12 Eylül 1980 Askeri
darbesi olduğu vakit sıkıyönetim komutanları bölgede bulunan tarikat şeyhlerini
gözetim altına almışlardı.Olur ya bunlar toplumu ,askeri idareye karşı harekete
geçirirler diye.Sivil toplum önderleri içinde en çok Manevi kimlikleri olan
irşatla görevli Şeyhler ,saltanat sahipleri tarafından tehlikeli görülmüş,tarih
boyuncada onlara ezilmiştir.Halbuki tarihte hiç görülmemiştir ki bir tarikat
şeyhi müritlerini zalimde olsa bir devleti elegeçirip idareyi kendilerinin ele
almasını tavsiye etsin.Bu gün Fethullah gülen,İslami kavramları kullanarak
müntesiplerine devleti ele ,idareye hakim olma yönünde gizli telkinleri
bulunmakla,dünyayı tercih ettiğinden dolayı cezalandırılmıştır.Dünyayı esas
alan ama İslami kimlikleri kullanan başka kimselerde aynı akibete uğrarlar.
1980 darbesinde sonra
Hatay’da göz altına alınanlarden iki örnek vardır.Dörtyol’dan Nakşi Şeyhi Ziya
Bölükbaşı ve Antakya’ merkezden Hacı
Hakkı efendi.Hacı Hakkı Efendi açık ve aşikar konuşur ben “Akdeniz’in kutbuyum”der.Mahkeme
önüne çıkartılırlar.Askeri savcı Ziya Efendi’ye sorar.”Sana şeyh diyorlar.Sen
Şeyh mlisin?”deyince Ziya Efendi “Evet şeyhim” diye cevap verince bir konumunu
ikrar eden müritleri ile birlikte hapse atılır ve 28 gün yatar.Hacı Hakkı
efendiye’de savcı sorur”Sen hangi tarikattasın?”deyince Hacı hakkı efendi
hazretleri yüksek sesle “Ne tarikatı.İslamda tarikat varmı?İslam bir tane
,tarikatı nereden çıkartıyorlar”diye takiyye kullanması ve bunları ifade
ederken de biraz taşkınlık göstermesi üzerine Savcının yapacak bir şeyi
yoktur.Çıkartın bu deliyi dışarı der.ve
Hakkı efendi serbest kalır.Ziya Efendi ise Hz.Yusuf kıssasını düşünerek cihat
diyerek hapisten yana tercihini kullanmıştır.
Yaşlı olan başka bir
şeyhin tutuklanmaması yahut tahliye
edilmesi hususunda asskeri yargıca müritlerin kendi aralarında para toplayıp
vermelerini ve bir miktarda kendisinin parasal katkıda bulunduğunu Azizim Necib
Sultan ifade buyurmuştu.
Acaba hangisinin yaptığı
doğru idi.
Bu noktada Necib Sultanım
şunları anlattı.Kilisli mühendis Akif Günal’ın babası Nuri efendi,Kiliste
oturur,ara sıra dörtyolda bulunan oğlunun yanına misafir gelirdi.gazetecilim
yapmıştı.ayağının bir tanesi dizden aşağı kesilmiş protez ayakla dolaşırdı.12
Eylül ihtilalinden sonra sıkıyönetim kendisini armakta idi.Kilis’e gidip teslim
olayım mı? Olmayayım mı?tereddüdü içinde konuyu danışmak için Necib Sultan’ın terzi dükkanıa gelir.Necib Sultan ona derki
:Danışma hususunda tek kişiye danışacaksın.iki kişiye danışmayacaksın.Benim fikrime
göre kendiliğinden gidip teslim olma.Bu bir fırtınadır fırtına devamlı olmaz
bir müddet sonra kesilir”der.Nuri baba,bu fikirden tam tatmin olmamış ki birde
Ziya Efendi’ye danışayım der.Ziya Efendi ise aksi istikamette yol gösterir:”Git
teslim ol.”diye.Tereddütte kalınca oğlu ile birlikte emekli olmuş Gaziantepteki
akrabaları olan bir paşanın yanına giderek her iki allah adamının kanaatlarını
söyleyince Paşa onlara:”Sen o terzinin sözünü tut”der.Nihayetinde Nuri baba
teslim olmaz ve 12 eylülün ilk fırtınası geçtikten sonra da bir daha aranmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder