26 Şubat 2025 Çarşamba

İNSANIN MÜ'MİN YAHUT KAFİR OLMASI

 İnsanın mü'min yahut kafir olması , ölümü anındaki durumuna göredir.Zira hüküm, ölüm anındaki son nefese göredir.İinsan itaat ve ibadete koşmalıdır; zira insana yaratılış gayesi olan işler kolaylaştırılmıştır.Özellikle ömrün sonunda amel defterinin salih amellerle kapanması için çok çalışmak gereklidir.

Rabiatül Adeviyye . Süfyan Sevri'ye şöyle demiştir: Ey Süfyan, günlerin sayılıdır.Bir gününün geçmesi senden bir parçanın kopqması gibidir.Bir parçan gidince , bütünü de gidebilir.Sen bunları biliyorsan ona göre amel et, ibret al! Dirhemim , dinarım, malım , makamım elden gitti deme, bilakis bir günüm geçti , acaba nasıl bir amel işledim de!Zira ömür günlerle tükenir.

Bir abid şöyle demiştir:" Üzüntüm, hüzün yurdu olan şu dünyaya değil, ben uykuda geçirdiğim gecelere , oruçsuz geçirdiğim günlere , gafletle geçirdiğim zamanlara üzülüyorum"

Bir şair şöyle der:

Dikkat et! Ölmeden önce ölüme hazır ol! /Çünkü ihtiyarlık, ölümün beşiğidir.

Yolculuk kesinleşmiştir, sen de işi ciddiye al. / Zira göçebenin levazımatı yanında olur. 

Mesnevide denmiştir:

Hakk rızası için ekmek verirsen sana ekmek verirler.

O'nun için can verirsen, sana onun yerine can verilir.

İLİM MECLİSİNDE BULUNMAK

 Sahabeden Ebu Zer hazretlerinden rivayet edilen bir hadis-i şerifde buyrulmuştur:

"İlim meclisinde bulunmak , bin rekat (nafile) namazdan, bin hastayı ziyaretten ve bin cenazeyi teşyi etmekten  daha efdaldir"

"Ya Resulallah Kur'an okumaktan da mı efdaldir?" denilince Efendimiz "İlimsiz Kur'an fayda verir mi?" buyurmuştur. bİR BAŞKA HADİSTE ŞÖYLE BUYRULMUŞTUR:" Babanın yüzüne, Kabe-i Muazzama'ya ,Mushaf-ı Şerif'e ve alimin yüzüne bakmak ibadettir.Bir alimi ziyaret eden , beni ziyaret etmiş gibi olur. Bir alimle oturan benimle oturmuş gibidir.Kim dünyada benimle oturursa Allah Teala da kıyamet günü onu benimle oturtur."

BİLMİYORUM DEMEK

 "BİLMİYORUM  demek ilmin yarısıdır " denilmiştir. İmamı azam hazretlerinin baş talebelerinden Ebu Yusuf'a bir mesele sorulmuş o da "bilmiyorum" deyince ; Soranlar:

" Her gün beytülmalden şu kadar para alıyorsun, sonra da bilmiyorum," diyorsun dediler. Onlara şu cevabı verdi:

"Ben sadece ilmim miktarınca ücret alıyorum, eğer cehaletim miktarınca alacak olsaydım,  dünyanın bütün malları yetmezdi." 

hİKAYE OLUNDUĞUNA GÖRE BİR ALİME MİMBERDE İKEN bir mesele soruldu. O da "bilmiyorum" dedi. "Minber cahillerin yeri değildir" denilince o; "Ben ilmim kadar yükseldim, eğer cehaletim miktarınca yükselse idim semaya ulaşırdım"

İNSANIN TAŞIDIKLARI

İnsan, duyular(mahsus) alemi olan alem-i şehadetten bir "suret" ; gayr-i mahsus ve gayb olan alem-i melekuttan bir "ruh" ve nur-i ilahiyyenin feyzini kabule müsaid bir "sır" taşır. Bunları terbiye etmek suretiyle alem-i şehadetten melekut ve alem-i gayba yükselir. Bu makamları sırası ile geçip hususiyetlerine dikkat ederek alem-i melekuttan "gaybül gayb" olan "alem-i ceberut"ve "azamut" a terakki eder.Nuri ilahi ile celal ve cemal nurlarını müşahede eder.Nitekim ayet-i Kerime "O gaybı bilendir.Kendi görünmez. bilgisini kimseye göstermez. Ancak razı olduğu elçilere gösterir"(cin 72/26-27) İşte bu , insanın istidadında var olan fakat, Allah'ın bilip meleklerin bilmediği gizli sırdır.Bu sebeble Allah Teala meleklere hitaben "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim" buyurmuştur. 

24 Şubat 2025 Pazartesi

HARUT VE MARUT GİBİ OLMAK

 Melek olan bir varlığın,"Ben şöyle yaparım, böyle yapmam" gibi iddialar içinde olması ki bu iddialar Hz.Adem'in zürriyetini , nefse uymak, öldürmek, zulüm ve bozgunculuk etmekle kötüleyip , " Eğer, biz onların yerine yeryüzünde halife olsa idik , onların yaptıkları gibi yapmazdık" demeleri akabinde Hak Teala o iki meleği gökten indirip beşeriyet libası giydirerek , insanlar arasında doğrulukla hükmetmeyi emretti ve şirki, haksız yere adam öldürmeyi, zina ve içki içmeyi yasakladı.

Harut ve Marut bir ay geçmeden imtihan edildiler.İçki içip kan döktüler, zina edip adam öldürdüler ve putlara secde ettiler. Peygamberler bu noktada korunmuşlardır.Melaike bile kendini koruyamıyorsa zaif olan insan ancak Hak Teala'nın yadımı ile bu hallerden korunabilir. 

MELEKLER HER NE KADAR KENDİLERİNİ YARATAN ALLAH'IN VAR OLDUĞUNU BİLİYORLARSA DA İLİMLERİ, , BÜTÜN SIFATLARI İLE KENDİ NEFİSLERİNİ VE YİNE BÜTÜN SIFATLARI İLE HAKK'I BİLİP TANIMAYA YETMEZ.BU SEBEBLE DEDİLER Kİ " SEN YÜCESİN YA RABBİ.BİZİM, SENİN BİZE ÖĞRETTİĞİNDEN BAŞKA BİR BİLGİMİZ YOKTUR"

Hilafet ile kendi nefsini ve Allah'ın bütün isimlerini bilen sadece insandır.İinsan manen Allah'a naib olur ve onu temsil eder.Şeyle ki ,Alemde, Allah'ın nur ışığı ile aydınlanıp Hakk'ın sıfat nurlarını yeryüzünde Hakk'ın halifesi olarak açığa vuracak insan lambasından başka lamba yoktur.Çünkü insan, Allah Teala'nın nurunu kabule müsaiddir.İnsana kalb camı içerisinde verilen sır lambası, cesed oyuğu içerisinde bulunmaktadır.Kalb camı içinde ruh yağı vardır.Bu yağ, kendisine ateş değmese bile akıl sıatları yardımıyla ışık verir.Sır lambası içinde hafi fitili vardır.Allah Teala yeryüzünde bir halife yaratmak isteyince cemal nuruyla insanın sır lambasına tecelli ederek bu nuru dilediği kimsenin hafi fitiline ulaştırır.O takdirde bu kimsenin lambası, Allah'ın nur ateşiyle aydınlanarak Rabbinden bir nur üzere olur.Nihayet Allah'ın yeryüzünde Halifesi durumuna geçer.Hakk'ın adl, ihsan, rahmet, re'fet, izzet, kahr, gazab ve intikam gibi sıfat nurları bunları hakk edenlerde zahir olur.

HÜKÜMDAR YAPTIK

 "Halife yaratmak" ve "Hükümdar yapmak" Bakara suresinde geçen kavramlardır. Bakara suresi 30 ve devamı ayetlerde İnsan'ın yeryüzünde HALİFE olarak yaratılacağı  hadisesini Hak Teala Meleklerine arz edince onlar Yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak birisi mi diye karşı çıkmışlardı.Hak Teala yarattığı Hz.Adem7e isimleri öğretip Meleklerin karşısına çıkartınca Melekler noksanlıklarını idrak ederek neticeyi kabulle secde etmişlerdi.

"Hükümdar Yapmak" kavramı da bir insanın yeryüzünde iktidar sahibi olmasıdır ki Hak Teala , Davud a.s a " Ey Davud, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine ) hükümdar(halife) yaptık.İnsanlar arasında adaletle hükmet; keyfine uyma, değilse sonra Allah'ın yolundan saparsın(Sad 38/26) 

Hükümdarlar "keyflerine uydukları zaman  adaletten ayrılıp zulm sahası girerler  ve sapıtırlar. 

YERYÜZÜNDEKİ HER ŞEY İNSAN İÇİN YARATILMIŞTIR

 Bakara suresinin 29 ncu ayetidir."O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı

Sizi hiçbir şey için yaratmadığı halde her şeyi sizin için yarattı. Bilakis sizi kendisi için var etti.Nitekim ayet-i celile de "Seni kendim için seçtim"(Taha 20/41) buyrulmuştur.Yani, Benden başka bir şey  için olma.Zira ben , senden başka bir şey  için değilim.Benim için olduğun kadar ben de senin için olurum.Resulullah SAV buyurmuştur ki :"Kim Allah için olursa Allah da onun için olur" Mevcudattan hiç bir şeyde bir insanın Allah için, Allah'ın da kul için olması özelliği şeklindeki isti'dad yoktur.Burada büyük bir sır vardır.Bu nedenle Allah'dan başka şeylerle meşgul olma ki O'nsuz kalmayasın.

23 Şubat 2025 Pazar

KUR'AN DA SİVRİSİNEĞİN ZİKREDİLMESİ

Bakara suresinin 26 nci ayetinde sivrisinek misali verilmiştir.Suvrisenekten bahsedilince Yahudiler güldüler ve "Bu, Allah7ın kelamına asla benzemez" dediler.

Cenab-ı Hakk dünya ehline ibret olsun diye , sivrisineği misal vermiştir.Çünkü sivrisinek aç kaldığı sürece yaşar ve doyunca ölür.Ehli dünya da böyledir.İstiğnaya erip tokluğa nail olunca isyana ve azgınlığa kalkışır.Evvela kalbi ölür,  sonra manen gerilemeye başlar.

İnsan sivrisineği ne kadar def etmeye çalışsa o yine musallat olur.İnsana saldırma cesareti vardır.En güçlü yaratıklardan birisi olan Aslan bile iinsanın bulunduğu yerden uzak olan yerelri mekan ittihaz eder.Eğer sivrisinekteki cüret ve cesaret Aslan'a verilmiş olsa idi iniisanlar helak olurlardı.

Hikaye olnur ki Abbasi Halifelerinden Me'mun, hutbe okurken bir karasinek geldi gözüne konda bir kaç defa kovdu isede sinek yine geldi.Hatbesini kesmek zorunda kalhdı.Namaz kıldıktan sonra Basralıların "Mutezile" mezhebindeki şeyhi Ebu Huzeyl'e "Ya Eba Huzeyl! Allah sineği niçin yaratmıştüır? diye sordu. O da:"Zorbaları güçsüz sinek karşısında acze düşürmek için" diye cevap verdi.Me'mun bu söz üzerine insafa gelip " Doğru söyeldin" diye ona ikramda bulundu.

DÜNYADAKİ CENNETLER

 aRİFLER kUR'AN DA ZİKREDİLEN "İman edipte salih amel işleyenlere, altlarından ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele "(Bakara 2/25) ayetini şöyle tefsir etmişlerdir:Yani; hakiki iman tohumlarından , kalbi, ruhi, sırri amellerinden , salih fiillerinden dolayı onlar, bu dünyadada bir cennete kavuşurlar.Tevhid, tecrid, tefrid, zühd, takva,sıdk,ihlas, hidayet, kanaat,iffet, mürüvvet, fütüvvet,mücahede, murakabe, şevk, zevk, rağbet, rehbet, havf, haşyet ,reca, safa, vefa, taleb, irade, muhabbet, haya ,kerem, sehavet, şecaat, ilim, marifet, izzet, rif'at, kudret, hilim, afv,rahmet gibi amelleri , yüksek himmet ve diğer makamat ve ahlaka nail olmaları sebebiyle altlarından tevhid, re'fet, muhabbet ve fazilet nehirlerinin aktığı cennetlere, bahçelere nail olurlar.Bunların her birinin meyvesini tattıkça müşahadelerinin semeresi olarak , bir suret içinde pek çok hal ve manalar müşahede ederler.

CENNETİN NEHİRLERİ

 Cennette bulunan dört nehir olduğu belirtilir.Bunlar,Su, süt,Bal,Şarap nehirleridir.Cennetlik bir insan;

 süt nehrinde içtiği zaman , vücudları dengeli bir şekilde beslenir ve vücudları asla zaafiyete uğramaz.

Bal nehrinden içtikleri zaman , şifa ve sıhhat bulurlar.Bir daha hasta olmazlar.

Hamr(şarap) nehrinden içtikleri zaman neşe ve sevinç duyarlar.Ondan sonra hiç mahzun olmazlar

Hz.Mevlana efendimiz, Mesnevi-i şerif de buyurur:

Sabır suyun, oldu cennetin su ırmağı.Sevgi ve dostluğun süt ırmağı..Sarhoşluk ve sevincin cennet şarabı.Taatın zevki cennetin bal ırmağı.Bunların hepsi senin iradenle doldu.Çünkü bu dört ırmak ,sana boyun eğdi.

rİVAYET EDİLDİĞİNE GÖRE aRŞ'IN AYAĞINA GENİŞLEMESİNE "Bismillahirrahmanirrahim" yazılmıştır.Su nehri bu besmelenin "mim" inden, Süt nehri Allah lafzının "ha"sından,Şarap nehri Rahman'ın "Mim" inden , Bal nehri de Rahim'in "mim" inden kaynamaktadır.Bu nehirlerin kaynağı burasıdır.Bunların hepsi Peygamber efendimizin cennetteki kevser havuzuna dökülmektedir.Kevser havzı şu anda cennette mevcut olup kıyamet vakti müminleri sulamak için Arasat meydanına getirilecektir.Daha sonra cennet ehlini sulamak için tekrar cennete götürülecektir.

Müminler ayrıca karışımı tesniml olan kafur, zencebil, selsebil ve rahik pınarlarından melekler vasıtasıyla sulanacaklardır.Cenab-ı Hakk onlara vasıtasız  olarak tertemiz içki içirir(İnsan 76/21)

CENNET ÇEŞİTLERİ

Hak Teala Hazretleri kullarının durumlarına  göre sekiz cennet yaratmıştır.
1- DAR-I CELAL: Buranın şehirleri, köşkleri,evleri , evlerini ndirekelri dolapları, odaları  v.s her şey nurdandır.
2- DAR-I KARAR :İçinde bulunan her şey mercandandır.
3- DAR-I SELAM :İçindeki her şey kırmızı yakuttandır.
4- ADN CENNETİ :İçinde bulunan her çeş zeberceddendir.Cennetin mücevheri olup , diğer bütün cennetlerin üstündedir.Zümrük ve yakuttan yapılmış iki kapısı vardır ki genişliği doğuy ile batı arası kadardır.
5- CENNET-İ ME'VA :İçinde bulunan her şey kırmızı altındandır.
6-CENET-İ HULD :İçinde bulunan her şey gümüştendir.
7-CENNET-İ FİRDEVS : Her şeyi incidendir.Duvarları tuğlaları altın, gümüş,yakut,zeberced, tuğlaları birbirine bağlayan misktendir.Köşkleri yakuttan, odaları inciden,kapı kanatları altındandır.Zemini gümüş taşları mercn, toprağı misk, nebatatı zağferan ve anberdir.
8-CENNET-İ NAİM:Her şeyi zümrüttendir.

CEHENNEMİN YAKITI

 Cehennemin yakıtı  için Hak teala "İnsanlar ve taş" sözlerini kullanmıştır.Taş, kavcramını kükürt ihtiva eden taştır da denmiştir.Bazı alimler ise "Kuran'da beyan edilen Taş'ın "Altın" olduğunu belirtirler.Çünkü nefsin istek ve arzuları ancak altın ile hasıl olur.İnsan tabiatının altına meyli fazladır.

İnsan benliğinin taptığı şeylere de taş denmiştir.

İBLİSİ SEVİNDİREN İŞLER

 Sahabeden İbni Mesud hazretleri şöyle demiştir:"İblis'in arkadaşları her akşam efendilerine varır  ve o gün ne yaptıklarını ona anlatırlar.Bazısı "Ben falan zahid adamı aldattım" der.Bazısı da başka şeyler söyler.Bunların en küçükleri de :" Ben bir çocuğu Kur'an okumaktan men ettim," deyince İblis onun yaptığına sevinerek ayağa kalkıp tebrik eder ve onu yanına oturtur.

Hikmet ehli kişiler der ki : Çocuğun ana baba üzerindeki hakkı üçtür: Güzel isim koymak,Kuran'ı Kerim,edep ve ilim öğretmek ve sünnet ettirmektir"

Kuranı Kerim öğretmekten asıl gaye gereğiyle amel edip , adabıyla ahlaklanmaktır.

22 Şubat 2025 Cumartesi

AMELLERİMİZİN SEMA KAPILARINDA KONTROLÜ

 Peygamber  sav in Muaz ibn Cebel7e tavsiyesinde şu hususlar önemlidir.

Hak Teala gökleri ve yeri yaratmadan önce yedi melek yarattı.Yedi semadan her birine bir meleği kapıcı koydu.Hafaza melekleri sabahtan akşama kadar , kulun gündüz amelini semaya yükseltir.

Bu amellerin sema kapılyarında kontrolü yapılır.

Birinci kat semaya varıldığında orada görevli melek GIYBET KONTROLÜ yapar.Bu amelin sahibinde gıybet olup olmadığı kontrolü yapılır var ise o amel kapıdan geçirilmez 

İkinci kat semaya varıldığında orada görevli melek FAHR(ÖVÜNME) kontrolü yapar.amel sahibinde övünme varsa burada nöteye geçirilmez.

Üçüncü kat semada KİBİR KONTROLÜ yapılır

Dördüncü kat semada UCUB(KENDİNİ BEĞENME) kontrolü yapılır

Beşinci kat semada HASED kontrolü yapılır.

Altınca kat semada amel sahibi insanın MERHAMET KONTROLÜ yapılır.

Yedinci kat semada ihlas kontrolü YAPILIR.

Bu hicablar aşıldıktan sonra Hak Teala huzuruna varırlar.Hak Teala meleklere şunu söyler:" Siz, kulumun amelini zabtedmekle görevli meleklersiniz.Ben de kulumun kalbine vakıfım.O , buameli işlerken beni değil, Benden başkasını murad etmiştir.Lanetim onun üzerine dökülecektir"Melekler hep birden "Lanetin onun üzerine olsun  ey Rabbimiz" derler

Bunun üzerine Muaz ibn Cebel diyorki:" Ya Resulallah , peki ben nasıl kurtulacağım ve salaha ereceğim?" Resuli Ekrem buyurdu:"Bana iktida et. amelinde kusur olsa bile , yakine ermeğe çalış, lisanına sahip ol, gıybetten sakın, kur'an alimi olan kardeşlerini gıybet etme.Kendini onlardan üstün görme, ahiret amelinin içine dünya amelini katma.İnsanların arasını açıp darmadağınık etme, kıyamet günü cehennem köpekleri de seni darmadağın eder. Amelinle insanlara gösterişte bulunma , riyadan sakın!"

 

AHİRETTE SORULACAK İKİ KELİMELİK SUAL

Rivayete göre İmam Şibli hazretleri bir gün halka vaaz etti.Kıyametten, kıyametin dehşitinden bahsetti .İinsanları ağlattı.O esnada yanlarına Ebul Hüseyin Nuri geldi ve :"İinsanları bu kadar korkutma! Çünkü o günün hesabı iki kelimeden ibarettir.Bu kada ruzun değildir.O iki kelime de şudur:MEN TÜRA BUDEM TU Kİ RA BUDİ" "Ben seninle idim, sen kiminle idin?"

TAKVA

 Allah'ın dışında kalan herşeyden uzak durma manasına gelen takva, saliklerin varabileceği en son derecedir.Abidlerin ibadetlerine aldanmayıp sürekli korku ve ümid arasında olmaları gerekir."Onlar korkarak ve umarak Rablerine dua ederler"(Secde 32/16) " O'nun merhametini umarlar"(İsra 17/57).ayetleri kulların  Allah karşı olan hallerini belirtir.

Sadi-i Şirazi şöyle demiştir:

Eğer adamsan, adamlığını söyleme, Çünkü her suvari , topu ve atı ileri götüremez.

yANİ İBADETİ SEBEBİYLE HER ABİDİN İMANI HALİSDİR , DENİLEMEZ

HAFIZ ŞİRAZİ

 "Ben bu gökkubbenin altında himmeti yüce zatın kölesiyim/ O, beni her türlü makam , mansıp ilgi ve sevgisinden kurtarır".

Mürşit, müridin gönlündeki mala, makama ve çoluk çocuğa karşı olan bağlılıklarını koparıp Melik ve Müteal olan Allah'ın muhabbetine yöneltir.

MANEVİ DOKTORLAR

 İsra sburesi 17/82 ayeti :" Biz Kur'an 'dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, müminler için şifa ve rahmettir". Cenab-ı Hakk Kuran beraberinde hastalıklara deva bulunan doktorlar göndermiştir.Peygamberler, peygamber varisleri hastalıklara deva olan doktorlardır.Nefislerine zulmedip doktorlara itiraz edenler ve verdikleri ilaçları kullanmayanlar için ise devac hastalık, şifa da veba olmuştur."(şifa olan bu Kuran-ı Kerim) zalimlerin ise yalnızca ziyanlarını artırır."  Rahmet eehelinden(Peeygamber ve varislerinden kaçanlar) rahmet ehli olmaktan kaçtıkları için saırlık ve körlüğü mucip olan la'nete maruz kalmışlardır.Hak Teala bu konuda buyurur:"İşte bunlar, Allah'ın kendilerini lanetlediği , bu yüzden kulaklarını sağır ve gözlerini kör kıldığı kimselerdir"(Muhammed 47/23)

HESABA KATILMAYAN ŞEYLER

 Uzun dönem iktidar olup güç zehirlenmesi nedeniyle zulüm olan işleri yapanlar bu günlerin hiç bitmeyeceklerini sanırlar.Ve istikballerinin önündeki her şeyi yok etmeye çalışırlar.Muhtaç olan ,zaif insanlar bu işin devam edeceğini , bu gücü yıkacak bir başka ihtimalin olmadığını kanıksarlar.Zümer suresi 39/47 ayetinde Hak Teala buyurmuştur:"Halbu ki o gün onlar için , Allah tarafından, hiç hesaba katmadıkları şeyler ortaya çıkmıştır".

Azgınlık zirve yaptığında çok basit addettikleri şeyler o gücü ortadan kaldırır.Adetüllah (sünnetullah) bu şekildedir.

ASIL KÖRLÜK NEDİR?

 Ariflerden birisi şöyle demiştir:Kendisine bütün hayırları bağışlayan Mevla'sından kaçan ; bekası olmayan nefsani ve dünyevi şeyler peşinde  koşan kimseye şaşarım.Allah'dan kaçıoş ve kurtuluş mümkün değildir." Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lakin sinelerdeki kalbler kör olur"(Hac 22/46).

BASİRET KÖRLÜĞÜNÜN SEBEBİ ÜÇTÜR:

1- BEDENİ ALLAH TEALAYA İSYAN SAYILABİLECEK İŞLERDE KULLANMAK. 

2-ALLAH'A TAATTA YAPMACIK DAVRANMAK.

3- ALLAH'A DEĞİL, MAHLUKATINA TAMA' ETMEK.YARATIKLARIN ELİNDEKİLERE GÖZ DİKMEK.

Basiret körelince kul, Hakk'dan yüz çevirip, halka yönelir.

KÖR/DİLSİZ/SAĞIR

 Hak Teala kıyamet günü münafıkları Kör,dilsiz,sağır bir halde haşr edeceğini belirtmektedir(İsra 17/97)

Münafıklar kıyamette kulak ,dil ve gözlerinden yararlanamazlar.Bunları lehlerine kullanamazlar.Kıyamet günü manfıklar Allah'ın selamını işitemezler.Allah ile konuşamazlar ve O'nu göremezler.

Sa'di -i Şirazi der ki:

Dilin vazifesi Hakk7a şükretmektir, o şükür için gelmiştir.Ey Hakk'ı tanıyan, dilini gıybetle meşgul etme.   Kulak, Kur'an-ı dinleyen, öğütleri duyan bir organdır.Boş iftiraya ve lüzumsuz lağlara kulak verme!          Gözler, Cenab-ı Hakk7ın san'atını görmek için güzeldir.Kardeşinin ve dostunun kusurunu görme, gözünü yum!              

ŞEYH ZEYNÜDDİN HAFİ (R.A)

 Şeyh Zeynüddin Hafi hazretleri demiş ki; Şaşarım o kişiye ki , seyrü süluk yoluna girer ve hakikate ulaşmak ister.Allah'ın kitabından ve Resulü'nün sünnetinden manalar çıkaracak ıstılahlar elde eder.Fakat kalbine ledünni ilimleri yerleştirmek için Allah'ın zikri ve murakabesi ile meşgul olmaz.Allah'dan başka şeylerden (masiva) vazgeçmeye uğraşmaz.Halbuki o kişi bin yıl ıstılaf tedrisi ve tasnifi ile meşgul olsa , bahsi geçen ledünni ilimlerden bir koku duyamaz.Onların eserlerinden ve nurlarından hiçbir şey müşahede edemez.Amelsiz ilim kısırdır. İlimsiz amel hastadır.İlimle yapılan amel sırat-ı müstakimdir.

Mesnevi de şöyle denmiştir:

HİMMETSİZ KİŞİ NASIL HİMMET EHLİ OLSUN HAYRET ! / HİMMETLİ OLAN NASIL NİMET SAHİBİ OLURYİNE HAYRET?

21 Şubat 2025 Cuma

NEFSİN HEVASINA UYMANIN BELİRTİLERİ

 Nefsin hevasına uymanın alametlerinden birisi de farz ve vacibleri yerine getirme konusunda tenbel davranmakla beraber, nafile ibadete koşmaktır.Allah7ın muhafaza ettikleri hariç halkın çoğu bu durumdadır.Böyleleri pekçok evrad ile fevkalade ağır nafilelerle uğraştıkları halde , çoğu zaman tek bir farzı usulüne uygun şekilde yerine getirmekte tenbellik gösterir.

Akıllı kişi önce sermayeyi elde etmeli sonra bununla kar elde etmeye çalışmalıdır.Kar elde etme işi zorunlu değil, isteğe bağlıdır.Hak Teala kullarının iibadete, kendisi ile muameleye pek fazla ilgi duymadıklarını bildiği için , onlara kendisine ibadeti farz kılmıştır.Nedense halkın çoğu bir sebeb olmadan Allah'a doğru yönelmezler.Fakat mürüvvet ve safa ehli böyle değildir.

Mesnevi'de şöyle gelmiştir:

Kulun iradesi ile ibadeti, yemeğin tuzu gibidir.

Yoksa bu eflak, ister istemez hareket etmektedir.Hareketi karşılığı ona ne bir mükafat, ne de ceza vardır.

Senin iradenle yaptıkların kıyamette hüner ve marifet olur.Nefse zor gelen işleri yapmak aklın yularıdır.Nefsin hoşuna gelen işleri yapmak ise aptalların işi.Mecnun gibi görünen gerçek aşıkların amelleri, Aydınlıktır, çünkü isteyerek amel yaparlar.

DİN SADECE TEMENNİ DEĞİLDİR

 Efendimiz SAV in hadisidir."Din sadece temenni değildir". Bir başka hadisi şerifte ise : "Ben kötü adetleri kaldırmak ve şehvetleri def etmek için gönderildim". "Dünya ve ahiret iki kuma gibidir. İkisinin arasını birleştirdiğini iddia eden kimse aldanmıştır."

Hevasına tabi olmakla beraber yüksek derecelere ulaşmak isteyen kimse , Allah'a vasıl olmayı arzulayanların yolu ile alay etmiş olur.Müridlik idida ve temennisinde bulunan , fakat adetlerinden kopamayan , bir taraftan dinin en yüce mertebelerine çıkmayı arzularken , diğer yönden de en alçak dünya menfeatlarından istifadeye çalışan kimselerin hali münafıkların hali gibidir.

"Günah işlemekte ısrarlı olduğu halde istiğfar eden kimse, Rabbi ile alay etmiş gibidir"(Hadisi şerif )

KALB

 İimam Kuşeyri der ki;Kalbin iki kapısı vardır.Birisi dışarı açılır diğeri içeri açılır.Kalbin dışa açılan kapıdan duyu organları aracılığı ile ilim elde eder.İçe açılan kapıdan ilham yoluyla bilgi alır. Kalb; içine beş ırmak akan bir havuza benzer.Havuzun suyu bu beş nehrin suyundan oluştuğu sürece , bulanıklıktan uzak kalmaz.Fakat su , havuzun kendi içinden çıkarsa , tertemiz ve berrak olur. Kalbda böyledir; ilmini  zahirdeki beş  duyu organı vasıtasıyla aldığı sürece şek, şüphe ve bulanıklıktan ari olmaz.Fakat kalbin ilmi ,feyiz yoluyla kendi özünden hasıl olursa , bulanıklık ve şüphe ortadan kalkar.Daha saf ve daha temiz olur .

AKİL/İLİM/HAYA

 Şöyle bir hikaye anlatılır:

Allah Teiala, Adem(a.s) 'ı yaratınca Cebrail (as) odna ilim, haya ve akıldan müteşekkil üç hediye getirip Hz.adem'den bunlardan birisini seçmesini istir.Hz.adem, aklı seçer.Cebrail (as) ilim ve haya ya yerlerine dönmelerini emredince onlar; " Biz alemi ervahda (ruhlar aleminde) birlikte bulunuyorduk.Alemi eşbahd a(cesetler alemine,dünyaya ) da beraber olmak istiyoruz.Birbirimizden ayrı kalmaya razı olmayız.Akıl nerede olursa biz ona tabi oluruz" derler.Bunun üzerine Cebrail (as) Hz.Adem'in vücudunda yerlerini almalarını söyler.Böylece akıl dimağa, ilim kalbe ve haya da göze yerleşir.

KUTUPLAR

 Hakikat ehli şöyle demiştir: Kutup diye isimlendirilen zatlardan ve yardımcılarından harikulade şeyler(Kerametler) pek az sadır olur..Aksine bu tür şeyler onların vezirlerinden ve halifelerinden sadır olur.Çünkü onlar kendilerini tam olarak Allah'ın kulluğuna vermişler ve tam bir fakr ile muttasıf olmuşlardır.Amma kutuplar kendi nefisleri için hiçbir tasarrufda bulunmazlar.Kutupların kemalatı ve Allah'ın onlara ihsanlarından birisi de şudur : Allah Teala onları asla cahillerle sohbet ile ibtila etmemiştir.Bilakis onları alimlerin, ediplerin ve emin kimselerin sohbeti ile rızıklandırmıştır..Bu kimseler onların yüklerini taşımışlar , ağırlıklarını kaldırmışlar , hükümlerini ve sözlerini infaz etmişlerdir.

Hz.Süleyman'ın vezirlerinden birisi olan Asaf bin Berhiya , kamillerden biri olup vaktinin kutbu, mutasarrıfı ve halifesi idi.Bu zat , Belkıs'ın tahtını uzak bir mesafeden Hz.Süleyman'ın yanına göz açıp kapayıncaya kadar getirmiştir.

20 Şubat 2025 Perşembe

SIRLAR EMİN KİMSELERE VERİLİR VE NURLAR ANCAK EDEPLİ OLANLARA AKTARILIR.

 muhyiddin İbni Arabi'nin bir kitabında bir hikaye anlatılır.Bir şeyhin güvenilir olduğunu idida eden bir müridi var idi.Şeyh onun  güvenilir olmadığını biliyordu.Mürnid ise şeyhin kendisi hakkında yanıldığını iddia ediyordu.Biur gün şeyhe gelerek ve emaneti koruyacağına söz vererek kendisine esrarı ilahiyeden bazı şeyer göstermesini istedi.Bunun üzerine şeyh müridlerinden birisini alıp bir odaya gizledi.Sonra bir koç kesip çuvala koydu.Tam bu sırada kendisinin güvenilir olduğunu iddia eden mürid içeri gir.Şeyhi, elinde bir bıçak, önünde kanlara bulunmış bir çuval görünce hayretler içinde sordu:" EFendim nedir bu haliniz?" Şeyh gizlediği müridini kastederek " Falan beni kızdırdıBen de- nefsinin hevasını kastederek-onu öldürdüm" dedi.Böylece şeyh yalan söylemiş oldu.Fakat mürid olayı olduğu gibi kavrayamadığı için , öldürülen çuval içine konulanın , ismi zikredilen mürid olduğunu sandı.

Şeyh :" İş bu bir emanettir.Bunu benim için gizli tut ve gel kesilip çuvala konan cenazeyi beraber defnedelim" dedi ve beraberce çuvalı içindeki ile birlikte evin içine çukur açıp defnettiler.Şeyh bu davranışı ile müridi imtihan etmek ve ne kadar güvenilir olduğunu ortaya çıkaracak bir iş yapmak istiyordu.Sonrasında saklanan müridin babası gelip oğlunu sordu Şeyh ona çocuğun yanımda duruyor" dedi.Adam çekti gitti.İmtihana tabi tutulan mürid, bu işe tahammül edemeyerek bu müridin babasına :"Şeyhin oğlunu öldürdüğünü e beraberce defnettiklerini" haber verdi.Bunu duyan adam, devrin hükümdarına şikayetçi oldu.

Hükümdar şeyhin güvenilir olduğunu biliyordu, bu konuda biraz duraksadı sonra şeyhi sorgulamlak üzere bir hakim ve fukahadan bazı kimseler gönderdi.O imtihan edilen mürid de şeyh hakkında ileri geri söylenip duruyordu.Durumu öğrenmek üzere çuvalı çıkarmak zorunda kaldılar.Bogazlanıp çuvala konan nesnenin bir koç olduğunu gördüler.Daha sonra gizlenen müridde gizlendiği yerden çıkıp huzura geldi.Kendisinin emin olduğunu iddia eden mürid rezil oldu, ancak bu konuda son pişmanlık fayda vermedi.İbni Arabi hazretleri anlattığı bu hikayeden sonra zikretmiştir ki:Sırlar ancak emin kimselere verilir ve nurlar ancak edepli olanlara akıtılır.

HACI BEKİR UZUN

 Çocukluğumuzda Özerli köyünün zenginlerinden Çapkınlar denilen birisinin köy odası tabir edilen misafirhanesi vardı.Dışarıdan gelen bir yabancının konaklanması amaçlı kullanılır imiş.Bir gün bir yabancı atının üzerinde gelmiş ve kalacak yer yok mu? demiş.Yabancıya, Çapkınların köy odası tarif edilmiş ancak adama şu da tembih edilmiş:"Bu adam aksi birisidir.Her türlü hürmeti yapar ancak giderken misafiri döğer" demişler. Adam çaresiz bir şekilde her şeye razı olarak belirtilen yere gider.Ev sahibi kendisini karşılar,atının dizginlerini tutar, inmesine yardım eder.Misafir odaya çıkartılır.Ne talep etti ise ev sahibi yerine getirmektedir.Misafir içinden düşünür;'Nasıl olsa giderken dayak yemek mukadder, ev sahibinden istedikçe ister.Ev sahibi "Yorgan istermesin?" der adam iki tane diye cevap verir.Ev sahibi "Şunu istermisin? der Misafir iki katını söyler.Sabah olur. Ev sahibi yemlenmiş ve sulanmış olan atını getirir.Misafirin atının başını tutar,misafir atına biner.Ev sahibi uğurlar olsun der.misafir uzaklaşır.Beş dakika sonra adam geri döner ve Sorar:"Senin için bana ,giderken misafiri döver demişlerdi.Ben dayak beklerken güzel bir şekilde uğurlandım..Merak ettim neden? diye sorunca Ev sahibi durumu anlar ve ona der ki:"Ben gelen misafire hizmet etmek isteğiyle şunu istermisin? diye sorarım misafir Hayır derZahmet olmasın der,istemez..Halbuki ben hizmet ederek sevap almak isterim.Misafir "Yok istemez" deyince benim moralim bozulur.İşte ben beni sevaptan mahrum bırakanlara dayak atarım, sen benim hiçbir hayrıma mani olmadın ki! " diye cevap vermiş

MÜMİN/KAFİR/MÜNAFIK İİNSAN GURUBLARI

 Kur'an-ı Kerim de Bakara suresinin ilk ayetlerinde Hak Teala İnsan gurublarını anlatır.

Birinci olarak İman eden Müminleri ve özelliklerini tarif eder.

İkinci olarak içleri ve dışları ile küfür yolunu tutan ve müminlerle tam ters istikamette bulunan Kafirlerden bahseder.

Üçüncü olarak da bu iki gurubun arasında gidip gelen , kalbleri ile inanmadıkları halde dilleri ile inandıklarını söyleyen  ve "m ünafık" diye isimlendirilen insan tipine dikkat çeker.  

Din ve inanç gurubu olarak insanları üç guruba ayırmış ve her gurubun özellikleri kitabın giriş bölümünde anlatılmıştır.

Kafirler için konumları iki ayette anlatılmıştır.Çünkü haklarında ne kadar konuşulursa konuşulsun kalbleri mühürlü olduğundan asla söz tesir etmez ve hiçbir fayda sağlamaz guruptadırlar.

Münafıkların özelliği tam on üç  ayette tafsilatlı anlatılmıştır.Münafıklar kafirlerin en kötüsü  ve Hak Teala'nın en sevmediği insan tipidir.Çünkü kalpleri ile inanmadıkları halde  sırf alay etmek, , başkalarını kandırmak için dilleri ile inandıklarını söylemiştir. Niyet ve düşünceleri ile hal ve gidişlerinin kötülüğünü ortaya koymak, takip ettikleri yolun sapıklığını ve çıkmazlığını misallerle anlatmak suretiyle münafıklara tesir etmek mümkündür.Umulur ki onlar bu kınama ve azarlama nedeniyle içinde bulundukları durumun yanlış olduğunu anlayıp bundan vazgeçerler ve kalbleri islama karşı yumuşar.Nefisleri Hakk7ın emirlerine boyun eğer, içleri tertemiz olur, pislikleri yok olur gider.

19 Şubat 2025 Çarşamba

KADER SIRRI

 Sırr-ı kader gizlidir. Kaderdeki incelikleri ve sırları Allah'dan başka kimse bilemez.Saadet alametleri saidlerin ikrarıyla , şekavat asarı da şakilerin inkarıyla zahir olur.Kulların küfürlerinin kaderle bağlantısı toprağa atılan çekirdek gibi gizlidir.Çekirdekten ağaç çıkar. Aaçta çekirdeğin özelliği yine gizlidir.Ağaçtan dallarla birlikte çekirdek de çıkar.Dallarndaki meyve çıkıncaya kadar yine ne olacağı bilinmez.Meyve zahir olsa bile meyveden çekirdek çıkıncaya kadar yine durum gizlidir.Çekirdeğin meyve ile zuhuruyla iş sonuçlanmış  ve noktalanmış olur.Sırrı kaderde aynen böyledir.

Kader, saadet ve şekavat tohumu olarak ilmi ilahide gizlidir.Bu tohumdan insanın vücud ağacı zahir olur.Saadet ve şekavet o vücudda gizlidir; insanın ahlakının , dal ve budakları ile birlikte çıkar.Yine insanın saadet ve şekaveti bunlar arasında gizlidir.Bunun ardından amel meyvesi sayılan ikrar veya inkar , iman veya küfür meyvesi ortayaçıkar ve böylece kaderin sırrı iiman ve şekavet meyvesi ile zahir olmuş olur.Kaderi nsırrı , saadet veya şekavetle damgalanması sırasında tam olarak ortayaçıkmış olur.

"Allah kalblerine mühür vurduklarını" küfürlerinin damgasıyla damgalamıştır.Her ne kadar mühürlerindeki damga ezeli ahkamla ve sırrı kader ile kazılmış ise de vakıa budur.Neticede onlar , visal devletinden mahrum olurlar ve bu mühürle kulakları da damgalanır da Meliki zil celalın hitabını duymazlar. Gözleri üzerinde delalet ve körlük perdesi bulunduğundan Hakkın cemali ba kemalını müşahede edemezler.Onlara daimi bir mahrumiyet ve acıklı bir azab vardır.

KALPLERİN MÜHÜRLENMESİ

 Bakara suresinin 7 nci ayeti:" Allah onların kalblerini ve kulaklarını MÜHÜRLEMİŞTİR. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir.ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır. 

Bu ayette  ifade edilen mühürlenme nedir?

İmanı kabul etmemek bir kader değildir.Cenab-ı Hakk her şeyi bildiğinden, kulunun iman teklifini kabu ledip etmeyeceğini bilir.Zorlama yoktur. İnsanın nefsinde küfür ve isyanı sevmeye , iman ve taatten hoşlanmamaya yatkın bir duygu bulunur.Bu da azgınlık, taklide devam, doğru düşünceden yüz çevirme gibi sebeblerle olur.Çünkü bu davranışlar , onların kalplerinde uyarıları tesirsiz, Hakk'ı kabulü neredeyse imkansız kılar.Bu nedenle onlara teşbih ve istiare yoluyla "mühürlü" denir.

Kalb mühürlenmesi, insanların inkarlarına karşı cezadır.

Bu ayette Allah Teala üç organı zikretmiştir.Kalb, göz, kulak.

Cenab-ı Peygamber buyurmuştur: " Kalbler de demirlerin paslandığı gibi paslanır" Sahabe sordu:" onların cilası nedir?" Buyurdu ki " Kur'an okumak,zikri ilahiyi çoğaltmak,. ölümü çokca hatırlamak" .

Kötülüklerin temel esası üçtür:HIRS, HASED,KİBİR.Bunlardan altı şey hasıl olur: Aşırı tokluk, uyku, rahat, mal sevgisi, makam tutkusu, baş olma sevdası. Mal sevgisi ile baş olma sevdası, sahibini küfür ve helaka götürebilir.

18 Şubat 2025 Salı

ALDANAN ON İNSAN GURUBU

 "Şu on insan gurubu aldanmıştır" denilmiştir. 

1. Allah'ın8 kendisini yarattığını bilen fakat O'na kulluk etmeyen,

2. Allah'ın kendisini rızıklandırdığına inanan fakat O'na güvenmeyen ve onunla tatmin olmayan.

3. Dünyanın geçici olduğunu bilen; fakat yine ona aldanan,

4.Varislerinin kendisine düşman olacağını bilen; yine de onlar için mal toplayan,

5. Ölümün kendisine yaklaşmakta olduğunu gördüğü halde ona hazırlık yapmayan,

6.Kabre gireceğine inanan fakat onun imarına çalışmayan

7. Hak sahibinin kendisini hesaba çekeceğini bildiği halde ona delil hazırlamayan,

8. Sırattan geçeceğini bildiği halde yükünü hafifletmeyen,

9. Cehennemin günahkarların yurdu olduğunu bildiği halde günahlardan sakınmayan,

10. Cennetin iyilerin yurdu olduğunu bildiği halde iyi ameller işlemeypen 

17 Şubat 2025 Pazartesi

EMİR SIRALAMASI:İMAN,NAMAZ,İNFAK

 Bakara suresinin üçüncü ayetinde önce İMAN zikredilmiştir.Çünkü iman kalb işidir.Sonra NAMAZ emredilmiştir ki o da bedenle olur; sonra İNFAK emredilmiştir ki o mal ile olur.Bütün ibadetler burada toplanmış oldu.İmanda necat yani kurtuluş, namazda münacaat, yani yalvarma , infakta terfi-i deracat vardır..İmanda beşaret, namazda kefaret,infakta taharet vardır.İman izzet, namaz kurbet(Allah'a yaklaşma), infak ziyadelik ve artıştır.

İnfakın birinci derecesi ,sehadır.Onun arkasından cud; yani cömertlik ve isar gelir.Malın birazını verip birazını kendine ayıran sehavet sahibidir.Malının çoğunu dağıtıp birazcıkta kendine ayıran cud ehlidir.Zaruret miktarı mal ile hayat şartlarına göğüs geren  ve kendi ihtiyacı olan her şeyi başkasına veren ,isar ehlidir.

İNFAK

 Rızk olarak verilenlerden vermektir. İnfaktan burad zekattır.Herşeyin zekatı kendi cinsinden olur.Enes bin Malikten rivayet edilen bir hadiste :"Evin zekatı, onun içinde misafir ağırlanması için bir oda hazırlamaktır." buyrulmuştur.

Sufiler derler ki : Şeriat ehlinin infakı , mallardan, hakikat erbabının infakı  ise buna ilaveten hallerden olur.Mevlana Efendimiz buyurmuştur:

Sehavet ehli olan kimseye yakışan , fakire ihsandır.

Aşıklara seza olan da Canan yolunda feda-yı candır.

Zenginlerin infakı mallarından olur ve onlar mallarını ihtiyaç sahiplerinden kıskanmazlar.Abidlerin infakı nefislerinden olur ve onlarda kendilerini hizmetten esirgemezler.Aşıkların infakı ruhlarından olur ve ruhlarını kaza-i ilahinin cari olduğu mekanlardan uzak tutmazlar.

Sözün kısası zenginlerin infakı malın cepten çıkartılmaasıdır.Dervişlerin infakı ağyarın(masivanın) gönülden çıkarılmasıdır.

NAMAZ

 Namaz kılarken rüku ve sücudunda acele eden , hakkını vermeyen birini görürseniz, maişet darlığına düşeceğinden dolayı onu nçoluk çoc uğuna acıyın (İbrahim en-Nehai)

16 Şubat 2025 Pazar

TAKVA ÖRNEKLERİ

Beyazıd-i Bestami hazretleri Hamedan kentinden boya bitkisi satın aldı ve Bistam'a döndü. birde baktı ki aldığı şeyin üzerinde iki tane karınca var. derhal hamedan'a döndü  ve karıncaları oraya bıraktı. 

Rivayete göre Ebu hanife hazretleri alacaklısı bulunduğu kimsenin ağacı altında göölgelenmezdi. Çünkü bir hadisi şerifte:" Menfeat celbeden her karz(borç) riba (faiz) olur.buyurulmuştur.

Yine bir gün Beyazid-i Bestami bir arkadaşı ile bir sahrada gömleğini yıkadı.Arkadaşı gömleği kurutmak için bir duvara asmayı teklif etti.O,"İnsanların duvarına çivi çakamayız" dedi.Arkadaşı "Ağaca asalım" dedi.O "hayır ağacın dalları kırılabilir" diye itiraz etti.Arkadaşı "Yere serelim" dedi. O, "Orada hayvanatın yiyeceği var ona mani oluruz" dedi. Daha sonra gömleği sırtına aldı.Bir yanı kuruduktan sonra diğer yanını çevirdi.


AMİN LAFZI

 Fatiha suresi okunduktan sonra kişi "AMİN" der. Bu amin'in manası nedir?

 Cenab-ı Peygamber buyurmuştur:Cebrail bana , Fatiha'yı tamamladıktan sonra "amin" dememi öğretti.ve bunu söylemek , mektup sonuna vurulan mühür gibidir" dedi.

Hz.Ali efendimiz, bu hadisi açıklamak üzere şunu ilave etti:"Amin, Allah'ın kulun duasını mühürlediği bir mühürdür." Bunun sırrı şudur: Mühür mühürlenen şeye muttali olmaya ve ondan tasarrufda bulunmaya mani olduğu gibi "amin" de kulun duasının zarara uğramasına mani olmuş olur.

FATİHADAKİ NİMET VERİLENLER

 Fatiha suresinde bahsedilen "Nimet verilenler" tabaka tabakadır.ARİFLER: Allah7ın kendilerine marifet nimetiyle ikramda bulunduğu kimselerdir.VELİLER: Sıdk(doğruluk), rıza ((hoşnudluk), yakin ve safvet sıfatını verdiği kimseler. EBRAR ;Hilm (yumuşaklık) ve re'fet(merhamet) sıfatı ihsan buyurduklarıdır.MÜRİDLER :Taat lezzeti in'am ettikleridir. MÜ'MİNLER; İstikamet verdikleridir.

Ayette ifade edilen nimet verdikleri: Nebiler,sıddıkler, şehidler ve salihlerdir "İşte onlar , Allahın kendilerine nimet ihsan ettiği Peygamberler, sıddikler, şehidler ve salihlerle beraber olacaklardır" (nisa 4/69)

MÜSTAKİM OLMANIN ÇEŞİTLERİ

 1- sÖZÜYLE, FİİLİYLE  E KALBİYLE MÜSTAKİM,

2- Sözüyle değil ama fiil ve kalbiyle müstakim.Birinci ikinciden üstündür.

3- Fiil ve bözüyle istikamet ehli olup , kalbiyle müstakim olmayanlar

Buraya kadar sayılanlar başkalarına faydalı olması umulan kimselerdir.

4- Kalbiyle ve sözüyle müstakim olan, fakat fiiliyle müstakim olmayanlar

5- Sadece sözüyle istikamet ehli olduğunu söyleyip fiil ve kalbiyle müstakim olmayanlar

6-Sadece kalbiyle istikamet ehli olup sözü ve fiili ile müstakim olmayanlar.

7- Fiiliyle müstakim, kalbiyle ve kavliyle müstakim olmayanlar

Bu son dört kısımda olanların istikametleri leyhlerine değil aleyhlerinedir.Dil ile istikametten murad saedce gıybet, nemime ve benzerlerini terketmek demek değildir.Çünkü fiili istikameti buna da şamildir.Kişi bazen irşad ettiği şeyden uzak olabilir.

Bu istikamet çeşitlerini bir misalle şöyle toparlanabilir:Namaz konusunda dini bilgi edinen  ve başkalarına öğreten kimse , sadece kavlinde müstakim sayılır.Böyle biri, namaz vakti geldiğinde öğrendiği şekilde zahiri erkanına uyarak namaz kılarsa fiilinde müstakim olur.Kıldığı namazı huzur-u kalb  ile kılarsa balbiyle de müstakim olur.Diğerleri bunun gibidir.

KUR'AN DA ORTA YOL AYETLERİ

 

fatiha suresinde kul, Rabbinden diliyor "Bizi sıratı müstakim'e ilet."

Sırat-ı müstakim, "İslam milleti ve hakk din" demektir.Din maksada götüren, Hak ise asıl maksat olduğundan dine sıratı müstakim denmiştir

"İşte benim doğru yolum budur"(Enam 6/153) ayeti Nefsin direnmesine rağmen , masivadan yüz çevirmeyi istemek ve bütünüyle Allah'a yönelmeyi dilemek demektir.Bu ööyle bir yöneliş olmalı ki Allah Teala, Hz.İbrahim gibi kendisine oğlunu kurban etmeye emretse tereddütsüz yerine getirmeli, İsmail gibi kesilmese bile , kesilmek için boyun vermelidir.Yunus gibi kendisini denize atabilmelidir.Musa gibi, yüksek derecelere ulaşsa bile kendisinden Hızır7a talebe olması istenince derhal kabul edebilmelidir.Yahya ve zekeriya gibi vücudu testere ile biçilecek olsa , emri bil maruf ve nehyi anil münker yolundan geri durmamalıdır.

"Namaz kılarken sesini pek yükseltme! O kadar da kısma!İkisinin arasında bir yol tut"(İsra 17/110).

"Onlar ki harcadıkları vakit savurganlığa gitmez cimrilik de etmezler. Bu ikisi arasında dengeli olurlar"(Furkan 25/67)

"Gözü ne başka tarafa kaydı, ne de onu atlayıp geçiverdi"(Necm 53/17)

"Eli sıkı olma" Büsbütün eli açık olma" 

Hz.Peygamber , hiç evlenmemeye, devamlı oruçlu bulunmaya , geceleri hiç uyumamaya azmederek ibadet etmenin hükmünü soran üç sahabiye şu nasihatta bulundu:"Nefsinin sende hakkı olduğu gibi , hanımının da , vücudununda  hakkı vardır.Öyleyse bazen oruç tut, bazen tutma, Gecenin bir kısmında namaz kıl, bir kısmında uyu" buyurdu.

Peygamberimiz ,Hz.Ömer7i yüksek sesle kuran okurken bulunca sebebini sordu:"Uyuyanları uyarmak ve şeytanları kovmak için böyle yapıyorum" dedi.Bunu nüzerine Efendimiz SAV "Sesini biraz alçalt" buyurdu.Hz.Ebubekir7in yanına vardı.Onu da çok kısık sesle Kuran okuduğunu görünce  sebebini sordu.O da "Kendisine münacatta bulunduğum zat beni duyuyor" diye cevap verdi.Efendimiz ona "Sesini biraz yükselt" buyurdu.

İislam şeriatında her türlü teşvik ve korkutma, hal ve hüküm, sıfat ve huy konusunda dengeli bir orta yol önerilmiştir.Hatta bazı kötü huylar allah için kullanıldığında bunların iyilik olacağını bildirmiştir.Mesela Allah için sevmemek,ve Allah için vermemek bu kabildendir.Bu iki kötü huy Allah için olunca hayra vesile olacağından makbul olur.

BİZİ DOĞRU YOLA İLET

 Fatiha suresinin ayetidir. Hidayet üzre sabit kadem olmak , ihtiyaçların en önemlisidir.Nebilerin ve Velilerin Allah'dan en önemli dileği odur. Hz.Yusuf,"Beni müslüman olarak öldür" dediği gibi, Firavunun sihirbazları "Bizi müslüman olarak öldür" demişlerdi. Sahabiler de "Bizi ebrar(iyiler) ile birlikte öldür" diye dua etmişlerdir. İnsan işin dış görünüşüne aldanmamalıdır. Çünkü sonunda o hal değişebilir. Nitekim İblis'e de, Belam bin Bauraya'da ve Bersisa'ya da böyle olmuştur.

Hz.Mevlana buyurmuştur:

"Cihanda İblis ve Bel'am gibi yüzbin melun gizli ve aşikar zahir olmuştur.Lakin Cenab-ı Hakk dünyada ikisini meşhur etti. Ki bu ikisi diğer melunlara şahit olsunlar, Diğer melunlar bunların halinden ibret alsınlar."

SÜFYAN SEVRİ

 Anlatıldığına göre Süfyan sevri hazretleri , akşam namazında bir cemaata imam olur.Fatiha'yı okurken "Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım dileriz" ayetine gelince bayılıp düşer.Kendisine geldiğinde bayılmasının sebebini sorarlar: Der ki;"Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz" deyince, öyleyse niye doktorların ve sultanların kapısına koşup duruyorsun? denilmesinden korktum.

NEFS,KALB,RUH,SIR

 NEFS  dünyevidir.dünyevi heveslerine tapar."Hevasını kendisine ilah edineni görmedin mi?" (Furkan 25/43 

KALB unrevidir.Cennet için ibadet eder."Kim nefsinin kötü arzularından korunmuş sa onun barınağı da muhakkak cennettir"(Naziat 79/40)

RUH kurb makamının ehlidir.Kurbet ve maiyyet için kulluk eder."Kudretli hükümdarın huzurunda , doğrulara has mecliste"(Kamer 54/55)

SIR ise , hazretidir.Hak Teala'ya kulluk eder.Haktela Peygamberinin lisanıyla şöyle buyurur" İhlas benimle kulum arasında bir sırdır.Oraya ne mukarreb bir melek, ne de nebiyyi mürsel girebilir"

SÜNNETE SARILMAK

 Günümüzde bazı şahıslar derler ki;"Hadisler arasına uydurmalar karışmıştır.Bu nedenle Kur'an'ı esas alın".Bu düşünce Yahudiliğin sinsi bir planıdır. Peygamberi, dini hayatta dışarı tutmaktır.Hulbuki sünnete sarılmak saadetin anahtarı ve muuhabbeti ilahiyyenin alametidir.Kur'an da "Söyle habibim, eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olunuz ki , Allah da sizi sevsin(Ali imran 3/31)

Molyla CAmi hazretleri der ki;

Ey Allah7ın peygamberi , selam sana / Feyz ve salah senin huzurundadır./ Eğer ben senin gittiğin yoldan gitmezsem/ Ümmetinin isyankarlarından olurum. / İsyan yükünün altında ezilir, ayakda duramam./Eğer zat-ı risaletin elimden tutmazsa.

KÜÇÜK ŞEYLERİ İSTEMEK

 Sufilerden birine birisi gelmiş ve ona "Sana küçük bir ihtiyacımı görmen için geldim"deyince Sufi "Sen o küçük ihtiyacın için küçük bir adam ara" cevabını vermiştir. RAHMAN büyük nimetlerin O'na aid olduğunu gösterdiğinden kulun Allah'dan az bir şey talep etkmesi sui edep olur.Bu Ülkenin en zengin adamına gidip bana 1 lira verirmisin demek gibidir.Ancak RAHİM'in hemen RAHMAN 'dan sonra gelmesi , her türlü vehil ve şüpheyi ortadan kaldırmak ve küçük şeyleri de Cenabı Hak'dan isteyebilmek cüretini sağlamak içindir.

Hak Teala'dan ayakkabının bağına, tencerenin tuzuna kadar her şeyi istemek mümkündür.

" Her güvercin bir yol ve üslub üzre uçar;Ancak bu güvercin tarafsızlık tarafına uçar"(Hz.Mevlana)

Hz.Pir bu sözü ameli gaye edinenlerin halini anlatıp kendisinin cennet ve cehennem gayesinden azade olup tarafsızlık tarafı olan varlığın sahibi olan hak Teala'yı gaye edindiğini belirtir. 

ZORLUKLAR ,SIKINTILAR

 Ahmak insan zahire bakar.Akıllı ise işin özünü arar.Hiç bir bela ve sıkıntı yoktur ki , altında rahmet ve lütuf bulunmasın.Ancak az bir hayır için çok hayrı terk etmek büyük bi rşerdir.Zorluklar, ruhları bedene aid bağlardan kurtarıp temizlemek içindir.Cehennemin yaratılması kötüleri iyi ameller işlemeye yöneltmek içindir.Şeytanın varlığı kulların içinden muhlis olanları çıkarmak içindir.Tahkik erbabının hali de ,Hz.Musa ile Hızır kıssasında olduğu gibi zahire değil hakikatlara sarılmaktır.İnsan tabiatının hoşlanmadığı bir çok şeyde gizli bir takım sırlar ve hikmetler olabilir.

SÜLUK YOLUNDAKİ ENGELLER

 Tevbe alarak süluk yoluna giren insanı, ibadetten alıkoyabilecek dört eengel vardır.Bunlar; Dünya, halk, şeytan ve nefs. Salik bunları aşabilmek için dört şeye sarılmalıdır.Dünya'dan soyutlanmalı, Halkdan uzaklaşmalı, Şeytan ve nefs ile savaşmalıdır. Nefs ile olan savaş en zorudur.Çünkü nefs içimizdedir.Şeytan gibi onu bir çırpıda kahredip kurtulmak mümkün değildir.O insanın bineği ve aletidir.Ayrıca nefsin ibadete yönelmeye rızası ve arzusu da yoktur.Çünkü hayra zıt bir fıtratta ve hevaya uygun bir hilkattedir.

Nefsi itaat altına almak için onu takva gemiyle dizginlemelidir.Takva ile dizginlenen nefsi, sahibi iyi hizmetlerde kullanır ve fesad mahallinden korurBu engeli aşan saliki iibadete yönelmesine mani dört sebebin daha olduğunu görür.Bunlar;  1- Nefsin peşi sıra koştuğu rızk,

2- Korku veya ümit veren ,fesadına mı hayrına mı olduğunu bilmediği sıkıntı ve tehlikeler,

3- Her taraftan kendisini saran sıkıntı ve zorluklar;özellikle de halka muhalefet ve şeytan ile muharebenin nefs ile mücadelenin zorlukları

4- Başa gelen muhtelif kaza ve belalar.Bunlardan kurtulabilmek için şu dört şeye ihtiyacı vardır. 1- Rızk konusunda Allah'a tevekküle  2- Tehlike halinde işi Allah'a havale etmek(Tefviz-i umur) 3- Sıkıntılara karşı sabra 4- Kazaya rızaya .

Bunları aşınca  bir de bakar ki nefsi hayra gereği gibi ilgi duymamakta ve tenbellik göstermektedir.Çünkü nefis, gaflet ve gevşekliğe meyyalisraf ve fuzuliyata düşkündür.Bu durumda bir zorlayıcıya ihtiyaç vardır.Bunlar "Havf ve Reca", KORKU VE ÜMİTTİR.

Korku ve ümitle bunu atlatan kimse artık kendisini ibadetten uzaklaştıran bir sebeble karşılaşmadığı ve içinde ibadete yönlendiren bir ses bulunmadığı için şevkle itaata sarılır.

Bundan sonra kendi kendine mücahedeye devam eder.Bir de bakar ki iki afetle karşı karşıya'dır.Onlar da RİYA (gösteriş)ve UCUB(kendini beğenme) duygusudur.Bazen ibadeti ile inisanlara gösteriş yapar, bazende ibadeti büyük görerek nefsine pay çıkartır. HAMD VE ŞÜKÜR  çoğaltılarak bu engel aşılabilir.Bu engel aşıldıktan sonra bir bakar ki alemlerin Efendisi karşısındadır.

FATİHA SURESİ

 Fatiha suresine Seb'u'l-Mesani denilmesinin sebebleri;

1- Faütiha yedi ayettir.Bu ayetlerin her biri kuran'ın 1/7 si yerine kaimdir.Bu yüzden Fatiha'yı okuyan kimse Kur'an 'ın tamını okumuş sevabını ve ecrini  kazanır

2- Fatiha suresinin yedi ayetini okumak için ağzını açana cehennemin yedi kapısı kapanır. Mesani denilmesinin  sebebleri ise;

a- Her namazda en az iki defa okunması

b- Her namazda kendisine fiilen ve hükmen bir başka surenin eşlik etmesi

c- Mekke ve Medine olmak üzere iki defa nazil olması

15 Şubat 2025 Cumartesi

İBLİS'E EN ÇOK BENZEYEN İNSAN

 İblis ,tufanın bitmesi üzerine gemiden inen Hz.Nuh , İblis'e sordu:" Ey Allah'ın düşmanı, kendilerini sapıtıp helake düşmede sana ve askerlerine en çok yardımcı olan inisanların hangi huylarıdır?".İblis cevap verdi:" Eğer bir insanda pintilik, hırs, hased, kibir ve acelecilik gibi huyların biri varsa , biz onu helak çukuruna yuvarlarız.Eğer bu kimsede sayılan kötü sıfatların hepsi toplanacak olursa böyle birine de" Azgın şeytan" deriz. Çünkü bunlar şeytanların liderinin özellikleridir.

NEFSİN ISLAHI BEŞ VAKİT NAMAZLADIR.


nefsin ıslahı beş vakit namazla olur.çünkü beş vakit namaz nefsin ıslahı için farz olunmuştur.nefs terbiyesi namazda yüce yaratıcnın huzurunda el bağlyamak, rüku ve secdeye varmak suretiyle gerçekleşir.zira nefsin ıslahı; huşu,tevazu ve mahviyyet ile olur.


GÖRÜNMEYEN VARLIKLARLA ALAKALI

 MELEK/ ŞEYTAN/CİN

İnsanın baş gözüyle göremediği varlıklardandır.Ravzatül Ahyar isimli eserde şunlar ifade edilir:

Şeytanların erkekleri ve dişileri vardır.Doğumla çoğalırlar, ölmezler,ebedidirler.Cinlerin de erkekleri ve dişileri vardır.Doğumla çoğalırlar , fakat ölürler.Meleklerin dişisi ve erkeği olmadığı için çoğalmaları doğumla değildir.Melekler yemezler-içmezler"

İimam Gazali hazretleri ins ve cinnin müftüsü idi.Bir gün cinlere 'Alemde neler olup bittiğini sordu' z Cinler" Zeimahşeri Tefsire dair mühim bir eser kaleme alıyor, şu anda eserin yarısına kadar geldi " dediler. Gazali "o eseri alın bana getirin" dedi.Cinler gidip o eseri alıp getirdiler.Gazali yazılı olan bu yarım eserin bir nüshasını çıkarttı vecinler eserin orjinalini alıp götürdüler.Zemahşeri bir ara Gazali ile buluştuğunda Gazali , kendinde bulunan bu yarım eseri gösterince Zemahşeri hayret etti."Eğer bu eser benimse buraya nasıl geldi? Ben onun varlığından kimseye bahsetmedim. Eğer başşkasının ise lafız, mana ve tertipte bu kadar benzerlik aklen mümkün değildir".Bunun üzerine Gazali şu karşılığı verdi:"Evet bu senin yazdığın eserdir.Bize cinler vasıtasıyla ulaşmıştır" .Bunun üzerine cinlerin bu tür hizmetleri hususunda tereddütleri olan Zemahşeri, onların varlığını itiraf etmek zorunda kaldı.

Ancak bundan Cinlerin gaybı beleceği hususu çıkartılamaz.Çünkü Allah teala "Cinler, eğer gaybı bilselerdi çalışmanın verdiği bu horlayıcı sıkıntı o küçük düşürücü azab içinde kalmazlardı" (Sebe 34/14)

Meleklerin en üstün olanı Arş'ı taşıyan ve sayıları bugün dört, kıyamette sekiz olacak olan meleklerdir.Sonra Arş'ın etrafında dönenlerdir.Bundan sonra kürsi ve sema katlarının melekleri sırayla derece derece onları takip eder.Onların ardından atmosfer ve hava melekleri gelir.Hava melekleri "Nesim" tabiatında bir nevi rüzgar melekleridir.Zemherir küresi; yanı soğuk ve kış melekleriyle deniz ve dağ meleklerionları takip eder.İsitaze(sığınmanın) olabilmesi için kalb, dil ve fiilin uygunluğu gerekir.

Diliyle Allah'a sığındım diyen fakat hali ve kalbi ile şeytana sığınanın istiazesi makbul olmaz.


KÖTÜLÜĞÜN KAYNAKLARI

 Şer(kötülük) ler , ya itikadi konularda olur , ya da ameli  ve bedeni konularda.İtikadi konulardaki şerlere bütün batıl mezhepler  ve yetmiş iki sapık fırka dahildir. Ameli ve bedeni konudaki şerler ise; dine zararlı olacak yasaklar ile dine zararlı olmayacak hastalık, yangın, suda boğulma, fakirlik , körlük ve sakatlık gibi sayısız bela ve musibetlerdir.EUZÜ çeken kimse bunların hpesinden Allah'ı sığınır.

Aklı başında olan kimse Euzü çekerken, insan, cin ve hayvanlardan gelebilecek her türlü şerri düşünerek bunların sayısız zarar olduğunu kavrar ve yaratılmışların gücüyle bunları def etmenin zorluğunu idrakla Allah'a sığınır  ve EUzü billahi der.

İSTİAZE, EUZÜ ÇEKMEK

 Euzü çekmek anlamına gleen İSTİAZE , huzura girmek için kapıyı vurup izin istemeye benzer.Nitekim sultan veya benzeri saygıya layık bir kimsenin huzuruna çıkmak isteyen kişi, izin almak durumundadır.Kur'an okumaya başlayan kişi  de, 
Allah ile konuşmaya başladığından , lüzumsuz konuşma, dedikodu, çekiştirme ve iftira gibi , lisana aid kirlerden dili temizlemelidir.Dil, bu tür kirlerden ancak Euzü çekmekle temizlenir.

Marifet ehli alimler derler ki:"İstiaze", Allah'a yaklaşmak için vesile , O'rdan korkanlar için sığınak, günahkarlara tutanak , helaka uğramış olanlara barınak, aşıklara gönül aydınlığıdır.Euzü çekmek Nahl suresindeki şu ilahi emre sarılmaktır:"Kur'an okuduğun zaman kovulmuş şeytandan Allah'a sığın"(Nahl 98)

İstiaze EUZÜ BİLLAHİ MİN EŞ'ŞEYTANİ'R-RACİM ŞEKLİNDEDİR.

Euzü; Sığınırım, eman dielrim,yardım talep ederim  gibi manalara gelir. 

14 Şubat 2025 Cuma

MİTHAT PAŞA'NIN SÜRGÜN NEDENİ

 

5 şubat 1077 de mithat paşa azledildi ve hudut harici edildi.iki padişahın tahttan indirilmesindeki rolu, harp kararı üzerindeki kötü tesiri, akşamları bir takım gençleri içki sofrasında toplayarak devlet sırlarından ulu orta bahsetmesi, osmanlı hanedanına son verme fikrini  telkine çalışması ,Müslüman ve gayrimüslüm gençlerden kendine bağlı bir "milli asker" kurması gibi yolsuz halleri Mithat Paşa'nın azline sebeb olmuştur.Kendisini Brendizi'ye götüren vapurla Çanakkele'den geçerken  "kendisii için İstanbul'da ihtilal çıkıp çıkmadığını sormuştur)

ARİF NİHAT ASYA'NIN MERSİYESİ

 93 harbi diye anılan 1877 Rus savaşı ve akabinde Balkanlardaki mağlubiyetler üzerini 500 yıllık Rumeli topraklarını terk ederek Anadoluya yetişebilenlerin acıklı hatıraları, hicranları derin yaralar açmıştır.Arif Nihat Asya'nın mersiyesi :

HUDA , Kİ RUZ-İ EZELDEN ASİL KILDI BİZİ,

RESUL-İ EKREM7E BİR GÜN VEKİL KILDI BİZİ.

TARAF TARAF , YEDİ İKLİMİ HAKK'A DAVETTE DELİL KILDI BİZİ.SONRA BİLMEM NE OLDU: BAHT-I SİYAH , HACİL KILDI BİZİ.

VE HACALETLE BÜKTÜ BOYNUMUZU VE MELUL Ü MELİL KILDI BİZİ.,

DÜŞTÜ BİR BİR KOPUP, KANHATLARIMIZ

"AZİZ-İ VAKT İDİK...A'DA, ZELİL KILDI BİZİ"

BİZE HEYBET VEREN , CELAL'İNDEN ,/ NİCE YILLAR , CELİL KILDI BİZİ.

KAİNATINDA ZAT-I AKDES'İNE HALİL KILDI BİZİ.

SORMAYIN, SORMAYIN FAKAT ŞİMDİ,/ HANGİ ELLER SEFİL KILDI BİZİ?

SERNİGUN OLDU TAHTIMIZ, TANRI'M; / "AZİZ-İ VAKT İDİK ..A'DA ZELİL KILDI BİZİ.."

CEBİNİMİZDE TECELLİ EDİP CEMALULLAH,/ BİR ZAMANLAR CEMİL KILDI BİZİ;

ELİMİZDEN GÜL AÇTI BADİYELER..KEREM KEREM YED-İ TAKDİR, NİL KILDI BİZİ.

VE ZEMİNİN BÜTÜN SUSUZLARINA SEBİL KILDI BİZİ.

SONRA DÜNYAMIZ OLDU ZİR Ü ZEBER;/SONRA DEVRAN ; ALİL KILDI BİZ.

YÜZÜMÜZ YOK "NİÇİN","NEDEN?" DEMEYE ."AZİZ-İ VAKT İDİK..A'DA ZELİL KILDI BİZİ.

Ruz-i ezel:insanların ruhlarının yaratılıp alın yazılarının takdir olunduğu gün.

iklim:Memleket Baht-ı siyah:kara baht ,talihsizlik. hacalet:Utanç Melil:Melul:üzgün,kırgın Aziz-i vakt:Zamanın ulusu ,büyüğü A'da:Düşmanlar  Zelil:alçalmış,zillete düşürülmüş.

Celal:ululuk cenab-ı Hakk   Halil: dost ,sevgili  Sernigun: Baş aşağı olmuş,düşkün mağlup  Cebin:alın, yüz  Tecelli etmek:Görünmmek  Badiye: çöl, Kerem:cömertlik  Yed-i takdir:Allah'ın takdiri,gücü  Zir ü zeber:Alt üst olmuş,devrilmiş Devran:hadiseler  Alil:sakat,hastalıklı

HACI BEKİR UZUN/SİYASİLERLE RÜYALAR

 Necib Sultanıma 40 yıl hizmet etmiş Hacı Bekir Amca anlattı."Rüyamda  Necib Sultan'ımın terzi dükkanına gitmişim.Amerikan Devlet Başkanlarından Ronald Regan ile önceki devlet başkanı sanırım Jimi Carter dükkana geldiler ve içeri girdiler.Necib. Sultan, Carter'ın sırtında olan semeri aldı Regan'ın sırtına koydu.Bunlar dışarı çıkıp gittiler.

Safranbolunun ötesindeki bir dağda manevi toplantıdayım.Erdoğan geldi.Adalet üzerine olacak bir parti kurduğunu, parti tüzüğünü Almanya'da yazdırdığını söyledi..

Yine Mersin tarafındayım.Demirel geldi "Bana yardım et" dedi. Ben rey vermeyeceğimi belirttim ancak Allah işini rast getirsin dedi.Demirel' de sevinerek bu bana yeter dedi.iki gün çaldı oynadı.

Yine rüyamda Manisa yahut Aydın tarafında bir toplantıda Ecevit ve yanında bulunan siyah takım elbiseli uzunboylu birini gördüm. Bu Feyzioğlu imiş. Feyzioğlu için bunun içi başka dışı başka dediler.Ecevit için ise dürüst adam dediler.

EY ARAPLAR, EY TÜRKLER, EY KÜRTLER

 Bizi şaşırtmaya , sersem etmeye, birbirinizle uğraştırmaya çalışanlardan sakının...

Bilgisizlikten doğan kötü zanları artık bırakın..

Birbirinizi iyi anlayın..Bütün İslam alemi ümit içinde , sizin tam olarak birleşmenizi bekliyor.Kalblerinizi birbirinize sıkıca bağlayın..

Birbirinizi sevin : Ta ki , Allah'da sizi sevsin..(Çerkeşşeyhizade Halil Halid Bey)

13 Şubat 2025 Perşembe

KAVMİYETÇİLİK

 Osmanlı'nın yıkılış devrinde en etkili unsur olan kavmiyetçiliği Batı enjekte etmekte idi."Böl , parçala, yut" bir İngiliz siyaseti idi.Türkler ,"Din ve millet birdir" düsturunu tatbik ederek fethettikleri yerlerin müslüman halklarını  kendilerine  benzetmeye zalışmamışlardır., aksine bazı bakımdan kendileri o halka benzemişlerdir.

Cezayir'e Tunus'a gidip araştırılsa aralarında Araplaşmaş pek çok Türk7e rastlarsınız.Mısır'a asırlardan beri yüzbinlerce türk gelmiş ve yerleşmiştir.Bunların evlat ve torunları Mıısır halkı ile karışmıştır.Kendi asıllarını unutacak kadar Mısırlaşmıştır.

Dini ve milleti tek şey sayan Türk siyasi inancı , Şark memleketlerini istila etmek isteyen Batılı siyaset adamlarının arzularına hiç uuygun gelmez.Bundan dolayıdır ki , Batılalar ; İslam ülkelerinde ırkçılık tefrikasına sebeb olacak hareketelri teşvik etmekten geri kalmıyorlar.Bu nedenle Türklerle,Kürtlerle, Aaraplar arasında "Din ve milliyetin birliği" kuvvetlendirmek lazımdır. 

İslamiyetin üstünlüğü  insanları birleştirmesi  ve onlar arasında insanca  ve kardeşce bir hayatı yayma ve yaşatmasındadır.

Mehmet Akif Kavmiyetçilik belasının ne felaketlere yol açacağının farkındadır.Bu amaçla 1 Ağustas 1912 tarihli Sebilürreşad isimli gazetede çıkan şiiri şudur:

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam/Bağlamak lazım iken , anlamadım, anlayamam.

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize ? / Fikr-i kavmiyeti şeytan mı sokan zihninize.

Birbirinden müteferrik bu kadar akvamı,/ Aynı milliyetin altında tutan İslam'ı.

Temelinden yıkacak zelzele kavmiyettir, / Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir.

Bir değil mahvedilen devlet-i İslamiyye../ Girdiler aynı siyasetle bütün makberiye.

Girmeden tefrika bir millete top giremez / Toplu vurdukça yürekler , onu top sindiremez

Bırakın eski hükümetleri, meydandakiler / Yetişir; şöyle bakıp ibret alan varsa eğer.

İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti! / İşte İran7ı taksim ediyorlar şimdi.

Müslüman , fırka belasıyla zebun bir kavmi, / Medeni Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?

12 Şubat 2025 Çarşamba

Ahmed Canib Efendi'nin hayatı (Belgesel video tanıtım)

İSLAM DENİNCE

 

İslam, fertlerin olduğu gibi cemiyetlerin olduğu kadar bütün Müslüman toplulukların , hatta bilumum insanlık aleminin hayatı ve mukadderatı demektir. 

MEHMET AKİF-MÜTEVAZİ ŞAİRİN İÇLİ TERENNÜMLERİ

 Manzumelerinin neredeyse her mısraında , hayatta hiçbir iş yapamadığını, sessiz yaşayıp , kimse tarafından bilinmediğini ifadeye çalışmıştır.SAFAHAT'ını inceleyenlere dehşet veren bu içli terennümün , gözyaşları ile bestelenen bazı parçaları gönlümüzde yad edelim:

Ben böyle durmayacaktım dili bağlı,/ İslam'ı uyandırmak için haykıracaktım..

Gür hisli, gür imanlı beyinler, çoşar ancak,/ Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım.

Haykır! Kime, lakin? Hani sahipleri yurdun?/ Ellerdi yatanlar , sağa baktım, sola baktım;

Feryadımı artık boğarak, naşımı tutdum,/Bin parça edip şi'rime gömdüm de bırakdım,

Seller gibi , vadiyi enimim saracakken,/Hiç çağlamadan gizli inen yaş gibi akdım.

Yokdur elemimden , şu sağır kubbede bir iz,/İnler "Safahat"ımdaki hüsran bile sessiz.

***

Toprakda gezen gölgeme toprak çekilince,/Günler bu heyulayı da er geç silecekdir;

Rahmetle anılmak , ebediyyet budur amma, Sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecekdir?

11 Şubat 2025 Salı

SAFAHAT'A MERSİYE

Mehmet Akif merhum,şiirlerini topladığı 'SAFAHAT' kitabın mersiye yazmıştır.Merhum o şiirini, bu milletin başına gelen ve bir sabah kalkıp da yediden yetmişe , herkesi okuma yazma bilmez bir insan topluluğu haline getiren , "harf devrimi" felaketinden sonra kaleme almıştı. Bin yıllık harflerimizin yasaklanması üzerine , memlekette Safanat'ını okuyan kalmayacak endişesini , gözyaşları bestesi olan  ve "Safanat" için başlığını taşıyan şu mısralar ile terennüm etmişti:

"ARKAMDA KALIRSIN,BENİ RAHMETLE ANARSIN"

DERDİM, SANA BAKTIKÇA , A BİÇARE KİTABIM!

KİM DERDİ Kİ : SEN ÇÖK DE SENİN ARKANA KALSIN,

UĞRUNDA HARAP EYLEDİĞİM ÖMR-İ HARABIM?

Dün istikbalde eserini okuyacak bulunmayacağına yanarak  gözyaşı döken şairin Safahat'ı  bugün cennet vatanın her köşesinde okunuyor.Ve ülkede , hiçbir edebi ve fikri esere nasib olmayan sevgi ve saygıya mazhar oluyor.

Tarihe şeref tacı büyükler anılırken,

Yükselmede ruh yüce alemlere yerden ..

Bir rayihanın feyzi sarar ruhu derinden 

Geçmiş gibi, Cennetteki gül bahçelerinden

10 Şubat 2025 Pazartesi

NAFAKASININ PEŞİNDEN KOŞMAK

 "Öyle günahlar vardır ki , onları ne namaz, ne niyaz, ne oruç, ne de hac affettirir; onları ancak çoluk çocuğunun nafakası peşinden koşmalar affettirir." (Hadis-i şerif)

Ömre Vefa - Prof. Dr. AHMET ALPER

HAZRET-İ HASAN EFENDİMİZİN FERAĞATI

 Hz.Hasan efendimiz,babası Hz.ali'nin vefatı üzerine   halife seçilmişti .Ancak altı ay dayanabildi. Ümmetin içine bir fitne düşmüştü.Onun yatışması için birinin fedakarlık yapması gerekmekte idi.

Büyük insan diyor ki;

"Senelerdir Babamla Muaviye arasında cerayan eden acıklı sahneleri gördüm.Binanaleyh ben bu haktan ferağatediyorum.Kulyağımda ve ruhumda , yıllardan beri , Dedem A.S vesselamın şu hadisi şerifi akisler halinde devam etmektedir.

"Benim bu oğlu Seyyiddir.Cenab-ı Hak bunun sebebiyle Müslümanlar arasındaki fitneyi kaldıracak"Yıllardır süren bu hilafet fitnesi benim ferağatımla inşaallah sönecektir.Bu yüzden halifelikten ferağatı , kendi ihtiyar ve irademle tercih ediyorum"

HALİD BİN VELİD'İN TESLİMİYETİ

 hZ.öMER EFENDİMİZ HİLAFETE SEÇİLİNCE daha önce kumandanlıklarda bulunmuş , Şam ordusu Başkomutanı Halid :Bin Velid'i azledip yerine Ebu Ubeyde bin Cerrah'ı kumandan tayin etmişti.

Halid Bin Velid , Resulullah zamanında kumandan tayi nolunmuş ve Hazreti Resul bizzat lisanıyla ona Seyfullah( Allah'ın kılıcı) demiştir.Hz.Ömer'in emri kendisine tebliğ olunur olunmaz kumandanlığı Ebu Ubeyde hazretlerine bıraktı.Bir asker olarak ordu'da yer aldı.Kendisine bunudan dolayı üzülüp üzülmediği sorulunca şu cevabı verdi:" Ben Ömer beni beğensin diye cihad etmiyorum.Benim cihada katılışım onu nve benim Rabbim olan Allah'ıma karşı olan borcumdan dolayıdır.Ben bu uğurda değil  Ebu Ubeyde gibi cennetle müjdelenmiş bir zatın emri altında  çalışmak , eğer bana gelen fermanda, bir kadının kumandası altında çalışacağım emri olsa idi; yine ona tabi olurdum.Zira benim itaatım, Müslümanların zaferini  ve itaatsızlığım hezimetini netice verir.

YIKANMA DUUYGUSU

 Yıkanma ihtiyacı insanda tabiidir.Yıkanmak ihtiyacını insanoğlu her an duyar.Cisminin, bedeninin, çamaşırının, eşyasının yıkanmasına her an muhtaçdır.Temizlik, ihtiyaçların en başında gelir.

Birde insanın kirlenen gönül dünyası, ruh dünyası, vicdan dünyası , hisler, fikirler,emeller arzular dünyası vardır.Bu dünyanın yıkanması için gözyaşxları bir akarsu oluyor, insan oğlu gözyaşları ile yıkanıyor.Milli Şair Mehmet Akif, Safahatın yedinci kitabı "Gölgelr" i Mısırda sürgünde olduğu Kahire'de  yazmıştır.


İLAHİ ! PEK BUNALDIM, NERDE NURUN?NERDE GUFRANIN?

CEHENNEM GEZDİRİP DURSUN MU AFAKIMDA HİCRANIN?

EVET GAFLETTİ SUN'UM , LAKİN İNSAN GAFLET ETMEZ Mİ?

YIKANDIM BİR ÖMÜRDÜR DÖKTÜĞÜM YAŞLARLA , YETMEZ Mİ?

MUHACİRLERİN HİCRANLARI

 "Sekiz yaşlarında kadardım.Konya Aziziye camiinin civarında , cadde de bir adam gördüm.Elinde bir kağıt bir beste, bir şiir okuyor.Onu dinleyenler hüngür hüngür ağlıyor.Okuna ngüfte şu idi;

Yaslı gittim, şen geldim;/ Aç koynunu ben geldim;/Bana bir yudum su ver, Çok uzak yoldan geldim.

Deniz deniz , Akdeniz; Suları berrak deniz;/- Karşıda yar ağlıyor; geçeyim bırak deniz..

Dinleyenler ağlıyorlardı.Bir amcaya sordum." Amca bu güzel güzel okuyor.Dinleyenler neden ağlıyor?" Amca dedi ki:"Oğlum , bunlar esirlikten gelen kimselerdir"..

Ağlayanlar, Balkan harbinde, Cihan Harbinde, İstiklal Harbinde derde uğramış, esir kalmış kimselermiş.O günleri anıp ağlıyorlarmış.( Ali Ulvi kurucu)

Mübadele'den yurdun çeşitli yerlerine muhacir olarak yerleştirilen Rodostan, Selanikten, Piriştine'den gelen  insanlardan bir kısmı Hatay Dörtyol'dadır.Torunları anne anne ,yahut dedelerinden anlattıklarına göre Gelenler, bavullarını dahi açmamışlar , tekrar gideceğiz topraklarımıza diye.

Kırklardan Fırıncı Mehmet Ağa  diye bilinen Evliyaullah Mehmet TANRIÖVER , Prişitine' lidir. 

 Balkan muhacirlerinin  bu hasret hislerini dile getiren besteler ve güfteler hep HÜZZAM makamındadır. Hicran şiirlerinde vuslat yoktur, hep yanmak vardır.


ALİM KİMDİR?

 Alim demek, Peygamberlerin mirasına sahip olan demektir.Varis olduğuna göre peygamberlerin yaptığı hizmeti ifaya mecbur kimse" demek oluyor.

Hz.Mevlana buyurur Maslahat ez dinima cenk ü şükuh/ Maslahat der din-i İsa gar ü kuh"

(Bizim dinimizin temel gayesi ; İslamın izzet ve şevketinin bekasıdır.Bu nedenle en mukaddes savaşlara bu yolda girilir ve en temiz kanlar bu uğurda dökülür.Hazret-i İsa'nın dini ise ; dağlara, mağaralara çekilip , oralarda istiğraklara dalma gayesini temel prensip olarak kabul eder.)

ORUÇ VE CİHAD

 İslam'ın Ramazan ayı, müminlerin ahlaklarını düzeltmesi, gönüllerini temizlemesi ve ruhlarının yükselmesi için bir manevi bahar mevsimidir.Oruç hicretin ikinci senesinde farz kılınmıştır.Mucivi bir tahakkuktur ki "hakikat düşmanları "ile savax manasına gelen "cihad" farizası da aynı sene de farz olmuştur.Cihad, mesuliyetlerin en mukaddesidir.Kötülüklerden zevk alan nefsin en hoşlanmadığı şeydir.

Oruçta nefse hakim olmak manasına geldiğine göre Eİslam, her Müslüman ferdi, oruçla, sabırla cihada hazırlamış oluyor.Din ıstılahında Ramazan'ın adı da "sabır ayı" dır.

TAKVA NEDİR ?

 İlahi emirler, sırf bizim menfeatımız için buyrulmuş olmaları sebebiyle , ifa ve icraları nasıl zaruri ise memnu(yasak) olanların da terk edilmesi, iki ciihanda mesud olmaklığımız için şarttır.

Bu manada "takva" , kişinin nefsine , benliğine hükmetmesi işidir.Bu tarifin ışıında takva , gönülde şuur, vicdanda mur, ruhta huzur ve ahlakta kemaldır.

EZANI KARŞILAMAK

 Peeygamber SAV hazretleri Ezan okunurken ezanın kelimelerini Müezzin ile birlikte tekrarlar, şu farkla ki   "hayye ale's salah hayye ale'l felah"cümleleri yerine La havle ve la kuvvete illa billah" kelimesini söylüyorlardı.

O gün bugün ezanı müezzin ile birlikte tekrarlamak Efendimizin tarifleri vechile sünnet olmuştur.

9 Şubat 2025 Pazar

GAFLETİN LÜĞAT MANASI

 Gafletin lügat manası ' Dikkatsizlik, ihtiyatsızlık, dalgınlık ve boş bulunmak'tır. İnsanoğlu öyle yaratılmıştır ki , içinde yüzdüğü nimetler deryasının kadrini , ancak onu elinden kaçırdıktan sonra biliyor.İşte bu kadir-bilmezliğin adına gaflet denir.Gerek fert,gerek cemiyet hayatımızda karşılaştığımız felaketlerin ve maruz kaldığımız sefaletlerin ana kaynağı , bu manevi hastalıktır. Bu hastalığın tahribatı o kadar büyüktür ki asırlardan beri ahlak kitapları , hep bu hastalığı teşhis ve tedavisi ile meşguldür.

İnsan gaflet kabusunun gecesi demek olan manevi karanlıklarından kurtulmasıyla gerçek manada insan olabileceğine göre ; mukaddes kitaplar bunun için inmiş, Peygamberler bunun için gönderilmiştir.

FEİLAKETİN ÜÇÜ BİRDEN

 Vaktiiye huyunu değiştirene huysuz, soyunu inkar edene soysuz, dininden çıkana da dinsiz derlerdi.Bugün imansız kalan nasipsizlerde , bu üç felaketin üçü birden tahakkuk etmiş bulunuyor.İnsanın şahsiyetini koruyan manevi değerlerin başında iman geldiği için, iman gidince , her şey yok oluyor.

MEVLANA EBUL HASEN EN-NEDVİ'NİN TÜRK GENÇLİĞİNE VASİYETİ

 "GENÇLERİNİZE TARİH ŞUURU VERMEYİ  İHMAL ETMEYİNİZ.ÇÜNKÜ CENAB-I HAK, SİZİN TARİHİNİZE O KADAR İHTİŞAMLI BİR ZENGİNLİK LÜTFETMİŞ Kİ, SAHABE-İ KİRAMDAN SONRA , HİÇBİR MİLLETİN TARİHİ, SİZİN MAZİNİZ KADAR ŞAN VE ŞEREFLE DOLUP TAŞMAMAKTADIR.

GENÇLERİNİZ TARİHİN O ŞEREFLİ SAHİFELERİNİ MÜTALA EDERKEN , RUHLARINA, O BÜYÜK SAVAŞLARDAN HAMASET RÜZGARLARININ ESTİĞİNİ GÖRECEKTİR.

İSLAMIN NUR VE İRFANINI DÜNYANIN EN ÜCRA KÖŞELERİNE YAYAN BÜYÜK ATALARINIZIN FÜTUHATINI GÖRDÜKÇE , ONLARDAKİ KUDRET VE CESARETİN , SİYASET VE BASİRETİN, MERHAMET VE ADALETİN ASALETİNE HAYRAN OLACAKLARDIR.ONLAR GİBİ BÜYÜK İNSAN OLMAYA HAZIRLANACAKLARDIR.ZİRA BÜYÜK İŞLERİ, ANCAK BÜYÜK İNSANLARIN BAŞARABİLMESİ GİBİ, BÜYÜK HAREKETLERDE BÜYÜK RUHLARIN ESERİ OLABİLİR" 

Büyük ruh sahipleri; İslamın ruhu demek olan "vahdet"i temin etmeyi din borcu bilen, büyük idrak ve basiret, yüce ahlak ve ferağat sahibi insanlardır.

FELSEFE VE DİN

 "Felsefe hayrete, Din ise hidayete götürür" demiş eskiler. Felsefe sadece aklı iknaa çalışır.  İnsan ise sadece akıldan ibaret bir varlık değildir.Onun bir de gönül alemi ve ruh dünyası vardır.Bunların sualleri cevapsız kalınca , insan varlığı her yönüyle tatmin edilmiş sayılmaz.

Felsefenin bir eksik tarafı vardır.Felsefe gözyaşı bilmez.Gönül derdi ise , ruhun en samimi ifadesi olan gözyaşı ile şifa bulur.Günümüz insanının en büyük hicranı, gözyaşından uzak kalma talihsizliğidir.

Bu itibarla Kar'an-ı Kerim insanoğlunu  uzvi ve ruhi bütün melekeleri ile tatmin eden ilahi vahyin tecelli sahnesidir.İnsanları hayretten kurtarıp hidayete erdiren bir nur meşalesidir.

BUGÜN İMAN HİZMETİNDE OLANLAR NASIL DAVRANMALI?

 Efendimiz SAV,"Din muameleden, davranışlardan ibarettir" hadisi şerifinin ışığında bütün hal ve hareketlerimiz Müslümana yakışır olmalıdır.

:ir diğer hadis-i şerifte:"Herkes Çobandır.Nefsinizin de çobanısınız.Sorumluluğunu üstlendiğiniz vazifeden mes'ulsünüz" buyurmuştur.

İşte din hizmetkarı olan gençler, yetişirken de yetiştirmeyi din borcu bilmelidir.Sadece yaşayan değil yaşatan bir gençlik olmalıdır.Her sahada İslam'a teslim ve örnek olmak lazım.

Vaktiyle bir zata " Bir kelime ile dervişi tarif edermisiniz?" diye sormuşlar. Cevabı,"Hazır asker" olmuş.

İnsanlığı , imansızlıktan, ahlaksızlıktan, vicdansızlıktan kurtarmak cihadların en büyüğüdür."Bir kimsenin imanını kurtarmaklığın , dünya ve dünyada olan her şeyden hayırlıdır" buyuruyor Efendimiz SAV.

SAİD HAVVA

 Bu zat, hem alim hem abid idi.Bilhassa gençlerden isteği şu idi:"Çocuklar, benim mizacım, meşrebim, hal ve harekatım itibarıyla , sizlerin, camiye giremeyenlerle meşgul olmanızı isterim.Siz bsana, camiye getirin; gerisini ben yapayım.Gençleri camiye getirmek size ait.Camiiye girdikten sonra da onların ruhlarını beslemek bana ait " derdi.

MEVDUDİ

 Mevdudi'nin derdi: " Müslümanlar bu esaretten nasıl kurtulacak?" meselesi idi...

" İslam sadece bir akaid, bir iman değil ; imanla birlikte amel dini, icra dini; fertle ve cemiyetle beraber yaşayan bir din; İslam devlet dinidir." diyordu. Mevdudinin aşkı  ve derdi bu idi.Hatta gücendirdiği kimseler oldu.Gücenenlere sert çıktı: 

" Bu şekilde, sade temennilerle bu işler olmaz.Müslüman dünyasında iyi kimselerin hallerini görüyorum.Lisan-ı halleri hep temennidir. Şöyle olsa! Böyle olsa!.. Yahu bu işler kendiliğinden olmaz!".

Hatta bir sözü var:

" Hak ve hpakikatı, Peygamber Efendimiz SAV Nur dağında bulmuştu. Asıl oradan indikten sonra başladı cihad!..Bizim Müslüman alimler Safa'da, Nur Dağı'ndalar henüz." derdi.

"Nur dağında tecelliye mazharlar. Nur dağ'ına vahiy indi.Ondan sonra Efendimiz dağdan indi.O nurdan nur-i kainatı yazdı.Bizde kainatın nurunu yazmaya kimse razı değil.Nurun içinde kendinden geçmiş; herkes böyle mistik havadalar.. İslam aleminin kendi işini kendi görmesi lazımdır.Bu da ancak, Müslümanların vazifelerini müdrik olmasıyla başlar."

HARİKULADE HADİSELER

 Harikulade hadiseler , Peygamberlerde zuhur ettiğinde onlara "mucize", velilerde vuku bulduğunda  "keramet", ariflerde görüldüğünde "feraset", şairlerde tecelli etitğinde de  bunlara " ilham-ı sadık" denir.

8 Şubat 2025 Cumartesi

PEYGAMBER DUASI

 Efendimiz, bir hastayı ziiyarete gittiğinde bizler gibi sadece "Geçmiş olsun.." demez LA BA'SE ALEYKE TAHURUN İNŞAALLAH" diye dua etmiştir.Manası GEÇMİŞ OLSUN, BU HASTALIĞIN , İNŞAALLAH SENİ TEMİZLEYEN MADDİ VE MANEVİ KİRLERDEN , GÜNAHLARDAN , SIKINTILARDAN ELEM VE KEDERLERDEN KURTARICI, TEMİZLEYİCİ BİR VASITA, BİR VESİLE OLSUN..)

ARKADAŞ ARKADAŞI ÇEKER

 Dost arkadaş çekicidir.arkadaş arkadaşını , gözlerle görülmeyen bir iple , bir bağla çeker.Ya hayra çeker, ya şerre..Cenab-ı Hak, bizleri olduğu gibi çoluğumuzu çocuğumuzu, torunlarımızı , ümmet-i Muhammedin gençlerini, gözle görülmeyen bir iplerle dostlarını hayra çekenlerden eylesin, şerre çekenlerden eylemesin.

MÜSLÜMANLARIN KURTULUŞU BAKARA SURESİNDE

Bugünkü Müslümanların perişanlıklarından ; esaret ve zilletten kurtulma çarelerinde , her şeyden evvel ne olması gerektiği  tartışılan bir toplantıda Herkes dertlerden ve devalardan bahseder; şu eksiğimiz var, bu eksiğimiz var derken Toplantıdaki bir Seyyid şunu söyler:

Derdi de Devasını da ben Bakara suresindeki bir ayette buldum.

estaizü billah

fe in amenu bi misli ma amentüm bihi.." ayetini sonuna kadar okudu.

Topluluk bu ayeti yeni duyuyormuş gibi o şahıstan dinledi.Ayeti Kerime'nin meali;

"Ey ümmeti Muhammed! Eğer sizler de sizden öncekiler gibi, Peygamber-i zişanın sahabesi gibi iman ederseniz ; Allah'a giden yolu bulur, esaretten, zilletten, her felaketten kurtulursunuz.Eğer onlar gibi yürümez, onların tuttuğu yolu tutmazsanız ; ömrünüz felaketlerle geçer , perişan olursunuz; ihtilaflar sizi paramparça eder"  

Kurtuluşumuzun çaresi sahabe efendilerimiz gibi inanmak ve yaşamaktır.

LOZAN BİR DİN DEĞİŞTİRİN ZORLAMASIDIR.

 Lozan anlaşmasında İngiliz heyetinin başında Lord Curzon bulunmakta idi. Bu heyette bulunan Kuuzgunlar  , Türkiye'nin hırıstiyon8 olmasını teklif ediyorlar, Türk heyetinin bu ağır teklifi kabule zorluyorlardı.Bu teklif Türk milletinde şiddetli tepkilere maruz kalırsa Türkiye'nin "Laik" bir devlet olmasını,ve bunun Rusya'dakinden daha sert bir şekilde tatbik edilmesini ısrarla teklif ediyorlardı.Bu tarihten itibaren Türkiye'deki bazı kanunun, nizamname ve taamimlerde, hep bu menhus teklifteki iman suikastının icra ve ifası nı hedef alan tesirler müşahede ediliyordu.

Tüm bunlardan maksat , Müslüman-Türk'ü temsil eden Türk devletini , islam aleminden her şeyiyle koparmak idi.Zaten hilafetin ilgası ile , Türkiye bu manevi güçten kendini, kendi eliyle mahrum bırakmıştı.Zaten Lozan anlaşmasını Batılı ülkelerin imzalamasının ön şartı Hilafetin kaldırılması hususunda Kanun çıkartılması idi.Tüm bunların cezasını sadece Türkiye müslümanları değil, bütün müslüman lar da zarara iştirak ettiriliyordu.Hilafetin ilgası ile Türkiye,. gerçek dostlarına baş olmayı reddederken , dost görünen düşmanlarına kuyruk olmaya zorlanıyordu.Laiklikise Batı dünyasında olduğu gibi din ve vicdan hürriyetine değil de adeta  din aleyhtarlığı şeklinde kabul edildi.Tevhidi Tedrisat kanunu ve Harf inkilabı doğurduğu sonuç itibarıyla tarihte nadiren rastlanan bir kültür kıyamı olmuştur.Harf inkılabı ile millet mazisinden, kültüründen, medeniyetinden , dilinden, dininden  ve tarihinden koparılmış ;yetişecek nesiller , bunca manevi değerler ve servetten mahrum kalmışlardı.

HUCCA VE UMREYE GİDENLERİN GETİRECEĞİ HEDİYELER

 Bu hediyeler maddi olan takke,  tesbih, zemzem,hurma,seccade falan değil..Zaten insanlar bunu kendi memleketinden temin etmekte Hac' dan gelmiş gibi dağıtılmaktadır.Manevi Hediyelerdir:

Hz.Ebubekir'in imanı, Hz.Ömer'in adaleti ve cesareti, Hz.Osman'ın haya ve sehaveti, Hz.Ali'nin ilim ve irfanı, Halid Bin Velid'in askeri dehasını, Ebu Ubeydenin sadakat ve emanetini   hediye olarak getirmek gerekir

PEYGAMBER EFENDİMİZİN SAÇLARI

 Siret kitaplarındabelirtiliği üzre , uzun saçlı olduğu zamanlar , kısa saçlı günlerinden fazla idi.Bildiğimiz kadarı ile saçlarını tamamen kazıtması Veda haccı sırasındaolmuştur. Hatta o saçları ashab-ı kiram kapışmış ve hatıra olarak saklamışlardır.

Halid Bin Velid;

Büyük kumandan Halid bin Velid , önemli bir savaşta , malum süvari olarak savaşırken , başındaki sarığı düşmüş.Tülbenti üzerine sardığı külahı , savaştan sonra harpmepydanındaarattırmış.Epey zahmet çekip uzunca bir araştırmadan sonra bulabilmişxler.Bakmışlar ki basit bir külah.Bunun üzerine yanındaki sahabi dostlarından biridemiş ki:

"Ya seyfullah! bu basit bir külah imiş. O kadar araştırmaya, zahmete değer miydi?.Allah7ın kılıcı halid cevap vermiş:"Önemli olan külahın kendisi değil.bnun içinde Resul-i zişanın bir kaç saçı vardır.Veda haccında alıp sakladığım bir kaç tel saçını bu külahın içine daima bşımın üzerinde taşırım.Onun için arattırdım, manevideğerinden dolayı.."

SAFAHATTA RESUL-İ ZİŞANDAN BAHİSLER

 Mehmet Akif Eroy'un SAFAHAT ında Resulllah Efendimiz , kırk yerde ve yüz defadan fazla isim ve sıatlarıyla :Muhammed, Ahmed, Mahmud, Mustafa, Nebi, Peygamber, Resul, Resulullah ve Canan, Cedd-i Hüseyn, Mihriban-ı Ezel, Sama-yı Rahmet, Büyük Ceddin(Şerif Muhiddin Bey'e hitaben) gibi ifadeler geçmiştir.

Ayrıca Safahat'ta şiirlere baxşlık ve dipnot metni aynen alınmış hadis-i şerifler vardır.Yine safahat'ta Balkan harbinin acıları içinde , Hazret-i peygamber'e hitaben kaleme alınmış 'Pek hazin bir mevlit gecesi' ile Akif'in Kahire'deki hüzünlügünlerinde yazdığı , Resulullah'ın doğduğu zamanı ve onun dünyaya getireceği güzellikleri sayan  'Bir gece' şiiri- ki Efendimiz burada 'Bir Öksüz' diye anılmıştır. 

"PEK HAZİN BİR MEVLİT GECESİ" 

12 Rebiülevvel  1331  

Yıllar geçiyor ki, ya Muhammed,

Aylar bize hep Muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi...

Eyvah, o da leyl-i matem oldu!.

Alem bugün üç yüz ellimilyon

Mazluma yaman bir alem oldu:

Çiğnendi harim-i paki Şer'in;

Namusa yabancı mahrem oldu!

Beyninde öten çanın sesinden

Binlerce minare ebkem oldu.

Allah için, ey Nebiyy-i ma'sum,

İslam'ı bırakma böyle bikes,

İslam'ı bırakma böyle mazlum


'Necid çöllerinden Medine'ye" şaheserinin bitişinde Resulullah'ın kabri başındaki htabesinin sonunda ruhunu teslim eden bir Sudanlı'nın ağzından , Peygamber'ine olan ilan-ı aşkıinanılmaz ve aşılamaz bir na't ileMehmet Akif dile getirmiştir.

"Ya Nebi şu halime Bak!.." 

Henuz dua ediyordum ki ,"Ya Resulallah !"

Nidası kükreyerek , bir kanadlı tayf-i siyah,

Basıp eşikleri  tutmuş yığınla gölgelere,

Süzüldü uçtaki "Babüs Selam " önünde yere.

Mehib sayhası hala fezada çınlardı,

Ki yükselip yeniden , vardı geçti eb'adı.

Düşünce Ravza-i Peygamber'in ayaklarına;

Sarıldı göğsüne çarpen demir kuşaklarına.

Dikildi cebhe-i didar önünde, müstağrak.

Diyordu inleyerek :

-"Ya Nebi, şu halime bak!

Hasıl ki bağrı yanar , gün kızınca , sahranın;

Benimde ruhumu yaktıkça yaktı hicranın! 

Harim-i Pakine can atmak istedim durdum;

Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.

"Tahammül et" dediler ..Hangi bir zamana kadar?

Ne bitmez olsatahammül , onunda bir sonu var.

Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;

Önümde durmadı artık , nehanüman , ne ocak..

Yıkıldı hepsi..Ben aştım diyarı Sudan'ı 

Üç ay "Tihame" deyip çiğnedim beyabanı.

Kemiklerim bile yanmıştıbelki sahrada;

Yetişmeseydin eğer, ya Muhammed iimdada;Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin,

Akarsular gibiçağlardı her taraftasesin!

İradem olduğu gündür senin iradene ram

Bir an için bana yollarda durmak oldu haram.

Bütün heyakil-i hilkatle hasbihal ettim;

Leyalederdimi döktüm , cibali söylettim!

Yanıp tutuşmadan aylarca yummadım gözümü..

Nücuma sor ki bu kiprikler uyku görmüş mü?

Azabı hecrine katlandım elli üç senedir..

Sonunda alnıma çarpan bu zalim örtü  nedir?

Beş altı seneyi icran içinde inleterek,

Çıkan yüreklere hüsran mı , merhamet mi gerek.

Demir nikabını kaldırmezar-ı pakinden;

Bu hasta ruhumu artık ayırma hakinden 

Nedir O Meşale ? Adetaun mu? Ya Resulallah!.......

.....

Sükun içindebir an geçti, sonrabir kısa "ah!"..

Ne gördüm, oh! serilmiş zemine Sudanlı..

Başında , ağlayarak bir zavallı Seylanlı,

Öpüp öpüp kapıyor elleriyle gözlerini.

Bitince harice nakliyle gasli, tekfini,

"Baki" a giti şehidin vücud-/i fanisi;

"Haremde" kaldı , fakat, ruh-i cavidanisi.

SULTAN ABDÜLHAMİT'İN SEÇTİĞİ HATTAT

 Mescid-i Nebevi inşa edildiğinde , yeni yapılan Kıble duvarlarına, icab eden yerlere , bazı kubbelere yazı yazacak hattat aranmış.Sultan Abdülhamit, o günkü hattatlar arasında bi rimtihan açılmasını istemiş.İmtihana giren hattatlar yazılarını birer birer göndermişler.Abdullah zühdü Bey isimli hattatın yazısını gören  Sultan, "Bui kimindir?" deyince  'Efendim, bu hattat, yirmibeş yaşında bir genç, henüz talebe sayılır' demişler.

Sultan:" Bu gencin yazısında bir cazibe görüyorum ben.İlahi bir cazibe var, ruha tesir eden bir cazibe var.Bunu gönderelim" demiş

Abdullah zühdü Bey için demişler:'Kendisi Ashab-ı Kiramdan Temimüd-Dari sülalesinden imiş.Aslen Medineli oluyor' denilince , ' Demek bu zata nasip olacak bu yazıları yazmak; bu şerefe bu bahtiyar genç nail olacak' demiş.

Hattat Vehbi Bey7e sormuşlar:"Efendim siz niçin ön safta durmuyorsunuz?" hazret buyurmuş:"Ön safta olursam namazım fasid oluyor.Yazılara dalıyorum, imam selam veriyor; ben hala ettehiyyatü' yü okuyorum"

CUMHURİYET İNKILAPLARININ TE'SİRLERİ

Türkiye'de Hulusi efendi den ta'lik, Kamil Efendi'den , İsmail Hakkı Altunbezer'den nesih  talim etmiş olan Boşnak Hattat Vehbi bey şöyle demişti:"İnkılaplar , Müslüman-Türk'ün sinesinde derin yaralar meydana getirdi.Her yara , şahıslara göre tesiri değiştiriyor.Evet yazı değişti, tarih değişti, takvim değişti; bir çok şeyler değişti.Fakat yazı hem değişti hem yasak edildi.Değişir de , yasak edilmezdi.Yazının yasak edilmesi bende en derin yarayı bıraktı.1938 de Hocam Hulusi efendiyi ziyarete gittim, ' Hocam, Elhamdülillah , sizi bari buldum' dediğimde şu hicran dolu, matem dolu sözü söylemişti bana:

' Evlat hepsi gittilerde, ben geberemedim.Maalesef bu günleri gördüm.." Neyzen Emin Beye gittim, kapıyı çaldım.Beni tanıyamadı.'Hocam ben filanım' dedim,Hoca ' Oğlum beni ağlatmaya mı geldin?Şair mehmet Akif7in şu beyti virdi zebanım oldu' dedi:

Gitme Ey yolcu  beraber oturup ağlaşalım

Elemim bir yüreğin karı değil paylaşalım.

Şu mezarlar ki uzanmış gidiyor, ey yolcu,

Nereden başladı, yükselmeye, bak nerede ucu. 

MEŞHUR HATTATLAR

 1935 li yıllarda Afyon Bolvadin'de yaşayan , hattlıkla meşgul olan İzmirli Hattat Ömer Düştü bey Ali Uulvi Kurucu hazretlerine şunu söylemiştir:"Evladım Konya'da Sultan selim Camii'nde , Neyzen Emin Dede'nin biraderi olan Ömer Vasfi Efendi'nin yazıları var.O yazılar , dünyanın en güzel yazılarındandır.O yazıların altında Ömer Vasfi imzası olmasaydı, insan: Acaba sami Efendinin mi? acaba Şevki Efendi'nin mi?acaba Şefik Bey'in mi yazısı diyebiliriz.Bir de o camide , Sultan Selim Camiinde o tezhibin güzelliği, renklerdeki cazibe, insicam, ahenk,İstanbul camilerinin bir çoğunda yoktur.

7 Şubat 2025 Cuma

MANEVİYATIN MÜDAHALESİ

 Metli Sultan'da yetişen Karamanda yaşayan Musa Çalış hazretleri şunları aktardı telefonda:Yunanistanla bir kriz yaşanmıştı.Kardak kayalıkları yüzünden.Bu kriz üzerine Abdoullah gül dahil "Verelim gitsin" düşüncesinde idi. Asker çıkarttığımız gün öncesi gece manevi olarak oraya çıktım.Elimdeki pense ile nöbetçi askerin ağzını tel ile dikerek kapattım.Bziim askerlerimiz kayalıklara çıktılar.Yunan askeriyesi , buraların sorumlusu olan komutanı sorguya çekti ihmali var mı diye..Hatta bir Yunan savaş jeti oraya bomba atmak için gelirken maneviyatın sıktığı bir kurşunla jet düştü.Bunun soruşturmasını da yaptılar ancak manevi kurşunun izi olmayacağı için teknik bir arıza deyip konuyu kapattılar. 

ASKERİYE PEYGAMBER OCAĞIDIR

 Türk annesi oğlunu askere gönderirken ağlamaz; tarih  boyu bu böyledir.Anneye sorarlar:"Teyze Mehmed'i askere gönderdin , ama ağlamıyorsun?" Kadın şu cevabı verir:"Evladım, ben onu Peygamber ocağına gönderiyorum.Peygamberin ocağına gönderilen oğula ağlanır mı?"

Türk annesi , orduyu 'Peygamber ocağı' biliyor. İnşaallah bu ocak kıyamete kadar , imanıyla , tertemiz bir peygamber ocağı olarak kalacaktır.

Zaman zaman bu ocağı vazifesinden saptırmak isteyenler olsada bunlar gelip geçerler.Milletimiz dualı, askerimiz dualıdır.

KLAVUZU FREUD OLANIN

 Batı teknik sahada her gün ilerlerken ruh ve maneviyat sahasında korkunç gerileme içindedir.İngiltere'de 70 yaşında bir profesörün yanında çalışan bir türk doktoru izlenimlerini anlatır.Bu prefösör sahasında şöhret olmuş, hakikaten otorite bir dahiliyye mütehassısı idi.Bu doktorun tuhafıma giden halleri var idi.Kendisine şikayete genç hastalar geliyordu.Daha şikayetini dinlemeden , muayene etmeden soruyordu."Kız arkadaşın var mı?".

Genç yok diyorsa ' hastalığın, şikayetin ondan', Hasa kız ise " Erkek arkadaşın var mı?" Yok derse tamam ondan.

Bu vaziyet ilahi ahlakın, vicdanıninzibatın hülasa dinin olmadığı yerde insanın , hayvandan aşağıya düşmesinin alameti oluyorndu.Kişinin imamı Freud olursa  insanın her hal ve tavrını , meyil ve hissini hayvanca cinsi duuygulara şehvete bağlarsa netice böyle olur.Böyle batıl bir nazariyyeyi bir milletin marifi , okullarda, milletin çocuklarına yüzde yüz ispat edilmiş kesin bilgi olarak nesiller boyu okutulursa o gençliğin geleceğinden bir şey beklenemez.

Batıda ,gayrimeşru ilişki sonucu dünyaya gelmiş, anne babasını bilmeyen ve ilanla arayan bir nesil mevcut.Bu talihsiz insanlara "aşkın çocuğu" ünvanı verilmekte.

6 Şubat 2025 Perşembe

İNSANLIĞIN DÜŞMANI BEŞ YAHUDİ

 Darwin, Durkheim, Freud, Auguste COmte, Karl Marks.. Bu beş yahudi'nin insanlığa verdiği zararı Beş Hidrojen bombası, beş atom bombası yapmamıştır.Bunların hepsi Yahudi. Bunların hepsi inkarcı, Maneviyat münkiri, ruh münkiri, Allah münkiri..

İnsanı hayvan olarak gören, insanı hayvanlaştıran, hayvan tanıtan,bunlar.İnsanları , daha yuvada , ilk okuldan beri bu beş yahudinin fikir ceryanları ile yetiştikleri için  Fatiha suresindeki '( mağdubialeyhim' diye geçen Allah7ın gazabına uğramış kavim bunlardır.Yahudilerdir.

Darwin'e uyup 'Dedem maymundur' diyen bir insanda , hangi ulvi hisler, hangi bedii zevkler; onun ruhunda hangi yüksek gaye ve idaaller yer bulabilir.

Durkhem, imanı, Allah fikirni reddeder.Ona göre Allah fikrini, cemiyet ilham ve icad eder.Varlığına inanırsanız var olur, yokluğuna inanırsanız yok olur.onun allah anlayışı budur.

Freud'a göre 'insanda hakim olan cinsi meyillerdir.O masum yavru bile annesini emerken şehvetle emermiş.Tüm bu beş yahudinin kitapları bir asırdır okullarda fikir kitabı, inanç kitabı , ilim kitabı diye okutuluyor.

Auguste Comte göre 'gözle görülmeyen, elle tutulmayan, beş duyu ile varlığına şahit olunmayan şeylere,gaybe,mugayyebata inanılmaz.' Allah ve peygamberler, kitaplar hulasa imanın konuları reddedilir.

SÜVARİSİNİ BEKLEYEN AT

 Almanya Aachen Camiinde toplanmış Türk gençleri aralarında doktora konusunda tartışıp liste yaparlarken Rüştü adında bir genç şunları söyledi ve şu teklifi yaptı:

"Kardeşler" Niçin içinizden biri kalkıp ta ; yahu ne sebebten dolayı İslam alemindeki İslami hareketler muvaffak olamıyor? Bugüne kadar çeşitli hareketler oldu. Hiçbirisi de beklenen zaferle neticlenmedi.Sona eremeden, gelişemeden beşiğinde boğuldu..Nerede hata edildi? Bu hale ne sebeboldu? Niçin birimiz de kalkıp bu mevzuyu doktora olarak alıp  çalışmayız." Herkes rivayet eder; yakınır , ağlar, dövünür, sizlanır..Fakat bu ata henüz bir süvari çıkmadı..

JAPONYA

 Japonya'nın kendine has bir şeyi yok.Herşeyi ithal eder.Niçin bu kadar muvaffak oluyor denir severilecek cevap:Japon ruhu var, çalışma azmi var, planlı çalışması var;Allah7ın verdiği aklı daima ve yerinde kullanması var.Japonlarda "Anamız babamız nasıl yaptıysa , biz de öyle yapar gideriz" anlayışı yok.Tecrübe ilminden istifade ederler. Her şeyi tecrübe eder.Böyle yapsam nasıl olur, şöyle yapsam nasıl olur diye engüzel ,en kazançlı , en faydalı şekli bulur.

Japonların en büyük derdi : Emekliye ayrıldığında , ne yapacağı, nasıl vakit geçireceğidir.Bu nedenle katiyen emekli olmak istemezler.

YIKILAN ALMANYA İDİ ALMAN HALKI YIKILMADI

 Bir Bakan'ın hatırasıdır.yıl 1958.Beni gezdiren tercümana dedim:"Yahu hep mamur yerleri gezdirdin,Bir decihan harbinden çıkan harap şehirleri gezip görsek,"

Terceman:Hangi harap şehirleri? diye sordu.

"Canım işte beş altı sene Almanya dünya ile harp etti.Ruslar bir taraftan, Amerikalılar , İngilizler, Fransızlar bir taraftan , on binlerce teyyare, senelerce bu memleketi bombalamadı mı? işte o harabeleri göster"..Tercüman dedi ki:O harabeler işte şu gördüğünüz yerlerdi.Hepsi yeniden yapıldı.Biz zannederdik ki Alman milleti yıkıldı.Meğer yıkılan Almanya imiş, Alman milleti değilmiş.Eğer yıkılan millet olsa idi bu Almanya yeniden yapılamazdı.Binalar kolayca yapıldı,Eskimiş fabrikalar modernize edildi,otomatik hale getirildi.

Herkes Alman milleti yıkıldı sanırdı.Yıkılan Alman milleti değilmiş, Almanya imiş."

ALİ NİHAD TARLAN

 Ali Nihad Tarlan hoca ,Ali Fuad başgil gibi üniversitelerimizdeki son "Ordinaryus profesör" ünvanlı üstad idi.İstanbul Edebiyat Fakültesinde "Diva nEdebiyatımızın" son mütehassısı'Hocaların Hocası' hizmet ehli bir zat idi.

1938 de fakülte salonunda Mehmet Akif için yapılan ilk anma toplantısını o tertiplemiş ve muazzam bir konuşma yaparak , Akif sevgisinin fitilini ateşlemiştir.

Bu abide insanlar , milletimizin manen en yoksul,yoksun ve muhtaç olduğu;o susuz , kuru, çorak zamanlarda, öneçıkmış; bugün gelişmekte olan manevi dünyamızın köklerini canlandırmışlardır.

MAHİR İZ BEYİN HİZMETLERİ

 Mahir iz hoca, ahirete intikal etmiş büyük insanların, bir Mehmet akif'in, bir Ahmet Naim beyin , aziz bir temsilcisi idi.şiirle, edebiyatla, bilgiyle, görgüyle , hatıralarla gençleri doyurup sohbetine bağladı.ruhlarını terbiye etti.

Onları yalancı yerlere kapılmaktan haylazlıktan kurtardı.Dine , millete faydalı unsurlar olarak yetiştirdi.Yaptığı hizmeti , bir cami imamı, bir müftü göremezdi, o çocukları duyuramazdı.

NECİB FAZIL'I MAYALAYAN ZAT:ABDÜLHAKİM ARVASİ HAZRETLERİ

 Necib Fazıl, lyaşadığı zamanın şartlarına göre Fransada tahsil görmüş önceleri dinsizlerin de kabul edip övdüğü , onlarla arkadaş olan meşhur bir şair..

Allah Teala onun karşısına onu ikna edecek , bir şeyh efendi çıkarıyor.Abdülhakim Arvasi hazretleri..
Onun elinden tutuyor ve İslama kazandırıyor.Bunu nüzerine Necib Fazıl , eski şöhretini , dostlarını dünya makam ve şöhretini bırakıp , Müslümanlık için yazıp çalışmanın çilesine talip oluyor; büyük hizmetlerde bulunuyor.

NUREDDİN TOPÇU'YU MAYALAYAN ZAT"ABDÜLAZİZ BEKKİNE HAZRETLERİ

 Nureddin Topçu Fransada felsefe doktorası yapan ilk Türk.Türkiye'ye geliyor Abdülaziz Bekkine Efendi gibi bir zatı seviyor. Sırrı bey isimli kumaşçılık yapan bir zat Nureddin Topçu'nun yakın arkadaşı idi.Topçu'nun Abdülaziz Efendi ile bir görüşmesini şöylye nakleder:"Aziz efendiye gittik.Nureddin "Efendim, bazı müşküllerim var; sorsam acaba su-i edep mi olur?" dedi.Efendi:

"Oğlum, sen derdini açmadın , söylemedin..Hele bir söyle de, bakalım su-i edep mi, hüsn-ü edep mi olyur görelim" diye cesaret ve teşvik etti.

O gece Nureddin pek çok müşkilini sordu; cevabını aldı.Gece saat ikiye kadar konuşuldu.. Efendi'nin elini öpüp , müsade alıp hanesinden çıktık, evlerimize gidiyoruz.Nureddin az sonra durdu, sordu:"Sırrı ben doymadım yahu ! Dönsek de tekrar kapıyı çalsak, ayıp olur mu?

ZAMANA GÖRE ÖLÇME(DEĞERLENDİRME)

 Meşhur Fransız muharrir ve münekkit Anatole France'ın hemen her dile çevrilmiş güzel bir sözü vardır:"Herhangibir hadisenin değerlendirilmesi , onun gerçekleştiği zaman ve şartlar içinde yapılmalıdır.."Bu tarif , İslam'ın insaf ve adalet anlayışına , ruhuna son derece uygundur.

Ordinaryus Prof.Ali Fuad Başgil'e sormuşlar:"İislam'da reform lazım mıdır?" Hazretin verdiği cevap:" Evladım, reform, deform karşılığıdır.Bir şey eskir pörsür ,harab olur,drejenere olur da ıslah edersiniz; tamir eder, onarırsınız..İslam'ın tamir edilecek nesi var? İmanın şartları mı? İslam'ın şartları mı;hangisi? Huçbirinde bir eskime , pörsüme, yıkılma yok ki tamir edesiniz.Bunlar değişmez ölçüler..

Ali Fuad Başgil hoca , 27 Mayıs darbecilerine karşı çıkmış, demokrasiyi müdafaa eden makaleler yazmıştı.İlk seçimde senetoya seçildi ve Cumhurbaşkanı seçileceği muhakkaktı.Darbeciler silahla ve halka katliam yapacakları tehdidi ile "namzetlikten" çekil dediler.Tamamane senatörlükten de istifa ederek , kahramanlığını gösterdi..Darbecilere ses çıkarmasa idi , onların başı tacı ve Cumhurbaşkanı olurdu..

5 Şubat 2025 Çarşamba

BİR DERVİŞİN HAT AŞKI

 Ali Ulvi Kurucu hazretleri nakleder:1980 yılında Alymanya'da idik.Köln şehrinde bir dostun evinde , hayli kalabalık misafirler var idi.Fakir, gönlümü mest eden büyük hattatlardan bahsederken, Rakım'dan başladım.

Kazasker Şefik bey, Şevki, Sami, Kamil Akdik, Hasan rıza, Neyzen emin bey, Ömer Vasfi , Hamid, Halim deyince orada köşede oturan yaşlı başlı bir derviş ki sonradan Muhibbullah Efendi olduğu anlaşıldı, bir şey söyledi.

Öyle ki , hat tarihinde, hat aşıkları arasında , Hat'ta ait böyle derin bir mana ifade eden bir tarif bilmem var mıdır? Dedi ki:

"Efendim, eğer Cenab-ı Hakk buyursaydı ki:

' Kullarım, bana ibadette serbestsiniz; yalnız beni tefekkür edeceksiniz: Kainattaki benim kudretimi, güzel sahneleri mi , kudretime delalet eden acayipleri, seyir ve temaşa edip ; beni gözünüzle, sözünüzle, özünüzle zikredeceksiniz, tefekkür edeceksiniz, gafil olmayacaksınız"

Eğer Rabbim  bana böyle bir hürriyet verseydi , ömrümü Beyazıt Üniversite kapısındaki hattat Şefik Bey'in eseri olan DAİRE-İ UMUR-İ ASKERİYYE'YE bakmakla geçirirdim.

Ömrümde duymadığım bu sözü işitince vecd içinde kaldım

MEHMET AKİF

 "GİTME EY YOLCU BERABER OTURUP AĞLAŞALIM

ELEMİM BİR YÜREĞİN KARI DEĞİL PAYLAŞALIM.

ŞU MEZARLAR Kİ UZANMIŞ GİDİYOR, EY YOLCU,

NEREDEN BAŞLADI, YÜKSELMEYE, BAK NEREDE UCU

NURETTİN TOPÇU'NUN ESEFİ

 Nurettin Topçu bir gün müslüman dünyasından şu şekilde dertlenmiş ve yakınmıştı:

Benim söylemek istediklerimin hülasası şudur.Yazdıklarım, yazacaklarım,söylediklerim ve söyleyeceklerimin hepsini sıkın, damlayan katre şu olur:"Maalesef bugün müslümanlar , çalışmayı angarya biliyor.Her müslümanın gözü emekliye sevk edilmekte, tekaüde ayrılmakta.Emekliye ayrılmayı arzu eden, hayalini bu ufuklara saran kardeşlerimize sorduğumuzda , cevap ne olur?Yatacak, bastonuna dayanıp oturacak,camiye giderse gidecek yoksa oturduğu yerde eskiyecek, pörsüyecek ,çürüyecek..Şu kanatteyim ki, ilahi ceza , bizi yerden yere vuruyor.Çalışmayı angarya bilen, fazladan bir şey gören uzvun, hayat hakkı yoktur.Eskir, pörsür, çiğnenir, atılır, posa olur.Böyle bir haleti ruhiyye bizi esir etmiştir. Allah'ım islam alemine şu ruhu versin ki Müslümanlar çalışmayı bir ibadet bilsin.Ne zaman müslüman çalışmayı ibadet bilir, kendi işini kendi becerir , o zaman esaret zincirlerini kırar.

BİLİNMEMESİ NİMET OLAN BEŞ ŞEY

 Gizli nimetler, görülmeyen nimetler çoktur.Gizli olan , Rabbimiz'in biz insanlara merhamet  edipte sakladığı beş şey vardır ki , hakikaten bilinmemesi büyük nimettir.

KADERE İMAN Nimetlerin nimetidir.

Herkes ölecektir, herkes ,kafir mümin bunu kabul eder.Belki yarın yahut daha yakın ölümün olacağı ,vefat edeceğimiz muhtemeldir, imkan dahilindedir.Her an öölebileceğimiz halde gam çekmiyor, üzüntü duymuyoruz.Rahat rahat yaşıyor, yiyip içiyoruz.Hatta ihtiyarlığımızla alakalı projeler yapıyoruz.

Ölümün vakti bilinse idi ,bin yıl sonra bile dense "Bir gün daha gitti "diye gam çekerdik.

KIYAMET NE ZAMAN KOPACAK ?Allah bunu Peygamber'inden bile gizlemiş. Eğer vakti bilinse idi yaklaştıkça insanlar her şeyi bırakır , bedbinliğe kapanır , dünya kargaşa içine düşerdi.

YAĞMURUN NE ZAMAN YAĞACAĞI BİLİNSE İDİ  İnsanlar acaba ekin eksek mi bu sene hava nasıl olacak? Yağışlı mı Kurak mı?..Heirkes yağmura ve kuraklığa göre ekin eker, dünyanın nizamı alt üst olur, hiç bir şeyin değeri kalmazdı.

KIZ MI OĞLAN MI? Anne rahmine düşen çocuk kız mı oğlan mı? azası sağlam mı noksan mıÖzürlü mü değilmi, güzel mi çirkin miYaşayacak mı? Bahtiyar olacak mı, ana babaya faydalı olacak mı? Bunların hepsi gaybdır.Bilinse, çocukların yarısı doğmadan öldürülür veya hiç yapılmaz.Ana rahminee düşen çocuğun zahiri aletlerle bakılıp görülen bir kaç bilginin de bu gayb ile alakası yoktur.

YARIN NE OLACAK? Niekazanacak, ne kaybedecek, kar mı zarar mı, gökü mü iyi mi.İnsan yarın ne olacağını bilse hayat çekilmez olabilir

NEREDE ÖLECEĞİNİ BİLMEMEK .Bir takım insanlar kendine kabir hazırlar ama başka yerde ölür.İnsan nerede öleceğini bilse o yere hiç uğramaz, kendine tahdid koyardı

Çok büyük nimet DİN KARDEŞLİĞİ..Aramızda hiçbir maddi alaka, menfeat olmamasına rağmen , birbirimizi sevmemiz bize Hak Teala'nın büyük lütfudur.

İMAM HATİPLER OKULLARININ AÇILMASI İÇİN NASIL İZİN ALINDI

 Bu iznin başmimarı Celal Ökten hocaefendidir. Talim Terbiye kurulundan bu iznin ne zorlukla alındığının hadisesi tarihi ibretlik bir durumdur.Celal Ökten Hoca'nın ağzıya:

" Memleketimizde 1940 lı yıllarda 'Cenazemizi yıkayacak imam kalmayacak' sözü halkın arasında söylenmekte idi.Bu sözün doğruluk payı vardı.Bazı köylerde imam olmadığı için komşu köyün imamı gelinceye kadar çenaze bekletilmekte idi.Zaman geçtikçe bu sorunun dahada büyüyeceği i aşikmardı. Asıl tehlike milletin cenazesini yıkayacak hocanın olmaması değil, milletin imanını yıkayacak, milletin ruhunu , aklını yıkayacak hoca kalmamış, kalmayacaktı. Memleketin imanını yıkayan , koruyan Mustafa Sabri Efendiler, Hamdi efendiler, Naim beyler,Mehmet Akif beyler, Ferid beyler, İsmail Hakkı beyler gitmişti.Memleketin imanı gidiyordu.Memleket sade cehaletin değil, küfrün istilasına giriyor, küfrün silindiri altında eziliyor, eriyordu.

Arkadaşlarla istişanre edip, ne edip ne yapıp küfgrün kalesinde bir delik açmak için , bir İmam-Hatip okulunun açılması na arkadaşlarla karar verdik.Milli Eğitim bakanı Tevfik İleri talebem idi.Terbiyeli bir talebe idi.Beni unutmamıştı.Daha önce onun tavassutu ile Adnan Menderes'in oğullarına Kuran-ı Kerim öğretmek için beni tayin etmişlerdi.Adnan beyin oğullarının İstanbul'da olduğu günlerde  hariciye vekili Fatin rüştü zorlu'nun evine gider, çocuklara ders verirdim.Bunu herkes bilmez.Tevfik İleri ile daha önce konuşmuştum, "Hocam Ankara'ya gelin .Umut ederim ki , İnşaallah bu imam Hatip kararını çıkarırız.

Masonlar, Döjnmeler Bakanı dinlemiyor.Trene bindim Ankara'ya geldim.Bir otele yerleştim.Tevfik İleri'nin verdiği emir bir türlü Talim Terbiye kurulundan çıkmıyor.Bekle bekle ses yok.Tevfgik ileri'nin gelin demesi bana güç vermişti ama işin bu kadar zor olacağını , Masonların, dönmelerin Bakanı dinlemeyecekleri hesapta ypoktu.Bir ay uzayacağını hesap edememiştim.Müdür:' Mevzuat, kanunlar müsade etmiyor.Bunun için Tevhid-i tedrisatın değişmesi lazımdır.Bu kanun ile imam Hatip okulları kapatılmış, o günden bugüne kadar bir kanun da çıkmamış.Karar, bizim selahiyetimizin dışındadır.Parlemento'dan bir kanun çıkması gerekir.Biz böyle izin veremeyiz' diyor.

Talim Terbiye kurulunda müdür olan kişi sarıbir herif .Yılan gibi bakışları var.Beni çok soğuk karşılıyord.Diyebilse bana "Hoca defol git" diyecek.Demedi ama bakışları öyle.Bir ay boyunca her gittiğimde dönme, beni "Yine mi geldin hoca.Boşuna yorulma" diye nbakışlarla karşılıyor.

Bir ay Anhkara'da otelde süründüm.Çamaşırlarım kalmadı.Param bitti.Akşamları, otelden aldığım çay ile , odamda ekmeği çaya batırarak yemek zorunda kaldım.Uykularım kaçıyorda.Hatta kaşınmaya başladrım."Eyvah bitlendim mi?" diye korktum. pratik bir adam değilim ki çamaşırlara çare bulayım.Beni davet eden birileri de yok.Ancak Tevfik beye giderim otele dönerim. Bakanlıkta oturup beklerken , bacağımın altına mendilimi koyuyorum.Prostatım var, kaçırıyorum.'Abdeste gideceğim de diypemiyorum ki,'Ulan abdestini tutamayan adamın , burada ne işi var?" derler diye.

Niihayet bir gün artık çok sıkıldım, rahatsız oldum.Sarı adam, gittiğimde artık yüzüme dahi bakmaz olmuştu.Bastonuma dayandım:

' Buradan doğru trene gideyim' diye kalktım.Yalnız Tevfik İleri beye bir daha uğrayayaım , hem veda edeyim dedim.Tevfik bey o kırğın halimi görünce ;

"Hocam siz rahatsız sınız" dedi.Ben ;"Tevfik bey, ben gidiyorum.." dedim .üzüldü. düşündü; Hocam iyi sabretmişsiniz..Son çare olarak , meseleyi adnan beye açalım," dedi.Birlikte  Adnan M>>enderese , başvekalete gittik.Vaziyeti anlattık.Adnan Bey hayret etti.üzüldü.Talim terbiye deki bir adamın , Bakana karşı koyduğuna şaştı.

"Bu derece mi Tevfik Bey" dedi.

"Evet, efendim bu derecedir.."

Başbakan biraz düşündükten sonra  dedi ki:

"Hocam yarın siz Tevfik Bey'e gelin; Tevfik beyle beraber Talim Terbiyeye gidin..Ben aynı sbaatte baskın yapayım..Bir de bu şekilde tecrübe edilim. Belki Allah yardımcımız olur," Ertesi gün Adnan bey'in dediği gibi , Tevfik beyle birlikte Talim terbiyeye gittik.O memurun masasında iken Başbakan geldi.Girer girmez selam verdi, Sonra:

" Tevfik bey neredesin yahu! Ne zaman sorsam , Talim Terbiye'de diyorlar..Nedir bu? Allah aşkına senin Talim Terbiye'de bu kadar ne işin var?..'

'Efendim , Celal Ökten hoca , benim hocamdır.bir aydan beri buradadır..'

' Hayırdır ne işi varmiş?" Tevfik bey "Efendim , böyle ,böyle" diye anlattı.

Adnan bey memura sordu "Beyefenrdi bunun mahzuru nedir?"

"EFendim, bana mesuliyetim dışında bir tekilf yapılıyor, ben böyle bir karar veremem.Böyle bir müsadeyi benden istiyorlar.Benden çıkması lazımmış.Binanaleyh  mevzuat böyle bir karar vermeme müsade etmez. Vekil bey üzerime baskı yapıyor.."

adnan bey "Peki Tevfik beyin verdiği talimat  kafi gelmiyorsa , emri ben vereyim; bu emri günün Başvekili vermiş deyin.."

adam ısrar ediyor: "Muhterem başvekilim ,ben mesul olurum, şifahi emir beni kurtaramaz.."

" O halde lazım olanı yazın ben imzalıyayım.." Menderesin bu kararlı tavrı karşısında Talim terbiye Dairesi başkanlığının söyleyecek sözü kalmadı.

Bizim bakanlıktan bir şey istediğimiz yok. Binayı bulacağız, kirası, bakımı; idareciler, öğretmenler, hademe  v.s maaşları hepsi bizden olacak..Tevfik bey de sormuştu ."Hocam nereye açacaksınız ? Kimler okutacak? Ben de : "Hele siz bize bir izin verin. Allah'ın lütfu Keremi ile  onlar bulunur"..

O gün benim için bir bayram oldu. Muvafakat emrini alıp Başvekaletten otele gelirken nasıl çıldırmadım, nasıl aklımı kaybetmedim, diye halen şaşarım. Ne evlendiğim gün ne de icazet aldığım zaman böyle sevindim.O gün bu kadar sevinmiştim. Bu dereceden fazla , bunu bastıran bir sevinci , ancak Beytullah'ı gördüğüm gün hissettim.

Tarih bunun için; ibret almak için yazımdır.