Yakub-ı Çerhî’ye (ö.851/1447) göre; güney ve kuzey kutbu gibi ricâlu’l-gayb hiyerarşisinde de “kutbu’l- abdâl” ve “kutbu’l-irşâd” olmak üzere iki tür kutub bulunmaktadır. Kutbu’l-âbdâl, uzlete çekilen ricâlin başında bulunan kutubdur. Butâifeye uzlete çekilenler anlamında “uzletiyân” adı da verilmiştir. Kutbu’l-irşâd ise, halkın arasına karışan ricâlin kutbu olup bu tâifede yer alanlar için de “işretiyân”tabiri kullanılmıştır.
İsmail Hakkî-i Bursevî (ö.1137/1725) kutbu, kutbü’l-vücûd ve kutbu’l-irşâd olmak üzere ikiye ayırmıştır. Bu ikisi kutbiyyette müşterektir fakat kutbu’l-vücûd medâr-ı âlemdir ve her asırda bir olur, kutbu’l-irşâd ise çok sayıda olur. Kutbu’l- vücûd, Cenab-ı Hakk’ın tecellîlerine ehil olan bir kimsedir ve ulûhiyet hakikatinin sırrı ondadır. Çünkü o, halifetullahtır ve Allah’ın bütün isimlerinin mecmuasıdır.Ve gerçekte kutbu’l-vücûd her asırda kadîmen ve hadîsen Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Enbiyânın hepsi dünyada Rasûlullâh’ın (s.a.v.) zıllidir ki, her birinin kendi asırlarında kutbiyyetleri vekâlet ve niyâbetledir, yoksa asâletle değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder