ve sonunda yerlerini terk etmeye mahkumdurlar. Bu öyle bir gerçektir ki tarihin her devrinde aynen tekrarlanmıştır. Mesela, Fransızlar Kanada’da kılıç sallarken, oraya İngiliz çiftçisi girmiştir. Bir müddet kılıçla saban çarpıştılar ve sonunda, saban galip geldiğinden İngilizler, Kanada’ya sahip oldular. Efendiler; Kılıç kullanan kol yorulur, fakat saban kullanan kol, her gün daha çok kuvvetlenir ve her gün daha çok toprağa sahip olur. ………… 

Yabancı ve azınlıklara tanınan imtiyazlar (Kapitülasyonlar) konusunda; Efendiler…. Osmanlı fatihleri, hakanları sabanın önünde yenik düşüp, geri çekilmeye başladıktan sonra, asıl felaketlerin büyüğü o zaman ortaya çıktı. Daha önceki yıllarda, padişah hediyesi olarak büyük bir benlik ve büyüklük duygusu içinde, yabancı ülkelere tanınan haklar ile ülke içindeki Müslüman olmayan azınlığa verilen her şey, sanki onların doğal hakları gibi kabul olundu. Fakat, yabancı devletler, bununla da yetinmediler; her fırsatta bu hakları genişletmek için yollar aradılar ve buldular. İçeride yaşamakta olan azınlık, korumayı başardıkları kazanılmış haklara dayanarak ve dışarının planlama ve yardımına sığınmak suretiyle politik bir varlık kazanmak için çalışmaktan geri durmadılar. Bir yandan içerideki azınlığı kışkırtmakta olan yabancılar, diğer yandan baskı ile devlet ve millete karşı, yeni imtiyazlar alıyorlardı. 

………….. Dışardan sağlanan borçlar için… Bu sürekli baskı altında, zaten kötü duruma düşmüş bulunan anayurtta, millet, devlete verebilecek parayı güçlükle sağlayabiliyordu. Fakat saltanat sahipleri saraylar ve devlet yöneticilerinin bu debdebeyi sürdürmek için paraya ihtiyaçları vardı. Bunu sağlamanın yolları da dış ülkelerden borç para almak için yapılan anlaşmalar oluyordu. Fakat dışarıdan alınacak borcun şartlarını o kadar fena hazırlıyorlardı ki bazılarını ödemek mümkün olmamaya başladı. Ve nihayet bir gün bu devletler Osmanlı Devleti’nin iflasına karar vererek, dış borçlar (Duyun-u umumiye) belasını başımıza çöktürdüler. 


2 Eylül 2023 Cumartesi

YASSIADA'DA BİR SAVUNMA:TEVFİK İLERİ

 Demokrat parti bakanlarından vatanını seven Tevfik ileri'nin Yassıada mahkemelerindeki savunmasından;

Ben 27 Mayıs sabahı çoluk çocuğuma 25 senelik memuriyet hayatımın mükafatı bir tekaüt maaşından başka bir şey bırakmadım. Burada ben ve orada aile efradım, bu tekaüt maaşı ile, çalışmaya mecbur kalan kızımın kazancıyla geçiniyoruz. Mal beyanımdan da görüleceği veçhile on sene zarfındaki tasarrufum, tekaütlük ikramiyem dahil 6500 liradır. Burada gayrimenkul, menkul her şey, evimdeki 4 yerli halı, karımın sırtındaki on yıllık manto, küpe, bilezik, bankadaki 2337 liralık mevduat hepsi dahildir. Ben mütevazi bir aile reisiyim. Kumarım, içkim, sefahatim yoktur. Anadolu Kulübü’nü bile bilmem. Adada kulüpte bir gece yatmış değilim. Ne memuriyet hayatımda ne de politik hayatımda çocuklarımla yazlığa gitmek nedir bilmedim. Ne vakit buldum ne para. Bütün hayatımda namuslu insan olmak gayem oldu. Mebus olmadan evvel de imzasıyla milyonlarca lira ödeyen bir amirdim. Paraya, refaha bir gün kıymet vermedim.

Muhterem Başkanım, Huzurunuza maalesef toza, toprağa, çamura bulanmış olarak çıktık. Aziz Başkanım, Biz bu on sene içinde, halkla ve vatan toprağı ile çok haşır neşir olduk. Tozumuz toprağımız bundandır. Çamurumuz ise, kahrolası politikanın çamurudur. Yoksa vatana hıyanetin ve suistimallerin tozu, toprağı ve çamuru bu çamurlardan ile mülevves değiliz. Vereceğiniz tarihi karar, umuyorum ki bizi, politikanın bu çamurlarından temizleyecek ve hakiki çehremizle millet huzuruna çıkmamıza imkân verecektir. …………

Ölüm haddizatında mühim değildir. Hiçbirimiz yarına sağ çıkacağımızdan emin değiliz. Kardeşimi yirmi sene evvel bir bağırsak düğümlenmesi götürdü. Lütfü Kırdar, başsavcının idam talebini duymadan önümde dağ gibi devrildi. Gazeteler her gün trafik kazalarında ölenleri yazıyorlar. Ve nihayet yirmi beş sene sonra bugün bu salonu dolduranların belki % 80’i sağ olmayacaktır. Ölmek korkunç değildir. Ölüm yok oluş da değildir, hatta ölüm bazen bir kurtuluştur. Mühim olan yaşamak, şerefle yaşamak, hizmet borcunu eda ederek, faydalı bir ömür geçirerek yaşamak ve öldükten sonra arkada bir iz bırakmaktır. Bu bakımdan huzur içindeyim. Elli senelik ömrümün boş geçmemesinin verdiği huzur içinde. Bütün suçsuzluğuma rağmen, eğer bu milletin saadeti, refahı, huzuru benim ölümüme bağlı ise buna karar veriniz. Bu kararınızı da milletime ve vatanıma karşı son bir hizmet telakki ederek gönül rahatlığıyla karşılayacağım. Allah mülkün temeli olan adaleti gölgelerden ve bu mübarek vatanı her türlü beliyyeden (belalardan) korusun. “Yassıada. Eski Nafia (Bayındırlık) Vekili, Samsun Mebusu Tevfik İleri 27.7.1961” 

CUMHURİYET REJİMİNE BAKIŞ

  Cumhuriyetin kurulduğu ilk yıllar…Bir gün Hamdullah Suphi kömür satmaya gelen beyaz sakallı bir kömürcüyle konuşur. Sorar: “Memnun musun? Cumhuriyeti kurduk. Merkezi Ankara’ya yakınımıza getirdik” der. Gün görmüş, feylesof Türk köylüsünün cevabı şudur: “Bilmiyorum. Ben istibdadı, Meşrutiyeti gördüm. İstibdat paşaları ver dediler, asker ver, vergi ver, verdik. Al demediler. Meşrutiyet paşaları da hep istedi. Al demedi. Senin bahsettiğin Cumhuriyet de onlar gibi hep ver diyecek ve al demeyecekse, benim için bir fark olmayacaktır.

İNSAN

 Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen, ,

 Sendeddir mahzen-i esrar-ı mahabbet sende Sendedir ma’den-i envar-ı fütüvvet sende Gizli gizli dahi vardır niçe halet sende Marifet sende hüner sende hakıykat sende Arş u kürsi ü melek sendedir elbet sende Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen 

“Sevgi sırlarının mahzeni sendedir. O sır hazinelerinin konduğu, erlik, yiğitlik nurlarının madeni sendedir. Gizli gizli nice haller vardır sende. Allah-ı bilmek için irfan sende, ustalık, hakikat sende, bir baksan görürsün, yer, gök, cehennem de cennet de sendedir. Allah’ın büyüklük ve yüceliğinin ve her şeyi kuşatan sınırsız egemenliğinin tecelli ettiği iki ilahi makam ve melekler de elbet sendedir.

1 Eylül 2023 Cuma

MESNEVİ'DEN (ACELECİLİK VE YAVAŞLIK)

 Şüphe yok kie , Yavaş iş Rahlan'dan , acele iş te mel'un şeytandandır.Köpek bil önüne bir lokma atılınca önce koklar sonra yer; O, burnu ile biz aklımız ile koklarız..Allah insanı yavaş yavaş tam kırk yılda kemal sahibi yapar, olgunlaştırır.(Senin de ) istediğin şeyi yavaş yavaş , fakat sağlam bir şekilde yapman lazım! İşte bu yavaşlık , sana o işi iyice öğretmek içindir.

Yavaşlık , Allah ışığıdır, çabukluk ise Şeytanın dürtmesinden meldana gelir.Hilal , gerçekte noksanlık kabul etmez! Görünüşteki bu noksanlık , yavaş yavaş dolunay haline gelmek, olgunluk kazanmak içindir.Ay, geceye, yavaş olma konusunda ders verir; sıkıntının , yavaş yavaş aşılacağını işaret eder ve şöyle der:"Ey ham, aceleci kişi! dama dayanan merdivenden basamak basamak çıkılır.Ey tencere yavaş yavaş, ustaca kayna! Delice kaynayan yemek, lezzetli olmaz. 

Allah , alemi bir kere "kün"(ol) demekle yaratmaya gücü yetmez miydi? Bundan şüphen mi var? Peki bu yaratma niçin altı gün sürdü? Her gün de tam bin yıl kadardı.Niçin çocuk dokuz ayda yaratılmakta?Çünkü Allah7ın adeti bir şeyi yavaşlıkla yapmaktır.Neden Adem7in yaratılması kırk sabah sürdü; o balçığı niçin yavaş yavaş insan haline getirdi(düşün) Mesnevi ııı/3497-3499,3502, 3506, V/59, VI/1209-1216

MESNEVİ'NİN LAKABLARI

 Hz.Pir mevlana efendimiz Mesnevi-i Şerif kitabı için "Kur'an'ın tefsiri", " Ruhların cilası", "Allah aşıklarının  kitabı" ifadelerini kullanmıştır.Mesnevinin konuları ve amacı hakkında ana fikir olarak bir cümle söylemek gerekirse ;İnsanın kendisini tanıması , insanca yaşamanın sırları ve Allah'ın insanı yaratmasındaki gayesi doğrultusunda hayat sürmenin bir 'el kitabıdır' diyebiliriz.

Mesnevinin sözlerini anlamak kolaymıdır?

"Hayır.Sanırmısın ki, Mesnevi'nin sözlerini okuyasın da ucuzca, bedavaca, duyasın, anlayasın; yahut hikmetli sözler ve gizli sırlar kolayca kulağına girsinDuyarsın, duyarsın; ama sana masal gibi gelir; dış yüzünü duyarsın , iç yüzünü anlıyamazsın(...) Mesnevi'nin nurlarla dolu sırlarını ve inceliklerini anlamak , ayetlerin, hadislerin ve hikayelerin tertibinden aralarındaki ilgiyi kavrayabilmek için büyük bir itikat, daimi bir aşk, tam bir doğruluk, selim bir kalb, kıvrak bir zeka ve bazı ilimleri bilmek gerekir ki, insan onun sırrının sırrına ulaşabilsin". 

Divanı Kebir'de hazreti Pir "Biz ilahi hekimleriz; kimseden tedavi ücreti istemeyiz", "Yetmiş iki millet sırrını bizden dinler.Biz bir perde ile yüzlerce ses çıkartan bir Ney'iz" buyurmuştur.

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Aliya İzzetbegoviç’in 1997 yılında Tahran’da düzenlenen İslam Konferansı Örgütü'nün (İKÖ) zirvesinde yaptığı o meşhur konuşma'dan alıntıdır.

 "Çok açık konuşacağım için beni bağışlayın. Güzel yalanlar bize yardımcı olmuyor ama, acı gerçekler iyileştirici olabilir. Batı ne bozulmuş ne de dejenere olmuştur.Çürümüş Batı... Bu yalan (kendini kandırma), komünist sistem tarafından pahalıya ödendi. Batı çürük değil; güçlü, eğitimli ve düzenlidir. Okulları bizimkinden daha iyi ve şehirleri bizimkinden daha temiz.

Batı'da insan hakları düzeyi daha yüksektir ve yoksullar ve daha az yetenekli olanlara yönelik sosyal bakım daha iyi organize edilmiştir. Batılılar çoğunlukla sorumlu ve dakik insanlardır. Onlarla yaşadığım deneyimler böyle. Ben de ilerlemelerinin karanlık taraflarını biliyorum ve bunu gözden kaçırmıyorum.
İslam en iyisidir. Bu doğru ama biz (Müslümanlar) en iyisi değiliz. Bunlar genellikle karıştırdığımız iki farklı şeydir.

Batı'dan nefret etmek yerine onunla rekabet edelim! Kur'an bize şunu emretmedi mi: 'Hayır için yarışın...”