Cenâb-ı Hakk'ın Âdem ile Havvâ'nın meyvesinden yemelerini yasaklamı olduğu ağacın da Vehim Ağacı olduğu rivâyet edilmiştir. Cennet'te Cenâb-ı Rabbü-l Âlemiyn'in huzurunda huzur ve vahdet içinde olan Âdem ve Havvâ bu aacın meyvesinden tadar tatmaz Rabb'lerini unutmular ve kendi bedenlerinin idrâkine vararak kendilerine bir "varlık" izâfe etmeğe başlamışlardır.
vehmin nefis mertebelerinde daha çok Nefs-i Emmâre ile Nefs-i Levvâme'de yoğun yaşandığını ve bu mertebelerin de sâliki en çok uğraştıran mertebeler olduğunu bilmek gerekir.
Nefs-i Emmâre, beeri: tecessüsün, dedikoduculuğun, gıybetin, iftirâcılığın, yalancılığın, aptallığın, dönekliğin, hıyânetin, hiylekârlığın, münâfıklığın, korkaklığın, vurdumduymazlığın, sorumsuzluğun, adâletsizliğin, îmansızlığın, küfrün, bâtıla meyl etme tutkusunun, cimriliğin, tamahın, hırsızlığın, isrâfın, kendini beenmiliin, cehâletin, kibrin, kînin, muhabbetsizliğin, kabalığın, iddetin, gadrin, mahvetme içgüdüsünün, hırsın, her türlü ehvetin, kendisine putlar ihdâs etmenin ve benzeri nâkısaların dürtü ve emirlerine mutî kılan nefis mertebesidir.
Nefs-i Emmâre'nin hevâ ve hevesi ile bütün dürtü ve emirleri beeri Allah'ın emirlerine muhâlif hareket etmeğe yöneltir; bu bakımdan da şeytan'ın hiyle ve desîselerinin yansıdığı bir yerdir. Nefs-i Emmâre Allah'ın emirlerini ve şerîat'ın kurallarını örter, beşerin idrâk ve basarının bunlara nüfûzunu önler. Bu bakımdan da kâfir sıfatına lâyıktır.
Müridinin himmeti ve Allh'ın da lûtfuyla mürîd, Nefs-i Emmâre'ye karı cihâdında muzaffer olursa nefsin ikinci kademesi ya da ikinci vechi veyâhut da ikinci tavrı denilen: Nefs-i Levvâme (kendini kınayan nefis) ile karı karıya gelir. Bu mertebede kendine zikir olarak telkin edilen sm-i Celâl'in Nefs-i Levvâme'yi yontup tâdil etmee balamasının reaksiyonu olarak Nefs-i Levvâme de bütün hiyle ve desîselerini ortaya döker. Bunlar mürîdde: l) vehim, 2) vesvese, 3) hayâl gücü ve 4) tereddüd olarak ortaya çıkar, aklına da kalbine de hükmetmeğe başlarlar.
Nefs-i Levvâme Allah'ın emirleri, şerîat'ın kuralları ve Mürid'in nutuk ve emirleri husûsunda mürîdin idrâkini bulandırır; bu konuda fehâmet ve temyizinde zaaf ve tereddüdler uyandırır. Bu bakımdan da münâfık sıfatına lâyıktır.
Ayrıca, mürîd Nefs-i Levvâme'nin etkisi altında Mürid'inin mertebesinden ve ilminden üphe duymaa, bazen ihvândan da soğumağa balar. Mürid'ini ziyâret, ona nefsine ağır gelen bir angarya olur. Mürid'inin nutuklarını haklamakta en azından isteksiz davranır. Kendisinin de mürid olmasının hayâllerini kurar; Efendisi ile kendisini birçok yönden kıyâs etmeğe kalkıır. Sonra bütün bu düşüncelerin Mürid'i tarafından mutlakğ bilindiği vesvesesiyle bunlardan utanç ve pişmanlık duyar; nefsini kınamağa ve hattâ kendine ezâ cefâ çektirmeğe balar. Pimanlığı onu tövbelere, tövbelerden rucû'a ve yeni tövbelere sürükler. Her seferinde nefsinin kötülüğünü idrâk ile onu kınar durur ama çok geçmeden nefsin oyunlarına kendisini gene kaptırır. Sonuç olarak, tıbbî yönden müâhede edildiğinde, kompleksli ve paranoid bir hâlet sergiler.
bu nâkıs hâli atlatmanın bir yolu vardır. 1) Mürid'ine her nâkıs hâlini arz etmesiyle, 2) Mürid'inin de mürîdin bu ahvâlinin tahlîlini yapıp onu, nefsin bu ve bu kabil oyunlarını müdrîk kılmasıyla ve bunlara karı sohbet ve nazarıyla tahkîm etmesiyle, 3) Mürid'ine olan râbıta'sını sağlam tutmasıyla, 4) Mürid'inin nutuklarını ne olursa olsun haklamasıyla, ve 5) Mürid'inin telkin etmi olduğu dersi aksatmadan ve usûlüne uygun bir biçimde icrâ etmesiyle selâmete erişir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder