Hukuk, Hakk’ın çoğulu olarak pür
ahlaki-doğru/pozitif bir kavramdır. Hakk, Allah’ın isim ve sıfatıdır. Kanun,
hak olabileceği gibi; batıl da olabilir. Yasa/kanun, hakkaniyete-ahlaka,
vicdana, adalete dayanıyorsa, bunları ihkak ediyorsa, Hukuktur; etmiyorsa
zulümdür. Hukuk, Yeryüzündeki “Tanrılık”tır. Allah’ın “Rabb”lık sıfatının
tecellisidir: “Peygamberler, halka: “Kitabı öğrenenler ve onu detaylıca
çalışanlar olarak Rabbaniler olun” derler.” (3/79). Hukukun kategorik olarak
“Melekî” olması da, meleklerin Allah’ın emrinde olup insanlar için hep hayırhah
ve doğru-ahlaki işler yapmalarındandır. Hukukun vicdandan/ahlaktan ayrıldığı
nokta, yasa/kanun halinde ifade edilmesi; ilgili herkesi bağlaması ve zorlayıcı
olmasıdır. Hukukun arkasında zorlayıcı bir güç/şiddet kullanıcı olarak kendi de
ahlak ve hukuk ile sınırlanmış “Devlet” vardır. Devletin meşruiyeti, herkesin
güvenliğini ve maslahatını temin etmeye çalışan tüzel bir kişilik olmasıdır.
Hakkaniyete dayanan kanun/yasa yapmaktan daha önemlisi, yasayı uygulayanların
ve ona muhatap olanların hukuka uymaları, ona boyun eğmeleridir. Yasa/kanun,
adil-hakkaniyetli olmayabilir veya zamanla bu işlevini yitirip değiştirilmesi
gerekebilir. Ancak, meşru prosedürlerle o yasa değiştirilinceye kadar ona
uymak, herkesin üzerinde konsensüs sağladığı bir hukuk/hakkaniyet ilkesidir. Bu
yapılmadığı takdirde, o zaman anarşi, kaos ve mafyalaşma başlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder