Dolayısıyla sûfiler tasavvufun ince ve hususi meselelerini kapalı ve sırlı bir üslupla ifade etmişler ve esrarın dışarı taşmasına engel olmak için çaba sarfetmişlerdir. Çünkü manayı çok açık bir şekilde ifade etmek, birtakım tehlikeler doğurabileceği gibi, hem bunu tam manasıyla hazmedecek, kavrayacak kapasitede olmayan bir okuyucunun dalâlete sapmasına, hem de yazarın başına gailelerin ve manevi mesuliyetlerin açılmasına sebep olabilir. Bu duruma somut örnek olarak Cüneyd-i Bağdâdî’nin bir mektubunu verebiliriz. O, bu mektubunda, Isfahan halkından bazı kimselere bir mektup yazdığını fakat mektubunun açılıp, kopyasının alındığını, bu mektupta yazılan bazı şeylerin o insanlara yabancı geldiğini ve onların kurtulmasının kendisini bir hayli yorduğunu dile getirir. Dolayısıyla insanlara böyle yük olma ve şüpheye düşürme endişesinin kendisini mektup yazmaktan menettiğini, bu insanlara acımak gerektiğini, insanlara bilmediklerini söylemenin ve anlamadıkları şeylerle hitabetmenin onlara acıma gereklerinden olmadığını belirttikten sonra, bazen bu tür istenilmeyen ve kastedilmeyen durumların meydana geldiğini ifade etmektedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder