İşarî Tefsir İşarî tefsir; tefekkür, riyâzet ve mücahede neticesinde nefsini tezkiye etmiş ve belli manevî makamlara erişmiş olan sülûk erbabının kalplerine doğan ilham ve işaretlere dayanır. İşarî tefsir, Kur’an-ı Kerim’i, onun zahirî anlamı ile bağdaştırılması mümkün olan birtakım gizli anlamlara göre tefsir etmektir. Sufiler, ulaştıkları makama, yaşadıkları manevî zevk ve tecrübeye göre, ayetlerden mana çıkarmışlardır. İlk dönemlerde nazarî denilen, sahabe ve tabiûn açıklamalarından ibaret olan tefsire, zamanla rey tefsiri de eklenmiş, fırkaların görüşlerini yansıtan tefsir ekolleri ortaya çıkmıştır. İşte bu oluşum safhasında mutasavvıflar da kendi görüşlerine uygun düşen tefsirleri toplamışlar, yaşadıkları manevî tecrübeye, kalplerine doğan ilham ve işaretlere göre Kur’an’ı yorumlamışlardır. İşarî tefsirin mutasavvıflarla birlikte ortaya çıktığını düşünmek yanlış olur. Bu uygulama Hz. Peygamber’in nübüvvetinden beri bilinmektedir
Mutasavvıfların Kur’an ile ilgili yorum ve değerlendirmelerinin temelini, “işâretler” anlayışı teşkil etmektedir. Hareket noktası ise Kehf suresinde zikredilen Allah tarafından insana lütfedilen ledünnî ilimdir. Söz konusu ayet şöyledir: “Ve ona katımızdan bir ilim öğretmiştik” Buradan şöyle bir neticeye ulaşılmaktadır: “Allah’ın varlık âlemindeki kelimeleri tükenmez ve sınırsızdır. Dolayısıyla, özü itibarıyla sınırlı sayıdaki Kur’an kelimeleri de sınırsız anlama işaret eder. Bunun nedeni ise mutasavvıfların, dilin zahirinden hitabın bünyesindeki ilahi dinin bâtınına nüfuz edebilmeleridir.” Sufiler, manevî tecrübe yoluyla ulaştıkları bu bilgileri, herkesin anlayamaması ve hazmedememesi nedeniyle işaret ve sembollerle ifade etme yoluna başvurmuşlar ve bu tür yorum ve değerlendirmelere de “işâret” adını vermişlerdir.
Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinin tasavvufî izah ve yorumlara müsait olması, işarî tefsir anlayışının ilk sebeplerinden biridir. “Biz ona şah damarından daha yakınız” , “Evvel de O’dur, Âhir de. Zâhir de O’dur, Bâtın da” , “Allah yerlerin ve göklerin nurudur” , “Nereye dönerseniz işte Allah’ın yüzü oradadır” gibi bir çok ayet, sûfileri işarî tefsire doğru sürükleyen bir güç olmuştur.
İşârî tefsirin makbul sayılabilmesi için gereken bazı şartlar vardır. Bunlar; batınî mananın zahirî anlama aykırı düşmemesi, verilen mananın doğruluğuna Kur’an’ın başka bir yerinde delilin olması, bu manaya şer’î ve aklî bir muarızın bulunmaması ve bâtın mananın tek mana olduğunun ileri sürülmemesidir
Kur’an’ın zahirî anlamının yanında bir de batınî anlamı vardır. Kur’an-ı Kerim’deki birçok ayet, sufileri işarî tefsire sürükleyen bir güç olmuştur. Sınırlı sayıdaki Kur’an kelimeleri, sınırsız anlamlara işaret ederler. Ancak herkesin bu işaretleri elde etmesi, başka bir deyişle Kur’an’dan batınî manalar çıkarması mümkün değildir. Bu yüzden işarî tefsir; tefekkür, riyazet ve mücâhede neticesinde, nefsini tezkiye etmiş ve belli manevî makamlara ulaşmış sülûk erbabının kalplerine doğan ilham ve işaretlere dayanır. Sufiler, edindikleri bu batınî bilgileri herkesin hazmedememesi nedeniyle remiz ve işaretlerle anlatmışla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder