19 Eylül 2022 Pazartesi

ŞEFAAT

  Deniyor ki “Şefaat sadece Allah’tan istenir. Allah müsaade etmeden hiçbir şey olmaz. Resûlüllah (s.a.v.)’den şefaat istemek şirktir.” Şefaat yetkisini istemek ayrı şey, yetki verilmiş birinden şefaat istemek ayrı şeydir. Şefaat yetkisi -istenecekse- sadece Allah’tan istenir. Çünkü Cenab-ı Hakk’ın dışında hiçbir güçte, hiçbir insanda bu yetki ve imkân yoktur. Resûlüllah (s.a.v.)’den istenen şefaat, şefaat etme yetkisinin verilmesi değil, kendisine Allah’tan verilecek şefaat etme yetkisinin, ümmetten ihtiyacı olanlar lehine Resûlüllah tarafından kullanılması talebidir.

Ahirette Hz. Peygamber’e şefaat yetkisi verilecektir. Peki, bu yetki verildikten sonra, insanlar onun kendileri lehine şefaat etmesini isteyecekler mi? Peygamberimiz başka peygamberlere verilmeyen beş şeyin kendisine verildiğini, bunlardan bir tanesinin de şefaat-i uzmâ (en büyük şefaat) olduğunu bildiriyor. Kıyamette, mahşer yerinde bütün insanlar büyük bir merak ve telaş içinde kendilerine ne olacağını beklemekten bıkarak Âdem, Nuh, İbrahim, Musa ve İsa peygamberlerden kendi hesaplarının bir an önce görülmesi için şefaat etmelerini isteyecekler, onlar çeşitli nedenlerle bunu kabul etmeyip bir diğerine gönderecekler ve nihayet Peygamberimiz’den şefaat isteyeceklerdir. O da hesapların bir an önce görülmesi için şefaat edecek, mümin-kâfir ayırımı olmaksızın tüm insanlar bu şefaatten istifade edeceklerdir. (Buhari, Teyemmüm, 1; Salat, 56; Gusl, 26)

Peygamberimiz (s.a.v.) hayatta iken de vefatından sonra da kendisinden şefaat istenmiştir. İmam Azam’ın kasideleri özellikle Kaside-i Nûniye veya Nu’maniyye de baştan sona Hz. Peygamber’ den şefaat isteği ile doludur. Kıyamet gününde kendisine şefaat etmesini talep eden Enes b. Malik’e Resûlüllah (s.a.v.) şefaat edeceğini söyleyince Enes, kendisini o gün nerede bulacağını sorar. Efendimiz ise sırat köprüsünün, mizanın ya da havz-ı kevserin yanında aramasını söyler. (Tirmizi, Kıyamet: 9). 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder