1. Ârifin Ma’rifeti Daha Önce Devam Ettiği Zühdünün Meyvesidir Hz. Mevlânâ’ya göre ârif elde ettiği ma’rifet nurunu, öncelikle zühd ziraati ile yetiştirmiştir. Konuyla ilgili olarak: “Şerîatin cânı da âriftir, takvânın cânı da. Ma’rifet, geçmiş zamanlarda ki zâhidliğin mahsulüdür. Zâhidlik ekmeye çalışmaktır. Ma’rifet de o ekinin bitmesidir. Şu hâlde çalışmak ve inanmak, bedene benzer. Bu ekmenin cânı da biten mahsuldür, onu devşirmektir.”
Bu ifâdelere göre ârif ma’rifet adına neye ulaşmışsa onu seyr ü sülûkunun bidâyetinde meşgul olduğu derin zühde borçludur. Hz. Mevlânâ âriflerin ma’rifet nuruna erişmeleri öncesi yaşadıkları zühd ve riyâzetin temel dayanağını ise Mesnevî’de bir bölüm başlığı olarak ele aldığı; “Rabbimin katında gecelerim, Rabbim beni yedirir, içirir.” ve “Açlık, Allah Teâlâ’nın taâmıdır. Ol taamla Allah hazreti sıddıkların bedenlerini ihyâ eder.” hadisleriyle izah eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder