12 Ekim 2025 Pazar

VAHDET-İ A'LA(KİTABÜL MEVAFIK)

 Hakk Teâlâ bana dedi ki: "Sen kim oldu unu biliyor musun?". Buna cevâbım u oldu: "Evet; ben Senin Tecellînin izhâr etti i hiçim. Senin Nûr'unun aydınlattı ı karanlı ım". O zaman bana dedi ki: "Mâdem ki biliyorsun, o hâlde [bu bilginde] metânetle sebât et! Ve [sakın] sana ait olmayanın üzerinde hak iddia etme; zirâ emânet sâhibine iade edilmeli ve borç olarak alınmı olan da ödenmelidir. "Mümkün varlık" sıfatı e zelden ebede kadar sana aittir. Bana gene dedi ki: "Sen kim oldu unu biliyor musun?". Buna da cevâbım u oldu: "Evet; i in gerçe inde ben Hakk'ım. Ama mecâzî olarak ve Tarîkat açısından ben halkım. Sûretime bakılacak olursa ben mümkün varlı ım, ama ben Vücûd-i Mut lak olmamazlık edemem. [Esmâ'ü-l Hüsnâ'dan] Hakk ism-i erîfi i in aslında bana aittir; halk ismi ise i reti bir isim ve asla de il fasla ait bir formüldür. Bana dedi ki: "Bu remzin üstünü ört! Ve bırak, duvar da hazînenin üzerine yıkılsın, öyle ki bu hazîneyi ancak nefsini çetin bir sınava tâbî tutmu ve ölüme de korkusuzca bakmı olan kimse ortaya çıkarabilsin! Sonra Cenâb-ı Hakk bana: "Sen nesin?" diye sordu. Buna da öyle cevap ver dim: "Ben farklı iki bakı açısından [zâhirî ve bâtınî açılardan] iki eyim. Sen olarak ben, Evvel ve Âhir'im, kendisini tecellîleriyle izhâr eden Vücûd-i Mutlak'ım. Benim mutlaklı ım Senin Zât'ının zarûretinden ve ezelî olu um da Senin lm'inden ve Senin Sıfat'larından ne et etmektedir. Ben olarak ben ise asl varlı ın kokusunu duymamı olan saf hiçim, ârızî olmamda dahi mevcûd olmayan ârızî bir varlı ım. Ben ancak, Seninle ve Senin için hazır bulundu um[un idrâkini zinde tuttu um] sürece varlık sâ hibiyim. Kendi hâlime terk edildi im ve Senin huzûrunda bulunmadı ım zaman ben, var olmakla beraber gene de var olmayanım. Akabinde bana gene sordu: "Pekiyi, ya Ben kimim?". Buna cevap olarak de dim ki: "Sen Zât'ıyla mutlak olan, Zât'ında da Sıfat'larında da kâmil olan Varlık'sın. Sen her mertebede Kâmil Olan'sın, akla gelebilecek her eyden de Münezzeh Olan'sın". Bana: "Sen Ben'i tanımıyorsun" dedi. Hörmette kusur etmekden korkmaksızın O'na dedim ki: "Sen mümkînat âle mindeki bütün mahlûk tın Kendisi'ne benzedi isin. Sen hem Rabb'sın hem merbûbsun, hem yakınlıksın hem uzaklıksın, hem Ahad'sın hem kesretsin, hem Yü ce'sin hem de ilsin, hem Ganiyy'sin hem muhtaçsın, hem kulsun hem lâh'sın, hem âhid ve hem de Me hûd'sun. Ne kadar zıtlık varsa hepsi de Sen'de bulu ur. Çünkü Zâhir de Sen'sin Bâtın da, gezen de Sensin oturan da, eken de Sen'sin mahsûlü har manlayan da. Sen ince ince alay edensin, hiyleler kuransın ve aldatansın. Sen de Hakk-ı Âlâ'sın ben de Hakk-ı Âlâ'yım. Sen de halksın, ben de halkım. Sen ne usun ve ne de busun, ben de ne uyum ve ne de buyum". 2 I. Bölüm Bana dedi ki: "Yeter! Beni tanıyorsun. Beni, Beni tanımayanlara kar ı gizle! Zirâ Rubûbiyyet'in bir sırrı vardır ki e er açıklansaydı Rubûbiyyet kaybolmu olur du1. Ubûdiyyet'in de [yâni kullu un da] bir sırrı vardır ki e er açıklansaydı ubûdiyyet de kaybolmu olurdu. Sana Bizim hakkımızda ö retmi olduklarımızdan ötürü Bize hamdet! Zirâ Bizi Bizden baka birisi aracılı ıyla tanıyamazsın. Bizi Bize ancak Biz sevkederiz!" 30. Mevkıf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder