12 Ekim 2025 Pazar

NAMAZ (KİTABÜL MEVAFIK)

 Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut. (XVII/110) Bu: "Namazda okuman gerekli olan Kur'ân âyetlerinin hepsini ne yüksek ses le ve ne de tamâmen alçak sesle kıraat et! Sesli kıraat ile sessiz kıraat arasında bir or ta yol izle!" anlamındadır. Bu senin namazlarında Peygamber'in Sünnet'ine uygun bir biçimde bâzen sessiz ve bâzen de yüksek sesle kıraat etmen demektir. Bana, bunun bizim yolumuzun sâlikleri nezdindeki bâtınî mânâsının ne oldu u soruldu. O zamanlar bu konu hakkında hiçbir ilme sâhip de ildim ve buna da bil ginin yarısını tekil eden eyle, yalnızca "Bilmiyorum" diyerek cevap vermekle ye tindim. Bu kuralın gizli mânâsı bana daha sonra ilhâm edildi. te [size bunun mânâ sı]. Küllî Hakîkat Zât-ı lâhî'ye ait olan adem-i tecellî ile Esmâ'ü-l Hüsnâ'nın husûsi yetine ait olan tecellî'den ibârettir. Bu i'tibârla kula düen dâimâ: 1) Zât hasebiyle bâ tın olanın murâkabesi ile 2) Esmâ'ü-l Hüsnâ hasebiyle zâhir olanın murâkabesi ara sında bulunmaktır. Cenâb-ı Hakk da insana zâten, biri zâhire ait [basar] di eri ise bâ tına ait [basîret olmak üzere] iki göz vermi tir. nsan bâtınî gözüyle tecellî etmeyene, zâhirî gözüyle de tecellî edene bakar. O, bu iki âlem arasında tıpkı bir berzah gibi o lup bunlardan birinin içine di erini ihmâl ederek tamâmen gömülmemelidir. Eer böyle yaparsa o tıpkı bir kör gibi hareket etmi olur. Hâlbuki gece ile Zât'ın dipsiz karanlı ı [yâni Amâ'] arasındaki remzî tekbüliyet dolayısıyla, bunun kuattı ı kimse muhakkak ki yok olur gider. Yüksek sesle kıraat tecellî [zuhur] demektir. Yüksek sesle kıraat adem-i tecellî karanlı ının namaz kılan kulu tamâmen istilâ etmemesi ve onun, böylece, kopmamı oldu u zâhir ile bir ba ını muhâfaza edebilmesi için emredilmi bulunmaktadır. Eer bu baka türlü olsaydı adem-i tecellî'nin karanlı ı bu kulu yutmu olurdu ki o zaman da iki ık tan biri olurdu: ya bu kul Zât'ın karanlı ına dalanlarla birlikte kaybolur giderdi ki bu, o kul için zevkî bir tahakkuk olurdu ve bu tahakkuka mazhar olanlar Esmâ'ü-l Hüs nâ'nın nûrunu ve er'î sorumlulu un artı olan temyîz yetene ini [a ıp da bunları] ar kalarında bıraktıkları için de artık erîat'ın bütün farzları da ortadan kaybolmu olur du. Ya da, Zât'ın Ahadiyyet'ine yalnızca teorik bilgi açısından gark olmu ama varlı ı er'î kurallara riâyet etmeyi zorunlu kılan temyîz yetene ini muhâfaza etmi olanlarla birlikte telef olur giderdi; bunlar ise ibâhacı takımıdır ve telef olup giderler. "Bollukdan sonra darlıkdan All h'a sı ınırız"1. Bir yakaza hâlinde bana: "taatsizliklerin ve ihlâllerin hepsi de Zât'tan gelir" dendi. Bu iki türlü anla ılabilir. Burada bizi ilgilendiren udur: Esmâ'ü-l Hüsnâ'yı ve bunların ameliyelerini aan Zât-ı Ahad'ın murâkabesinde gark olan ve, dolayısıyla 1 Müslim'de Hac bahsinde zikri geçen bir hadîsden. da, Peygamberlerin helâl ve haram ile ilgili tanımları aldıkları, Kutsal Kitapların vahyedildi i ve erîat'ın tesis edildi i mertebenin idrâkinden mahrûm kılınan insan kendisinden ba kaları için günâh olacak olan fiilleri ifâ etmek tehlikesiyle kar ı kar ıyadır. Öte yandan benzer ekilde gündüz ile ı ıklar, yıldızlar, güne ler ve aylar ek linde zuhur eden Esmâ'ü-l Hüsnâ'nın ne et etti i mertebe arasındaki remzî tek bü liyet vardır. Alçak sesle kıraat adem-i tecellîye tek bül etti i cihetle bu, Zât'a ait a dem-i tecellî mertebesi ile bir ba ı bulunsun da bundan tümüyle tecerrüt etmesin diye gündüz namazlarını kılana emredilmi tir. Zirâ Esmâ'ü-l Hüsnâ'nın ili kilerinin kesre tine gömülen kimse bunların ameliyelerinin tutsa ı olarak kalır; yâni bu durum zâ hirde tıpkı sanki gerçek kesretmi gibi görünür. Bunun sonucu olarak o da tıpkı bir kör gibi hareket etmi olur. Böylece zâhir ya da tecellî demek olan gündüze, bâtın demek olan alçak sesli kıraat izâfe edilmi olmaktadır. Buna kar ılık, bâtını ya da adem-i tecellîyi remzeden geceye de zâhir ya da tecellî demek olan yüksek sesli kıraat izâfe edilmi olmaktadır. Ak am ve yatsı namazlarına gelince bunlar, remzî olarak, zuhuru e yânın yok olma sını intâc eden adem-i tecellî hâlindeki Zât mertebesine tek bül eden gece ile Esmâ'ü-l Hüsnâ'nın tecellî etti i mertebeye tek bül eden gündüz arasındaki berzahlar gibidir. Bu i'tibârla bu iki namazda yüksek sesle kıraatın ile alçak sesle kıraata birle tirilmesi emredilmi bulunmaktadır, çünkü berzah aralarında orta bir yer i g l etti i iki eyi biribirine birle tirmekte olup bunların her birine dönük bir vechesi bulunur. Bundan ba ka e er bu iki namazda yüksek sesli kıraat alçak sesli kıraate ta kaddüm etmekteyse, bu da namaz kılanın tecellî etmemi Zât'ın remzi olan geceyi is tikbâl etmeye hazırlanmasından ötürüdür. Bu sonuncusu tecellînin ilkesidir. Ama tecellî güçlüdür. te bunun içindir ki namaz kılandan, bu gücü onun aksiyle kar ılaması istenmi tir. Bundan dolayı nama zın ilk iki rek'ati yüksek ve sonrakiler de alçak sesle kıraat edilir. Aynı ey tümüyle yüksek sesle kıraat olunan sabah namazı için geçerli de il dir. Bu namaz vakti girdi inde gece de varlıkları sessizli i, belirsizli i ve sırrının içi ne çekmi olur. Bu varlıklar da onları bu sırdan çıkartıp belirsizlik âleminden belirli lik (taayyün) âlemine geri döndürecek, sessizli i bozacak bir eye ihtiyaç duyarlar. te bunun içindir ki bu namaz tümüyle yüksek sesle edâ edilir ve bu namazda da biz lere Kur'ân kıraatini uzatmamız tavsiye edilmi tir. 271. Mevkıf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder