Zünuni Mısri'ye ait sözdür.Hazret, üç ilim getirdiğini, bunlardan ilkini avam ve havass'ın kabul ettiğini ,İkincisini havassın kabul edip , avamın kabul etmediğini, üçüncüsünü ise her ikisinin reddettiğini söyler.Bu ilimler sırasıyla TEVBE, TEVEKKÜL VE HAKİKATTIR.
KABETÜ'L-UŞŞAK BAŞED İN MEKAM
HER Kİ,NA-KES AMED İNCA ŞOD TEMAM.........
Bu makam Aşıkların Kabe'si oldu. Noksan gelen tamamlanır.
ALLAH İÇÜN ALLAH İLE ALLAH'A GİDERSİN
ALLAH'TAN ALLAH İLE ALLAH'A GELİRSİN
31 Ekim 2023 Salı
30 Ekim 2023 Pazartesi
SALİHLERDEN OLMAK İÇİN GEÇİLECEK ALTI KAPI,
İibrahim Ethem hazretlerine göre salihler mertebesine ulaşabilmek için altı kapıdan geçmek gerekir; onlar da:
1-) Nimet peşinde koşmayı bırakıp , sıkıntıya alışmak.
2- Azameti terk edip tevazuu huy edinmek.
3- Zenginlik ihtirasın'dan vazgeçip , Hakk'ın vergisine şükretmek,
4- Tenbelliği terk edip , çalışmaya devam etmek,
5-Emelleri bırakıp , amellere sarılmak
6-Uykuyu terk edip ,ekseri vakitleri uyanık geçirmek
29 Ekim 2023 Pazar
TASAVVUFUN GAYESİ
Tasavvufun gayesi Hakk'ın rızasını kazanmak için nefisleri temizlemekten, güzel ahlak sahibi olmaya çalışmaktan , kısaca Allah ve Resulünün ahlakı ile ahlaklanmaktan ibarettir.
İnsan, ceset ve ruhtan meydana gelmiştir.Latif olan ruh, kesif olan bedene girince maddi varlığın ruh üzerinde yaptığı tesirler, ruhun berraklığını söndürür.İnsanın ruhi olgunluğu nefis tezkiyesi ile tahakkuk edeceğinden , ruhun beden üzerinde üstünlüğünü temin için alınan tedbirler de tasavvufun gayesini teşkil eder.
BAŞKA DİNLERDE TASAVVUF(MİSTİSİZM)
Eski devirlerde Hindistan'da Brehmen, Mısır'da Hermes, Yunan'da politeizm(çok tanrıcılık), 'ın dış yüzünün yanı-sıra, batını yönleri de var dı ki bu hal gizli olarak bazı müritlere öğretilirdi.
HNDİSTAN'DA
Hindistan'ın en eski halkı olarak bilinen Aryalar'ın toprağa yerleştikten sonra ebedi ve ezeli, kendi zatıyla kaim bir Allah'ın varlığına inandığı rivayet edilir.Sankrist dilinde Brahma olarak ifade edilen bu varlığı düşünmek(tefekkür) için bu dine mensup kimseler toplumdan uzaklaşırlar, münzevi bir hayat yaşarlar.Onlara göre kainat serap , gölge ve akis olarak kabul edilirdi.
Hint mistisizm'inde ruhun kurtuluşu ölümle gerçekleşir.Bu dine mensup olanlar tenasuha(ruhların cesetten cesede geçeceğine) inanırlar.Hayat onlar için dayanılmaz bir yüktürHer emel ve arzuyu terk edip , bir an önce Brahma'da yok olmak en yüce arzudur.
Yine Hindistan'da milattan 600 sene önce ortaya çıkan Budizm'e göre şerrin, fenalığın , elemin menşei şehvet ve ihtirastır.Hayattan gaye , ruhu nefsin esaretinden kurtarmaktır..Bu tefekkür ve riyazetle gerçekleşir.Dünyaya ait hazlardan yavaş yavaş alakayı kesmek, benlik kayıtlarından sıyrılmak insanı esaretten kurtarır.
MISIR'DA
Mısır'da halkın inancının yanı sıra , havassa mahsus olan batın ilmi tamamen tevhid inancına dayanıyordu.Mısır kahinlerinin büyük mürşidi Hermes Toth'un şu sözleri bu inancın özelliklerini anlatmak yönünden faydalıdır:
"Düşüncelerimizden hiçbiri Allah'ı tasvir edemez.Şekilsiz olan bir varlık , duyularımızla idrak edilemez.Zamandan münezzeh olan , zamanla ölçülemez.Fakat bütün bunlara rağmen , Allah Teala bazı seçkin kullarına , kendi yüksek kemalinden , bazı tecellilere mazhar olma istidadı ihsan edebilir.Bu tecellilere mazhar olanlar , gördüklerini ve hissettiklerini avama anlatacak kelime bulamazlar.İnsanlar bu mertebeye uzun ve yorucu bir çile devresinden geçirildikten sonra ulaşırlar.
YUNAN'DA
Yunan'da gelişen mistik hareketlerin kurucusu Fisagor, Sokrat ve Eflatun'dur.Fisagor Mısır mabedinde yetişmiştir.Fisagor7a insan vecudu ve ruhu , bu alemin küçük bir örneğidir.Bu alemde hakim olan fitne ve fesattır.Cemiyette huzur ve refah temin edildiği takdirde , Allah Teala insanların kalbine , vicdanına iner.
YAHUDİLİK'TE
yAHUDİLERİN MİSTİK DÜŞÜNCELERİ "iLMİ LEDÜN, TECELLİ, ÇİLE VE HALVET" OLARAK HÜLASA EDİLİR.
aLLAH tEALA tUR-U sİNA'DA hZ.mUSA'YA ATEŞ ŞEKLİNDE TECELLİ ETMESİ TECELLİ'NİN, hZ.mUSA'NIN hIZIR İLE ARKADAŞLIĞI iLM-İ lEDÜN'ÜN BENİMSENMESBİNE SEBEB OLMUŞTUR
yAHUDİ MİSTİKLERİNE GÖRE , BİR ŞEYİN MÜŞAHEDE EDİLMESİ İÇİN SURETE İHTİYAÇ VARDIR.aLEMİN SURETİNİN EN GÜZELİ ATEŞTİR.aLLAH tEALA'NIN CELAL SIFATINA YAKIŞAN ODUR.çİLE VE HALVET DE hZ:mUSA'DAN İNTİKAL ETMİŞ VE YAHUDİ MİSTİKLERİ TARAINDAN BENİMSENMİŞTİR.
HIRISTİYANLIK'TA
Hırıstiyanlıkta mistik düşünce ile alakalı eser veren Denys L'Arepagite isimli bir psikopostur..Denys "İlahi isimler" adlı kitabında, ruhun maddi alemden ayrılması için kişinin masivayı terk ederek , kendoisini yok farzetmesi gerektiğini , Hakk7a ulaşmanın bu sayede gerçekleşebileceğini söyler.Mistik inanç, akli istidat ile değil , aşk ile elde edilir.Müşahadenin gerçekleşmesi zühdi hayatla mümkündür.Hırıstiyan mistiklerinden Saint Victar7a göre okuma, münacaat ve nefis muhasebesi mistik faaliyetin üç derecesidir.Bu bizi yalnız ameli değil, ilmi olarak da zaman içinde ceryan eden şeylerden nefrete sevk eder.
Ruh kendi kabına çekilmiş olursa dil konuşmaz, zihin de hissettiğini anlayıp açıklayamaz.Akıl da susmaya mecbur kalır.Çünkü zihin ilahi feyze kandığı zaman , aklın yapacağı bir şey kalmaz.İnsan bu ecel korkusuyla kendinden geçince , ruhunu saadet uykusu kaplar.
ALLAH'IN DEĞER VERDİKLERİ
Hak Teala'nın bir insanın kadrini yüceltme sebebi o kimsenin Peygamber sünnetine tabi olması, salih kimselere hizmet etmesi,ihvana nasihat etmesi, ve sahabeye olan muhabbetindendir.
Hz.Pir Mevlana efendimiz buyurmuştur:"Ben kul-köle isem, Kuran'ın bendesi ve Muuhammedül Muhtar'ın yolunun toprağı, yani ayağının tozuyum.Eğer biri benim sözlerimde , buundan başka bir şey naklederse , naklettiği sözden de , kendisinden de rahatsız olurum
KERAMET SAHİBİNİ TEFTİŞ ETMELİYİZ
Beyazid-i Bestami hazretleri buyurmuştur.:"Havada bağdaş kurup oturma kerametini gösteren bir adam gördüğünüz zaman , emir ve nehiy hudunu muhafaza, sünnete tabi olma, ve Hakk'ın hukukunu yerine getirip getirmediğini görünceye kadar ona inanmayın"
MUHABBET NEDİR?
Bu soruyu Zünun-u Mısri'ye sordular.Buyurdu ki:"Allah'ın sevdiğini sevmen, buğz ettiğinden uzaklaşman, her hayırlı şeyi benimsemen, Hakk'ı düşünmekten alıkoyan her şeyi terk etmen, ve Peygamber'e(SAV)uymandır" cevabını verdi.
ŞEYTANI NE KATLEDER?
Hz.Mevlana efendimiz Edep konusunda şunları söylüyor:
"Efendi ! bilmiş ol ki edep, insanın bedenindeki ruhtur.
Efendi ! edep, ricalullahın göz ve gönlünün nurudur.
Eğer şeytanın başını ezmek dilersen,gözünüaç ve gör,Şeytanın katili edeptir.
İnsan oğlunda edep bulunmaz ise o insan değildir.İnsan ile hayvan arasındaki fark edeptir.İman nedir? diye akıldan sordum.Akıl, kalbimin kulağına seslenerek iman edeptir dedi"Mesbnevi I/114-115)
TASAVVUF TARİFİNDEKİ FARKLILIKLAR
Geçmişten bugüne kadar çeşitli tasavvuf tarifleri yapılmıştır.Bütün bu tarifler bize, her sufinin işgal ettiği makamın özelliklerine ve kendi durumlarına göre tasavvufu tarif ettiğini, yapılan tariflerin zamandan ziyade makamla mukayyed olduğunu göstermektedir.Tasavvuf bir hal ilmi olduğuna göre yapılan bu tarifleri başkaları, tarifi yapanlar derecesinde anlıyamayacağı bir gerçektir.
Bütün bu tarifler üç temel nokta da birleştiği söylenebilir:
1-İlahi emir ve yasaklara teslimiyet,
2-Allah ve Resulünün ahlakı ile süslenmek,
3-Allah'dan başka her şeyren (masivadan) kalben uzaklaşmaktır.
Masivadan alakayı kesmek, dünyaya ve onun nimetlerine kıymet vermemek, insardan uzaklaşmak değil, bizzat onların içinde yaşayarak , kalben bağlanmamaktır.Zira dünya hayatı , ahiretin bir başlangıcı ve ona mahsul hazırlayan bir tarlasıdır.
ALLAH HER AN BİR İŞTEDİR AYETİ
Rahman suresinin 29 nci ayetidir.Tasavvuf bir haldir ki , her zaman kul ile beraberdir" denmiştir.Buna ; tasavvuf, her zaman kul ile beraber olan bir haldir de diyebiliriz."Bu hal,Hakk'ın sıfatlarının tecellisimidir, yoksa halkın-insanların- vasıflarından mıdır?" sorusuna da:Sıfat olarak Hakk'ın , merasim ve şekil olarak da halkındır" denmiştirHakk'ın namütenahi tecellileri- O her an bir iştedir- mahlukatta tezahür eder demektir.
İinsanoğlu bu dünyaya kul olarak gelmiştir.Şayet Allah'a kul olmassa, hiç şüphesiz masivaya kul olacaktır.Çünkü insan boynuna bağlı olan yuları görmediği gibi, o yuları çekeni daha gizli olmakla onuda göremez.
TASAVVUF TARİFLERİ
Tasavvuf ebedi saadete nail olmak için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, zahir ve batınını tenvir hallerinden bahseden ilimdir.Zamanı boşa geçirmemek, malaya'ni ile uğraşmamaktır.İnsanın yaratılış gayesine uygun hayatı yaşamak gereklidir.Aksi halde ahlaki olgunluğa erilemez.Kesbi kemal ve seyri cemal gerçeğe yönelik çalışmaların neticesidir.
Sırrı Sakati hazretleri (ölm257/871):"Tasavvuf üç manayı içine alan bir isimdir:1-Marifetin(ilmin) nuru vera'nın nurunu söndürmez, 2- Kitap ve sünetin zahirine aykırı düşecek şekilde batın ilminden bahsedilmez, 3- Kişinin kerametleri kindisini, Allah7ın insanlara mahrem kıldığı sırlarını açıklamaya teşvik etmez
Buradki marifetten murad ilimdir.İlim vera'ı (takvayı) kuvvetlendirdiği nisbette faydalıdır.İttika böyle bir ilim sayesinde gerçekleşir.Nitekim Kur'an da"Allah'dan kulları içinde alimler korkar" buyrulmuştur.Vera'ın nurunu söndüren ilim tehlikelidir.
28 Ekim 2023 Cumartesi
BİR AYETİN İŞARETİ
Haşim bin ismail El-Hüseyn'i El-Buhari'nın "El Mahacce" ismindeki kitabında Kur'an daki Mehdi hakkındaki ayetleri beyan ediyor.Şöyle ki;'Festebikul hayrat, eyne me tekunu ye'ti bikumullahu cemiy'an' Bakara 148. Meali:"Hayırda müsabakayaçıkın , nerede olsanız, hangi sıfatta hangi halde bulunsanız Cenab-ı Hakk hepinizi bir araya getirir, toplar.Bu ayeti şöyle tefsir buyurdular:"Bu ayette Mehdi Resul ve yardımcılarından üçyüz onüç ricale işaret vardır ki, Allah onları, her nerede olurlarsa olsunlar , sonbahar yaprakları gibi bir saatte bir araya toplar.Yukarıdaki açıklamada müminlerin hayır için harekete geçip adeta yarışmalarını emrediyor.Mehdiye imanın oturup onu beklemek olmadığını, tam aksine gayretle çalışmak olduğunu anlatıyor.
İMAM MEHDİ HAZRETLERİ
Abdullah il Ensari den rivayettir:"Resulullah7ın9 şyle dediğini duydum: 'Mehdi, benim oğullarımdan biridir.Cenab-ı Hakk onunlaarzı doğudan batıya fethedecektir.O öyle bir zattır ki , uzun süren gayabetinde, dostluğuna ve velayetine sadık kalanlar , kalpleri iman ile imtihan edilecektir' Hz.Cabir (r.a) :Ya Resullah! O dostları, o zatın gayabetinde ondan istifade etmişlermidir? Resulullah (SAV) :' Evet, onlar onun nuru ile nurlanırlar vevelayetinden faydalanırlar, insanların bulutların örttüğü güneşden faydalandıkları gibi. Ya Cabir bu Allah'ın gizli sırlarındandır, ehlinden gayrısına söyleme..
Hz.Ali efendimiz Nehcül Belağa da Mehrdi'nin zuhurundan önceki ahvali anlatır sonra mehdi ve ashabına işaret ederek şöyle buyuruyor:"Kuraklıkta yağmur bekleyenlerin bekleyişi gibi , uzun ve ümitsiz bekleyişten sonra Allah'ın nusratı yetişecek , öyle bir rical ile ki,arzda gariptirler, zelildirler, semada aziz ve kavi.Çıkacak olan çıktı, nur parladı, eğri olan doğruldu, Allah bir kavmi bir başka kavim ile , günü bir başka gün ile değiştirdi,Hiç şüphe yok ki imamlar Hakk'ın kavimleridirler, Allah'ın izni ile ümmetin sahipmleridir.ve Allah7ın halifeleridir.Cenabı Hakk ümmet hakkında onlara her şeyi bildirmiştir.Onlar kendilerini tanıyanları simalarından tanırlar
İSRAİL
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun “Holokost, Batı’nın sadece geçmişini değil bugününü de ipotek altına alıyor. Batı, boynunda taşıdığı soykırımın asli ve ferî faili olmanın utancını, maalesef, başka bir soykırıma el vermekle gidermeye ya da telafi etmeye çalışıyor. Kendi günahının bedelini Filistinlilere ödetirken, yeni ve affedilmez başka bir günahın sahibi oluyor” diyor.
İsrail, 7 Ekim’de Hamas’ın gerçekleştirdiği terör saldırısını bahane kılarak, Gazze’de eşine az rastlanır bir vahşete imza atıyor. Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden sivilleri katlediyor. Hastaneleri, ibadethaneleri, okulları, binaları, fırınları bombalıyor. Sağlık personelini, ambülansları vuruyor. 2 milyondan fazla insanın yaşadığı bir şehri tümüyle abluka altına alıyor; elektriği-suyu kesiyor ve herhangi bir insani yardımın yapılmasına müsaade etmiyor. Yaşam için gerekli en temel ihtiyaçlara erişimi engelliyor, bütün bir şehri açlığa, susuzluğa ve hastalığa mahkûm ediyor. Kimyasal silah kullanmaktan da imtina etmiyor.
İsrail, Filistinlileri tehcire zorluyor ve dahası onları “insan” bile saymıyor. Savunma Bakanı Yoav Gallant “insansı hayvanlar”, Başbakan Benjamin Netanyahu ise “insansı canavarlar” tabirini kullanıyor. Bir vakitler aynısını Naziler, Yahudilere yapmışlardı ve ırklarını kirlettiklerini düşündükleri Yahudileri insanlıktan çıkarmışlardı. Mevcut İsrail yönetimi de Nazileri takip ediyor; Nazilerin Yahudilere reva gördüklerini Filistinlilerin üzerinde uyguluyor; onları insan olarak görmüyor ve böylelikle bütün katliamlarına peşinen bir meşruiyet zemini sağlamaya çalışıyor. Nitekim Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Filistinli sivillerin korunması çağrısını elinin tersiyle itiyor, toplu bir cezalandırmanın gerekliliğini vurguluyor. “Orada sorumlu olan bütün bir ulustur… Sivillerin farkında olmadığı, müdahil olmadığı söylemi kesinlikle doğru değildir… Onların belini kıracağız.”
Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni kuran Roma Statüsü, soykırım suçlarına, insanlığa karşı suçlara ve savaş suçlarına yer verir. Statü’nün 6’ncı maddesinde “soykırım” suçuna, 7’nci maddesinde “insanlığa karşı suçlara” ve 8’inci maddesinde de “savaş suçlarına” ilişkin kapsamlı düzenlemeler bulunur; bu suçların kapsamına girecek olan eylemler ayrıntılı olarak sıralanır. İsrail iki haftadır, aralıksız bir biçimde bu üç maddeyi pervasızca ihlal ediyor. Dünyanın gözünün içine soka soka insani ve hukuki bütün değerlerin ırzına geçiyor; soykırım yapıyor, insanlığa karşı suç işliyor ve savaş suçları listesindeki neredeyse her fiili Filistinlilere tatbik ediyor. En küçük bir endişe hissetmiyor, yaptıklarını zerre kadar gizleme gereği duymuyor, aksine kan donduran fillerini iftihar ettiği bir şova dönüştürüyor.
‘AVRUPA’YA GİRİŞ BİLETİ’
Korkunç bir insanlık dramının yaşandığına şüphe yok. Lakin daha korkunç bir durum var: İnsan hakları söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayan Batı’nın, Batı devletlerinin tavrı. Batı, insanlığı sıfır noktasına iten bu mezalime karşı çıkmak bir yana, bu mezalimin arkasında duruyor. Güçlü ve büyük devletlerin başkanları sırayla Tel Aviv’i ziyaret ediyor ve hararetle kucaklaştıkları Netanyahu’ya desteklerini sunuyorlar.
Kamuoylarında da vicdanı temsil eden seslerin çıkmasını istemiyor Batılı devletler. İsrail yanlısı gösterileri teşvik ederken, Filistin yanlısı gösterileri yasaklıyorlar. Harvard Üniversitesi’nde Filistin’e desteklerini gösteren öğrenciler, fotoğrafları afişe edilerek, hedef gösteriliyor. 75. Frankfurt Kitap Fuarı’nda Filistinli yazar Adania Shibli’ye verilen ödülün töreni iptal ediliyor. Amerikan televizyonları, Müslüman spikerleri ekran gerisine çekiyor. Gazze ile dayanışma mesajı yayınlayan ünlü futbolcular Eric Cantona, Karim Benzema ve Muhammed Salah gibi futbolcular yaylım ateşine tutuluyor vs.
Peki, neden? Neden Batı, bu baskıyı, bu hunharlığı, bu zulmü görmezden gelmenin ötesinde himaye ediyor? Neden çaresiz doktorları çocuk cesetlerinin ortasında ve ellerinde ölü bebeklerle basın toplantısı yapmak mecburiyetinde bırakan bir zalim yönetimi blok halinde sahipleniyor? Muhakkak, güncel siyasi ve iktisadi nedenleri vardır. Uluslararası ilişkiler uzmanları ve stratejistler günlerdir bu nedenlerin üzerinde duruyorlar. Fakat daha derin, daha tarihi sebepleri de olmalı bu gaddarlığın; zira mesele, sadece bugüne ve konjonktürel menfaatlere bakarak anlaşılamayacak kadar girift. Bugünlerde elimde İngiliz tarihçi Tony Judt’un (1948-2010), Savaş Sonrası* adlı devasa eseri var. Henüz baştan sona, bütünüyle bir okuma yapamadım; merak ettiğim konulara göre, kitabın sayfaları arasında gidip geliyorum. Kitabının son bölümü, Yahudi soykırımına karşı Avrupa devletlerinin gösterdiği siyasi tavırları ele alıyor. Judt’un satırları, bugünü anlamamızı sağlayacak bir altlık sunuyor, ya da en azından, ben öyle yorumluyorum. Kendisi de Orta Avrupa kökenli bir Yahudi aileden gelen Judt, merceği İkinci Dünya Savaşı ve ertesi gelişmelere tutar. Judt, bugün Yahudi Soykırımı’nı tanımanın Avrupa’ya giriş bileti niteliği kazandığını belirttir. Ancak bu, her zaman böyle olmamıştır.
‘FRANSA, FRANSIZLARINDIR’
Judt, hem savaşta hem de savaştan sonra Yahudilerin başlarına büyük felaketler geldiğini belirtir. Savaş sırasında 6 milyon Yahudi’nin ölüme yollandığı genellikle kabul edilir. Savaştan sonra ise Yahudiler iki türlü muameleye maruz kalırlar: Birincisi, evlerini-barklarını terk eden veya toplama kamplarından sağ çıkan Yahudilerin ülkelerine, evlerine dönmelerine hoş bir gözle bakılmamasıdır.
“Yıllardır süren Yahudi karşıtı propagandanın ardından dört bir yandaki yerel halk kendi çektikleri sözde kalan acılar için ‘Yahudileri’ suçlamakla kalmıyor, bir yandan da işlerine, eşyalarına ve oturdukları evlere kondukları insanların döndüğünü görünce gözden kaçmayacak bir rahatsızlık duyuyorlardı. 19 Nisan 1945 günü Paris’in 4. Mahallesi, ülke dışına çıkarılmış bir Yahudi’nin geri geldiğinde eskiden oturduğu (işgal edilmiş) dairesinde hak iddia etmeye çalışmasını protesto eden yüzlerce insanın gösterisine sahne olmuştu. Gösteri dağılmadan önce neredeyse ayaklanma boyutuna varmış, kalabalık avazı çıktığında ‘Fransa Fransızlarındır’ diye bağırmaya başlamıştı.” (s. 955)
Belçika’da Katolik partiler, “çoğunluğunun büyük olasılıkla karaborsacı olduğuna değinerek” Yahudilere tazminat verilmesine karşı çıkarlar. Hollanda’da geri dönen bir avuç Yahudi’ye nefret kusulur. Doğu Avrupa’da Yahudilerin çektikleri acılar da, tazminat almaları da gündeme gelmez. Fransa’da Yahudi karşıtı söylemler kanunen yasaklanır ama toplumda Yahudi karşıtı davranışlar sona ermez. Britanya’da bile meselenin kamuoyu önünde açıktan tartışılmasından imtina edilir. İkincisi, Avrupa devletlerinin bütün suçu Almanlara yıkarak kendilerini temize çekmeleridir. İsviçre, kendini hep “temiz vicdanlı” olarak sunar.
Hollanda’da hemen herkesin Almanlara karşı “direniş” gösterdiğini iddia eden bir tarih yazılır. Doğu Almanya, Nazizm’in sorumluluğunu Hitler’in Batı Alman varislerinin sırtına yükler. Komünist Polonya’da kimse Almanların Yahudilere yaptıklarını inkâr etmez ama Polonyalılar kendi savaş acılarını daha fazla önemserler. Almanların ise soykırımı yok sayacak, “hayır, olmadı” diyecek hali yoktur. İki yönlü mücadele ederler bu ‘sorun’ ile. Bir yandan, kendilerini Hitler’den uzaklaştırırlar, dünyaya Hitler’i günah keçisi olarak sunarlar ve böylelikle hem cezadan hem de ahlaki sorumluluktan yakayı sıyırmaya çalışırlar. Diğer yandan ise, bu konu elden geldiğince unutulmaya terk edilir. Almanya’nın ve Alman demokrasisinin sağlığı için unutulmasının daha doğru olduğu düşünüldüğünden Yahudi soykırımı kamusal alanda konuşulmaz, okullarda öğretilmez, ebeveynler çocuklarına geçmişten bahsetmez. Mesela Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında tarih dersleri Wilhelm İmparatorluğu ile noktalanır, Nazi dönemine geçilmez. 1950’de Almanya’yı ziyaret eden Hannah Arendt’in gözlemleri çarpıcıdır: “Nereye giderseniz gidin olup bitenlere yönelik hiçbir tepki olmadığı göze çarpıyor, ancak bunun yas tutmayı bilerek reddetmekten mi yoksa duygularını açığa vurma beceriksizliğinden mi kaynaklandığını söylemek zor.” (s. 961)
‘UTANCIN SUÇ ORTAĞI’
Judt, bu ruh halinin 1950’lerin sonlarından itibaren değişmeye başladığını ifade eder. 1962’de Federal Almanya’nın 10 eyaletinde, 1933-1945 yılları arasında yaşanan -Yahudilerin yok edilmesini de içeren- tarihin bütün okullarda zorunlu olarak öğretilmesine karar verilir. Yeni kuşağın Nazilerin gaddarlıklarını öğrenmesi lazımdır. Asıl dönüşüm ise 1970’li yılarda olur. 1967 Arap-İsrail Altı Gün Savaşı, Federal Almanya Başbakanı Willy Brandt’ın Varşova Gettosu’ndaki anıtta diz çökmesi, 1972 Münih Olimpiyatları’nda İsrailli atletlerin katledilmesi ve Alman televizyonunda soykırımı konu edinen bir dizi filmin yayınlanması, kamuoyunda ciddi bir ilgi ve hassasiyet oluşturur. Almanya’nın Yahudilere yaptıklarını açıktan kabullenmesi diğer Avrupa ülkelerini de etkiler. Her ülkede gizli kalmış gerçekleri ve Nazilerle kurulan işbirliklerini gün yüzüne çıkaran araştırmalar yapılır. Zamanla iktidarlar kendi ülkelerinin sorumluluğunu itiraf ederler. 1995’te Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, 50 yıllık bir tabuyu yıkar, Avrupalı Yahudilerin yok edilmesinde ülkesinin oynadığı rolü kabul eder. 2005’te Kudüs’te açılan Yahudi Soykırımı Müzesi’nde Fransa Başbakanı Raffarin şu ifadeyi kullanır: “Fransa zaman zaman bu utancın suç ortağıydı. Sonsuza dek altına girmiş olduğu bu borcu taşımaya mahkûmdur.” (s. 974)
20’nci yüzyılın sonu ve 21’inci yüzyılın başında Brüksel’den Stockholm’e kadar Avrupa’nın genelinde plaklar, anılar yayınlanır ve müzeler açılır. Böylece Yahudi Soykırımı, Avrupalı kimliğinin ve belleğinin merkezine oturur. “Bir grup Avrupalının Avrupa toprağının göbeğinde bir başka Avrupalı grubun her bir üyesini yok etme çabası hâlâ belleklerde tazeliğini korur.” (s. 954) Batı’nın sorgusuz sualsiz İsrail’in safını tutmasında, geçmişteki bu günahının büyük bir payı var sanırım. Holokost, Batı’nın sadece geçmişini değil bugününü de ipotek altına alıyor. Batı, boynunda taşıdığı soykırımın asli ve ferî faili olmanın utancını, maalesef, başka bir soykırıma el vermekle gidermeye ya da telafi etmeye çalışıyor. Kendi günahının bedelini Filistinlilere ödetirken, yeni ve affedilmez başka bir günahın sahibi oluyor. Velhasıl, dün de tarihin yanlış tarafındaydı Batı, bugün de.
* Tony Judt, Savaş Sonrası: 1945 Sonrası Avrupa Tarihi, Çeviri: Dilek Şendil, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2006.
27 Ekim 2023 Cuma
SÖZ VE KALEM
Söz ola beri gele
Aşağı bir bakın hele
Söz ağızdan çıkınca
Yazı gelmiş ne hale
Aldanmış nice kullar
Hakikat aleminde
Geçmezmiş para pullar
Yol gösteren çok imiş
Bilenler nereye gitmiş
Sahte olana varıp
Er kişiyi terk etmiş
Zanlarını PUT eden
Anlamaz ki her halden
Laf bazları bilemez
Mülkü mala meyleden
Puta tapan bir nesli
Uyarmış bir nefesli
Bulanlar dirilir
İhya eden kamili
26.10.2023
İsk.
25 Ekim 2023 Çarşamba
SİYASETİN DIŞINDA OLMASI GEREKEN KURUMLAR
Bilim, hukuk ve din kurumları, siyasal erkin dışında ve devlete bağlı olarak faaliyet göstermelidir. Buraları, ancak vicdanı hür, irfanı hür insanlar deruhte etmelidir. Bu kurumların başı, göğe değmelidir; siyasal iktidarın eteklerine değil. Bu kurumlar özgür bir şekilde vazifelerini yaptıkları takdirde toplum gelişir ve medenileşir. Bu kurumlar, siyasal erkin emrine boyun eğerse; toplum çürür, paçozlaşır, bayağılaşır. Çünkü siyaset, doğası gereği ihtiras-istismar içerir. Siyasetin, fazla önemsenerek ve genişletilerek her şeye sirayet etmesi, toplumun dengesini bozar. Medeni bir toplumda siyaset, -kurumsal ve kültürel yapılar yerli yerine oturmuş olacağı için- sınırlı bir etki ve uğraş alanıdır. Herkes, her gün siyaset yapmaz, siyaset konuşmaz. Siyaset, en itibarlı ve kişisel-zümresel çıkar temin eden bir iş-uğraş değildir. Bu, bir tür hastalık semptomudur
İÇ SİYASET
İç-siyaset, toplumun iç
güvenliğini/barışını sağlamak ve adaleti tesis etmektir. İç siyaseti kurnazlık,
kumpas, yalan-dolan, takiyye… olarak yapmak şeytanlıktır. Siyaset, Demokratik
toplumlarda halkın rızası/oyu/onayı alınarak yapılır. Siyasi kadro ve
Bürokrasi, görevlerini Anayasal çerçevede icra ederler. Kuvvetler ayrılığı
(Yasama-Yürütme-Yargı) esastır. Devlet, ortak akıl ve oydaşma ile oluşturulmuş
kurum ve kurallar ile yönetilir. Devletin şeffaf ve denetlenebilir olması
asıldır. Kimse, kendine kanun ile verilmiş yetkinin dışında bir güç vehmedemez;
iş ve icrada bulunamaz. Kitabına uyduramaz, Hile-i şeriyye yapamaz. Olağan üstü
dönemler için öngörülen Kanun/Hukuk hükmünde “Kararname” çıkarma yetkisi, su-i
istimal edilemez.
HUKUKU NE BOZAR?
“Ahmakça bir açgözlülük ve sahte
bir hayırseverlik, hukukun bozulmasının sebebidir.” Tarihin açıkça
kanıtladığı gibi, ne din ne de ahlak, tek başlarına bu bozulma eğilimini
durdurabilmişlerdir.” “Hukukun temel amacı, kolektif gücün, soygunu
çalışmaya tercih ettiren beşerî eğilimi (içgüdü) durdurmak için
kullanılmasıdır. Bütün hukuki tedbirler, mülkiyeti korumalı; yağmayı ise
cezalandırmalıdır. Ne var ki, kanunlar, bir insan veya insan gurubunun
eseridir. Hukuk, müeyyidesiz ve güç kullanılmaksızın hayata
geçirilemeyeceğinden dolayı; gerekli gücü temin etme görevi de kanunları yapan
iradeye bırakılacaktır. İşte bu olgunun, insanoğlunun kalbinde ezelden beri var
olan ihtiyaçlarını en az çaba (emek-çalışma) ile karşılama eğilimi ile bir
araya gelmesi, hukukun evrensel bozulma sürecinin temel nedenidir.”
HUKUK/HAKK
Hukuk, Hakk’ın çoğulu olarak pür
ahlaki-doğru/pozitif bir kavramdır. Hakk, Allah’ın isim ve sıfatıdır. Kanun,
hak olabileceği gibi; batıl da olabilir. Yasa/kanun, hakkaniyete-ahlaka,
vicdana, adalete dayanıyorsa, bunları ihkak ediyorsa, Hukuktur; etmiyorsa
zulümdür. Hukuk, Yeryüzündeki “Tanrılık”tır. Allah’ın “Rabb”lık sıfatının
tecellisidir: “Peygamberler, halka: “Kitabı öğrenenler ve onu detaylıca
çalışanlar olarak Rabbaniler olun” derler.” (3/79). Hukukun kategorik olarak
“Melekî” olması da, meleklerin Allah’ın emrinde olup insanlar için hep hayırhah
ve doğru-ahlaki işler yapmalarındandır. Hukukun vicdandan/ahlaktan ayrıldığı
nokta, yasa/kanun halinde ifade edilmesi; ilgili herkesi bağlaması ve zorlayıcı
olmasıdır. Hukukun arkasında zorlayıcı bir güç/şiddet kullanıcı olarak kendi de
ahlak ve hukuk ile sınırlanmış “Devlet” vardır. Devletin meşruiyeti, herkesin
güvenliğini ve maslahatını temin etmeye çalışan tüzel bir kişilik olmasıdır.
Hakkaniyete dayanan kanun/yasa yapmaktan daha önemlisi, yasayı uygulayanların
ve ona muhatap olanların hukuka uymaları, ona boyun eğmeleridir. Yasa/kanun,
adil-hakkaniyetli olmayabilir veya zamanla bu işlevini yitirip değiştirilmesi
gerekebilir. Ancak, meşru prosedürlerle o yasa değiştirilinceye kadar ona
uymak, herkesin üzerinde konsensüs sağladığı bir hukuk/hakkaniyet ilkesidir. Bu
yapılmadığı takdirde, o zaman anarşi, kaos ve mafyalaşma başlar.
24 Ekim 2023 Salı
23 Ekim 2023 Pazartesi
METLİ DEDE ZİKİR MECLİSİ
22 Ekim 2023 Pazar
ÖMER HAYYAM'IN HAKİKATI
Feridüddin Attar hazretleri , Ömer hayyam hakkında şunları söyler:"Bütün ruhların kendisinegöründüğü , kalp gözü açık ünlü biri var idi.Bir an bir kabrin başına varsaydı, o kabirde olup biteni görürdü.Büyük biri onun aklını denemek istedi; onu Ömer hayyam'ın mezarına götürdü.Ona " Bu toprakta neyi görmektesin ,Ey kalp gözü açık temiz kişi , beni haberdar et". dedi.O değerli adam şöyle cevap verdi:" Bu olgunlaşmamış bir adamdır; Yöneldiği dergahta bilgiçlik tasladı; Şimdi cehaletini apaçık görünce , ruhu sıkıntıdan ter dökmektedir"
21 Ekim 2023 Cumartesi
RUH
Gazzali, Ruh hususunda şöyle der:
Ruh, suyun bardakta yer aldığı gibi , bedene geçen bir cisim değildir; yahut ruh , bilginin, alimin zihnine girdiği gibi, kalp ve beyine giren bir belirti de değildir.Ancak, şu söylenebilir: Ruh kendisini, yaratıcısını ve akla uygun olanı(makulatı) kavrayan ve akıl sahiplerinin ittifakıyla parçalanmayı ve bölünmeyi kabullenmeyen bir tözdür."
ÖMER HAYYAM
Ömer Hayyam rubailerinde Allah (c.c) olarak , sırf iyilik olan ve kendisinden kötülük çıkmayan bir Allah' a inanır:
"Cezalandıracağım seni "dedin/ Bu sözden asla artmadı korkum benim./ Senin olduğun yerde ceza olmaz;/Var mı bir yer , senin olmadığın"
Ben isyankar kul, senin bağışlaman hani? / Kalbim kapkara, senin nurun hani?/ Eğer cenneti bize amelle vereceksen/ bu satış olur, senin cömertliğin hani?
"Dünyada günah işlemeyen kim var, söyle/Günah işlemeyen kimse nasıl yaşadı, söyle / Kötülüğüme Sen de kötü ceza verirsen ;/ O halde aramızdaki fark nedir, söyle"
"Tanrım, seni ispatlamaya gücüm var mı? / Sana yalvarmaktan başka düşüncem var mı? / Ben seni, gerektiği gibi , nasıl bilebilirim?/ Senden başka seni bilen var mı?
20 Ekim 2023 Cuma
19 Ekim 2023 Perşembe
METLİ DEDENİN SES KAYDI
Metli Dede'nin ses kaydı.
https://www.youtube.com/watch?v=p-zFPQljJlE&t=12s
18 Ekim 2023 Çarşamba
METLİ DEDE'NİN SES KAYDI
Metli Dede bloğuna ve youtube'a Metli Dede'nin ses kaydını , bu bloğun oluşmasında emeği geçen NURCİHAN hanım kaydını yapacaktır.Hazretin bu ses kaydı, muhtemelen 1960 lı yıllarda makaralı teyp ile Bugün Ankara'da yaşan ,Metli Sultan'dan yetişen Hidayet Amca'dan temin edilmiştir.Kendisine uzun ömür ve sıhhat diler, sesi bizlere ulaştıran Hidayet amcanın halifesi Mehmet Yıldırım kardeşimize teşekkür ederiz
****
YETENEK AVCIMIZLA TANIŞIYORUZ çok ilginç bir durum oldu..beni yazı yazma kabiliyetimin açılış izni için evvel zamanımca nedenini bilmediğim konya da meftun MEHMET FİKRİ METLİ DEDE YE SELAMLA YOLLANIŞ TARİHİM 2007 den beri çok sene geçmiş..onun ismini ve evinde 3 metrekarelik bir oda dolaba insanlardan dilediklerini sokup çıkarttınca bunlardan kayıtlı 700 e yakın kişinin irticalen şiir okuduğunu ve yazdığı,daha çok gazeteci tarzı kişi çıktığını söylemişlerdi..ben irticalen şiir okuyanına şahit oldum..hiç kesintisiz çooook uzun bir şiiri okuyan yaşlı hanımın metli dededen icazetli olduğunu hissetmiştim ve gerçekten de şiirin sonunda onun adını anmıştı o kişi...
metli yeni devremizde sesi ile de hayatımıza girmiş oldu..emeği geçen herkese teşekkürler..metli dede hz ni ilk internette yazan ve dağılmış öğrencilerini birbirlerine bağlamaya vesile olan kişi kabul edildiğimden ,bu güzel ses kaydınıda yine sanala ilk benim kaydetmemi istediler..bende bu güzel lütufa şükranla yeniden merhaba diyorum..
metli dede nin kerameti KİŞİLERDEKİ ESMA KABİLİYETLERİNİ AÇIĞA ÇIKARTMASI İÇİN İZİNLİ OLMASI ....İNANIYORUM Kİ, KÜREVİLERİN KABİLİYETLERİ İÇİNDE DEVREYE GİRECEKTİR Kİ BÖYLE BİR UYANIŞ VE ARAMIZA BU ZAMANA UYGUN YENİDEN DÖNÜŞ VUKU BULDU..
kendi ruhunu ruhumla selamlıyorum..
nur cihan
17 Ekim 2023 Salı
ya kahhar israil =abd









16 Ekim 2023 Pazartesi
İSRAİL adının HZ YAKUB'A ,""TANRI İLE GÜREŞİP, TANRIYI YENEN"" ANLAMINDA VERİLDİĞİNİ DUYMUŞ MUYDUNUZ ?





kısaca bu iki halk hem kardeştir, hemde eş ve ölesiye birbirlerinden nefret edip ayrılamamaları da habil kabil davasındandır..filistin topraklarındaki orjinal sami-kenan yahudi halkı gariban ve bizim fatih çarşamba halkı şeriatı ile eşdeştir.. zaten istanbul çarşambaya gidin ,kırmızı rum okulu ve patrikhane ve yahudi balatı gezin ;""aha !!dersiniz, burası türkiyedeki KUDÜS aynı"" ....ve filistinli kenanlarsa, bizim kendilerine ermeni-yahudi -kürdi diyen halkımızla huy ve kindarlıkta ve kendilerini abd-israil e kullandırtıp ilkel kalmada eşdir..zaten genetik yapılarına bakın ermenistan azerisi-rum-gürcü vs o ırksal kişilerin kemik yapıları kıl tüy aynı halktır.... orada egemen olan ve bu savaşı bu hale getiren israil siyonizmi denen kimliklerse rusyanın BU İSRAİL DEVLETİNİN KURULUŞU İÇİN MAŞASI OLAN HİTLER İN kullanılarak ortaya çıkartılan ,""hazar denizi türk yahudileri siyasetidir"""..ve bu adamların dini dinsizliktir..masondurlar ve masonların peygamberi ve tanrısı da HİRAM ABİF USTADIR VE KENDİSİDE BİR FİLİSTİNLİDİR..TANRILARI EL DİR..
