Evtâd kelimesi “veted” kelimesinin çoğuludur. Evtâd, “direkler” manasına gelmektedir. Dört kişiden ibaret olup, her biri dünyanın dört yerinde bulunurlar. Bunların birinin makamı doğuda, birinin makamı batıda, birinin makamı kuzeyde, diğerinin makamı da güneydedir. Evtâdın lakapları Abdü’l-Hayy, Abdü’l-Alîm, Abdü’l-Kadîr ve Abdü’l-Mürîd’dir. “Dört veliden oluşan evtâd’ın her biri, merkezinde bulundukları dört yönden birine nezâret ettikleri için bu ismi alırlar.” Allah bu yönleri onlarla korur. Çünkü bu yönler, Allah Teâlâ’nın nazar ettiği mahallerdir. Doğuyu hıfzeden Abdü’l-Hayy, batıyı hıfzeden Abdü’l-Alîm, kuzeyi hıfzeden Abdü’l-Mürîd, güneyi hıfzeden ise “Abdü’l-Kadîr”dir. Evtâd, abdâldan (bedeller) daha özel kişilerdir. İmamân ise onlardan daha özeldir. Kutub ise ricâlu’l- gaybın en özelidir.344 Sehl b. Abdullah et-Tüsterî’ye (283/896) hâl ilminin ne olduğu sorulduğunda; bu ilmin, tedbîri terk etmek olduğunu ve bu sıfatı kendisinde bulunduranın evtâddan olacağını söylemiştir.345 Hucvirî (ö.470/1077) ise, evtâd denilen velîlerin, âlemi her gece dolaşmalarının gerekli olduğunu ifade eder. Eğer gözlerinin ilişmediği ve görmediği bir yer kalır ve burada da herhangi bir aksaklık meydana gelirse, bu durumda kutbun himmetine başvururlar. Kutbun bereketiyle Allâhü Teâlâ bu aksaklığı ortadan kaldırıncaya kadar kutba mürâcaat etmeye devam ederler. İmâmı Gazâlî de (ö.505/1111) Kâbe-i Muazzamayı her sabah bir evtâdın tavâf etmekte olduğunu ve bu durumun sona ermesinin Kâbenin yerden ref’ olunmasına sebep olacağını haber vermektedir.
Ahmed Ziyâuddin Gümüşhanevî’ye (1311/1893) göre, evtâdın dördü zahirî dördü de batınî olmak üzere sekiz ameli vardır. Zahirî amelleri; çok oruç, insanlar uykuda iken gece namazı, çokça imtisal (güzel şeyleri örnek edinmek) ve seherlerde istiğfar olup bâtınî amelleri ise; tevekkül, tefvîz , sika ve teslimdir.
Bu dört evtâdın, ilahî bir ruhanilikleri ve yüce bir ruhaniyetleri vardır. Onlardan birisi Âdem (a.s.)’in kalbi üzerindedir, birisi İbrahim (a.s.)’in kalbi üzerindedir, birisi İsa (a.s.)’nın kalbi üzerindedir, diğeri ise Muhammed (a.s.)’in kalbi üzerindedir. Bu meyanda birisine İsrâfil’in ruhaniyeti yardım eder, birisine Mikâil’in ruhaniyeti, birisine Cebrail’in ruhaniyeti, diğerine ise Azrail’in ruhaniyeti yardım eder. Her bir veted (direk), evin (Kâbe) rükünlerinden birisinin sahibidir. Âdem (a.s.)’in kalbi üzerinde olan veted, Şam bölgesindeki rüknün; İbrahim(a.s.)’in kalbi üzerinde olan veted, Irak tarafındaki rüknün; İsa(a.s.)’nın kalbi üzerindeki veted, Yemen bölgesindeki rüknün; Muhammed (a.s.)’in kalbi üzerindeki veted ise Hacer-i Esved rüknünün sahibidir
(Tefvîz: Bir işi, bir kimseye havâle etmek manasına gelen Arapça bir kelimedir. Her şeyi Allah’a havale etmek, her şeyi Allah’tan beklemektir. Tevekkül, tefvîzin bir dalı gibidir. Tefvizin teslimle arasındaki fark ise yok denecek kadar azdır. Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri, s. 644.
Sika: Güvenme, dayanma anlamına gelen Arapça bir kelimedir. Sika, Allah’a güvenmeyi ifade eder. Tevekkülün esası sikadır. Ethem Cebecioğlu, a.g.e., s. 573.
Teslim: Boyun eğmek, teslim olmak manasında Arapça bir kelimedir. Allah’ın emrine boyun eğmek, hoşa gitmeyen hususlarda itirazı terk etmek veya kazayı rıza ile karşılamak, dışta ve içte herhangi bir değişme olmaksızın inen belaya sabretmek, gayb âleminden zuhûra gelen işlere rıza göstermek gibi manalar taşımaktadır. Çünkü her kaza ve belanın meydana gelmesi, Allah’ın dilemesi iledir. Ayrıca sâlikin, sülûkunda akla aykırı gelen, kalbe sıkıntı veren her ne görürse görsün, karşı gelmemesine de teslim denir. Öyle ki, helak gibi görünen ve korku uyandıran şeylere, çekişmelere rastlarsa rıza göstermesi gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder