13 Eylül 2022 Salı

TASAVVUFUN BASAMAKLARI,

 Tevbe, takvâ, vera’, zikir, murakabe, sıdk, ihlâs, sabır, şükür, tevekkül, kanaat, istikâmet, fakr, rıza ..

“tevbe”. Zira tevbe, Kur’an tarafından kurtuluşun temel şartı olarak belirlenmiştir: “Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!” (Nûr, 24/31).

 “zühd” Az ya da çok, dünya malından, hoşa giden şeylerden, makam ve mansıptan kalben uzak olmayı ifade eden bu tabir yalnızca sûfîlerin değil insanlık tarihi boyunca erdemli bir hayat yaşamayı ilke edinen büyük şahsiyetlerin hayata bakışlarının özünü teşkil etmektedir. Sûfî terbiyede gönül hânesini ağyârdan temizlemenin vasıtası olarak görülen zühde dair Kur’an’dan sayısız örnek zikredilebilir: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir (Nihayet hepsi yok olur gider). Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki, bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahirette ise (dünyadaki amele göre ya) çetin bir azap ve(ya) Allah’ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı, aldanış metâından başka bir şey değildir.” (Hadîd, 57/20); “De ki: Dünyanın faydası pek azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır.” (Nisâ, 4/77).

tevekkül”. Tevekkül her hususta Allah’ın takdirine tereddütsüz bir şekilde rıza göstermek ve bu doğrultuda hareket etmek demektir. “Kim Allah’a tevekkül ederse O kendisine yeter!” (Talâk, 65/3); “Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.” (İbrahim, 14/11); “Ey Rabbimiz! Yalnızca Sana tevekkül ettik, içtenlikle yalnızca Sana yöneldik, dönüş de ancak Sana’dır.” (Mümtehine, 60/4) mealindeki ayetler tevekkülü kâmil müminin aslî niteliklerinden biri olarak belirlediğinden tasavvufî terbiye sürecinde mürîdin bu yöndeki dönüşümüne ciddi önem atfedilmiştir.

“Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d, 13/28), “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzâb, 33/41), “Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.” (Cuma, 62/10), “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar.” (Âl-i İmrân 3/191) gibi ayetlerde sözü edilerek müminlerin özellikleri arasında sayılan, kalbî huzurun ve ebedî kurtuluşun şartı olarak belirlenen zikir ise sûfî terbiyenin ve tasavvufî hayat tarzının merkezinde yer almaktadır. Tasavvuf erbabı zikrin tatbikine dair farklı yöntemler geliştirmiş olsalar da kendilerine asıl motivasyonu sağlayan husus Kur’an’ın beyanları ve HzPeygamber’in yoğun ibadet hayatında somutlaşan bu doğrultudaki tatbikatı olmuştur.

rıza”. Rıza en genel anlamıyla, her konuda ilâhî takdire teslim olmak, her hali ve durumu güzel ve hoş karşılayıp şikâyetten vazgeçmek demektir. Bu ifade Kur’an’da “sadıklar”ın niteliğini beyan için kullanılmaktadır: “Allah şöyle diyecek: Bugün, doğrulara, doğruluklarının yarar sağlayacağı gündür. Onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte bu büyük başarıdır.” (Mâide, 5/119). Nefis terbiyesi ve kalp tasfiyesi odaklı bir eğitim sürecinin neticesinde müminin nâil olacağı “kendisinden razı olunmuşluk” durumu hakkında ise Kur’an’ın hitabı şu şekildedir: “Ey mutmain nefs! Sen O’ndan razı O da senden razı olarak (iyi)kullarımın arasına gir, cennetime gir.” (Fecr, 89/27-30).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder