17 Eylül 2022 Cumartesi

TASAVVUF,DİNİN ŞEKLE İNDİRGENMESİNDEN RAHATSIZ OLUR

 Tasavvufta, marifet ve aşk merkezîleşir ancak bu İslâm’ın temel kaynaklarını kenara itiyor anlamına gelmez. İslâm’ın muamelatını belirleyen hukuk/fıkhın dikkate alınmadığını söylemek mümkün değildir. Tasavvufun tarihine bakılsa, bunun dışında bir şey görülmez. İrfan kültürümüzün önemli figürlerinden Nasreddin Hoca’nın fıkralarında bile dini salt hukukî yaptırımlar olarak anlayan kişilerle dalga geçilir. Tasavvufun itirazı, dinin hukuka/şekle indirgenmesinedir; ruhun, mânânın ve estetiğin gerekliliğine vurgu yapar. İrfanî gelenek dinin hikmet tarafına da açılır. Dinin felsefesi, irfanı, sanatı ve edebiyatından geçerek başka bir fotoğraf gösterir. Selçuklu-Osmanlı İslâm pratiğinde bu vardı. Hz. Mevlânâ bir medrese hocasıdır ama aynı zamanda aşkın piridir. Varlığın, hayatın ve insanın bütünlüğünü esas alan İslâm, İslâm’ın kalbinden fışkıran irfan, İslâm’a ve irfanına sırtını vererek yaşanmış bir medeniyet, rehberimizdir. Kur’an-ı Kerim, Hz. Peygamber’in mübarek hayatları, İslâm irfanının muhteşem mektepleri; İbn-i Arabî, Hz. Mevlânâ, Yunus Emre, Niyazi-i Mısrî… Bunlar sırtımızı vereceğimiz dağlardır, bizi kuran ve bize “değer” katan kaynaklardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder