26 Ağustos 2024 Pazartesi

AKSARAY EVLİYALARINA

 Memleket Hasreti

Nice âlim evliya yetiştiren bu şehrin

Cezb eden her varında bir heykel gibi durdum

Durduğum her bir durak gözüme geldi zerrin

Zergerân gevher sunar ben kelimât kondurdum


Cami-i kebîr ile başladım muhabbete

Azm-i Millî’de nagâh efsunlu gibi durdum

Duydum ki başlamıştı Cemâleddîn sohbete

Zinciriyye’de bir dem Fenârî’yle oturdum


Ordan çıkınca vardım yanındaki hamama

Suyu ısıtmak için külhânî gibi durdum

Odun atmadım diye inanmayın zemmama

Gönül ateşi ile kaynatıp da coşturdum


Sonra çıktım dışarı nehr-i kebire doğru

Debbağlar köprüsünde bir debbağ gibi durdum

Biteyazan suyunda tabaklayıp ruhumu

Nehri gerisin geri gözyaşımla doldurdum


Vilâyet konağını, Orta köprüyü geçip

Başköprü’de Şeyh Hasan Rızâyî gibi durdum

Tîrpazar mescidini, medresesini seçip

Hamamının önünde zamanımı dondurdum


Dondurdum çünkü korkum var benim ol mahalde

Âh Eğri Minare’de püştîban gibi durdum

Bir avaz bir niyazla direndim ben de hem de

“Ya Hayy!” dedim zamanı zaman içre ondurdum


Karışmıştı zamanım birdi yarın, bugün, dün

Hallac’ın makâmında hercümerç gibi durdum

Mıhlacıyla yayının arasındayken yün yün

“Ene’l-hak” diye diye sırrımı konuşturdum


Ordan çıkınca vardım Hakîkî hankâhına

Onu mutaf belleyen şuarâ gibi durdum

Bir lehle ile girdim azizin bargâhına

Bezlesini söyleyip diz kırıp edep durdum


Bayrâm-ı Hakîkî’ye meylettim temcidinde

Tahtnişinin yanında hâknişin gibi durdum

Türlü hediye verdi mübarek mescidinde

Hamd olsun letâifi şol heybeme koydurdum


Heybemin nakışları bir çulha elindendir

Çulhanın tezgâhında ben ki suf gibi durdum

Çulhanın ismi nedir acep ol kimlerdendir

Derken can ü gönlüme Fergânî’yi duyurdum


Sonra çıktım oradan şehirde yer tükenmez

Çipkilik’e meylettim rindâne gibi durdum

Çevirdi yoldan beni aldı Emîr Terlemez

Bezminde Ekmeleddîn Baba ile oturdum


Ordan döndüm geriye Mescid-i Leylâ için

Ol binanın yanında Buhârî gibi durdum

Başçeşme akıyordu, ünledim; için, için

Feriştah mescidinde su için şükre durdum


Bayram Baba yanından selam verdim geçmişe

Ol cennetten vadide bir nokta gibi durdum

Bedr Muhtâr dua etti elinden su içmişe

Karnımı zemzem ile kana kana doyurdum


Geride Hasan dağı kucak açmış bakıyor

Kapıldım cezbesine pervane gibi durdum

Beride Kızıl tepe ciğerimi yakıyor

Bağrında erenlerle halvette zikre durdum


Biri Hırkalı Sultan, biri Cavlâkî Baba

On binlerce ervâhın indinde gibi durdum

Biri Kuddûsi oğlu, biri de Hamza Baba

Ve Hamîd-i Velî’yle Hızırlık’ta oturdum


Ordan çıktım tepeye Kılıçarslan tahtına

Seyrettim Aksaray’ı ol Sultân gibi durdum

Sultan’ın gözleriyle baktım şehrin bahtına

Sonra methiyesini ulemâya sordurdum


Ol an beliriverdi Kazvînî ve Şirâzî

Huzurlarında hemen saraydâr gibi durdum

İsfahân, Nîşâbur ve Gence’ye denk arazi

Diyen ol burhânlara yekta bir sofra kurdum


Sofrada Molla Cami, Şeyhî ve Has Halvetî

Belirdi birden bire Meftûnî gibi durdum

Onlar ise Bağdat’a eş tuttular bu beyti

“Burc-ı evliyâ” denen şehri hürmete durdum


Nakış nakış işlendim renk renk boyandım ben de

İlmek ilmek dokunan halılar gibi durdum

Kandil lambası gibi yandım seyir yerinde

Ruhları bu zamakta manzûmumla doyurdum


Solumda Hasan dağı, sağım cennet vadisi

Aksaray’ım karşımda kucaklar gibi durdum

Sırtımı yasladığım Aksaray’ın bânisi

Tapusunda edeple el-pençe divan durdum


Saymakla tükenmiyor bu şehrin nûr paresi

Piri Mehmed, Pir Ali, Zenbilli gibi durdum

Said’i ve Yûnus’u, Şücâ’sı, Hüdâyî’si

Yedi, yirmi dört, yetmiş binleri konuşturdum


Azîzî adım adım gezdin cennet şehrini

Yûsuf’unu bekleyen ol Yâkup gibi durdun

Bir hayal bile olsa giderdin özlemini

Memleket hasretini bak âleme duyurdun.


             Ahmet Kuşsan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder