Abdülkerim Cîlî hazretleri şöyle der: “İnsan-ı kâmilin aslî ismi, Muhammed; künyesi, Ebu’l-Kâsım; vasfı, Abdullah; lakabı, Şemsüddîn’dir. Başka elbiseleri itibarıyla da isimleri vardır. Her zamanda, o zamanın elbisesine göre isim alır. Hz. Muhammed (s.a.v.)’i insan-ı kâmil olarak temsîl eden zât ile birlikte bulundum, şeyhim Şerafüddîn İsmâîl el-Cebertî’nin suretinde idi. Ben biliyordum ki o, Hz. Peygamber (s.a.v.) idi. Ama şeyhimin suretinde idi. Bu benim (hicrî) 796 yılında Yemen’in Zebîd şehrinde vukû bulan müşahedemdir. Bu işin sırrı şudur ki, Hz. Muhammed (s.a.v.) her surette tasavvura kâdirdir.”
İnsan- kâmil, maddî ve manevî tüm kemâl mertebelerini içine alan, Allah’ın isim ve sıfatlarını kemâl derecesinde temsil eden, âlemin varlığının sebebi ve koruyucusu olan manevî bir şahsiyettir. Bu anlamda insan-ı kâmil, Hz. Muhammed (a.s.)’in manevî hüviyeti, ruhu ve nuru olan “hakikat-ı Muhammediyye” veya varlık âleminin onun etrafında döndüğü “kutbu’l-aktâb”dır. Bu manevî şahsiyet, tarihin her döneminde zamana göre değişen isim ve suretlerde peygamber ve velî olarak zuhur eder. Nitekim tarihi bir şahsiyet olarak da Hz. Peygamber, insan-ı kâmil anlayışının zirvesinde bulunur ve o, gerçek insan-ı kâmildir. Diğer peygamberler ve veliler ise Hz. Peygamber’e vekâleten insan-ı kâmildirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder