17 Eylül 2022 Cumartesi

OLMASI GEREKEN ORTAK DİLİMİZ

 Anadolu’yu mayalayan ârifler şu ortak duada buluşur: “Ya Rabbi! Bedenimi o kadar büyüt ki, cehennemin hepsini ben doldurayım, başkasına yer kalmasın.” Başkasını cehenneme yazdırmaktan çok onları cehennemden uzak tutan bir dil kullanırlar. Âriflerin Anadolu’ya emdirdiği süt budur. Anadolu Müslümanlığı, derviş, eren, alperen gibi kavramlar üzerinden yaşanmıştır. “Cümle varlığın birliği ve kardeşliği” olarak formülleştirilen tevhidî anlayışın nişanesi bir toplum tecrübesidir. Bu tam da tasavvufun merkezinde duran “vahdet-i vücud”un açılımıdır. Sadece tasavvufî ve ontolojik bir temellendirme değil, aynı zamanda içtimaî tarafı da olan bir tasavvurdur. Osmanlı’da bu, esas alınmıştır. Müslüman, Hıristiyan, Yahudi, Bektaşî, Alevî, Nakşî, Türk, Kürt, Çerkez gibi farklılıklara saygı duyulmuş, bunların birlikte bir bütün inşa etmeleri sağlanmıştır. Bu dil ve tasavvur bugün için de bir çözüm kaynağıdır. Batıda sorunlar hâlâ Aristoteles’e kadar gidilerek çözüme kavuşturuluyor, biz niye İbn-i Arabî ve Mevlânâ gibi kurucu isimlere başvurmayalım?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder