Allh'ın rızâsını, yâni honutluunu, kazanmaa çalımak her müslümana farzdır. te, erîat bu rızâyı kazanmanın kurallarını oluturur. Onun içindir ki akıl melekesiyle donanmı her müslüman erîata tâbidir. Tarîkat ise: 1) insanın nefsi ve rûhu hakkında derin bir bilgi edinmesinin, 2) Allh hakkında erîat'ın saladıından çok daha geni ve derin bir bilgi sâhibi olmanın, 3) Hazret-i Muhammed (s.a.)'in güzeller güzeli ahlâkıyla ahlâklanmanın, ve nihâyet 4) bedenin ölümünün vuku bulmasından önce Allh'a kavumanın ipuçlarını salar, yolunu çizer. erîatın farz olmasına karılık, insan tarîkat karısında muhayyerdir; bu konuda ancak tâlib olabilir. Fakat bu da yetmez. Kendisini dervi olarak kabûl edecek olan Mürid-i Kâmil'in, tâlibin: 1) tarîkatın realitesini hazmetmek, 2) hakîkatini fehmetmek, 3) zorluklarına tahammül etmek husûslarında fıtraten yetenekli olduunu da tesbit etmesi gereklidir. Aksi hâlde, bütün çabaların sonucunda ortaya bir baka nsân-ı Kâmil deil fakat vehim ve hayâli gulyabânîlemi bir yarı-dervi çıkar. Yarı-dervilerin zararı ve banazlıı ise, ne yazık ki, yarı-aydınlarınkinin kat kat üstündedir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder