31 Ağustos 2024 Cumartesi

İbn Arabî | Mahmud Erol KıIıç | Tasavvuf101

ALLAHIN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRİRKEN DİĞER EMİRLERİ ÇİĞNEMEK

 Enfal suresi 60 ncı ayetinde buyprulur:"Allah7ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve sizin bilmeyip de Allah'ın bildiği diğer düşmanları korkutupcaydırabilmeniz için elinizden geldiğince güç kuvvet, savaş atları(savaş araçları,tank,top,uçak ve her türlü savaş malzemesi) hazırlayın".

Ayette ifade buyrulan bir EMİR dir.

Bu emir nasıl yerine getirilir.)Şüphesiz aklımıza en önce  Para gelir. Parayı bulursak, bir başka ülke ve ülkelerden bu malzemeleri satın alıp yığınak yapabiliriz. o zaman parayı hemen bulmak gerek.Nasıl buluruz? Ülkenin kaynaklarını yabancılara satarak mı? Ülke bütçesine göz dikip ihaleleri yandaş insanlara verip onların ihale bedellerinden komisyon alarak mı?

Ama ayet "Hazırlayın" diyor..Hazırlamak bir çabanın, fiilin,çalışmanın  ifadesidir.Türk insanı aptal değildir.Batının zeki insanlarının üstünde bir zekaya sahiptir.Üstelik bir ahiret inancına sahiptir ki ruhu da devreye girer.Tarih boyunca yapılan keşif ve icatlara baktığımızda müslümanların çoğunlukta olduğu gözükür.Bu nedenle "hazırlık" için öncelikle insanın temelinden başlamak gerekmez mi? Helal lokmadan helal düşünce doğar,helal düşünceden olumlu sonuçlar doğar.Gemilerini karadan yürüten Fatih Sultan Mehmet'e bu fikir nereden gelmiştir. "Hazırlayın" emrinin içinde taklitçilik, hazır satın alma yoktur.Kendimiz üreteceğiz.Kıtalararası nükleer füzelere sahip Kominist Kuzey Kore,Türk insanından daha mı kabiliyetlidir?

Her tür malzememiz var ama yemek pişirecek ustamız yok..

HAYVANA YAPILAN EZİYET

 Bektaşi Veysel Baba nakletti.Beli iki büklüm bir Mecid amcımız var idi.Birisi sordu "Amca sen çubuk gibi birisi idin belin niye böyle bükül ? .Mecid amca  dertlendi. üzüntülü bir şekilde hikayesini anlattı.İskenderun Tren istasyonu yapılırken biz Hassa'dan iskenderun'a geldik.Bir katır satın aldım.Katır sırtında taş taşımaktayız.Taş sayısı ve ağırlığınca pada alıyoruz.Ben insafsızlık yaptım o katırın sırtına biraz daha fazla para akazanayım diye fazla yük yükledim.Üç ay sonra belim büküldü ve öylece kaldım.Katıra gösterdiğim merhametsizlik beni böyle duruma getirdi..

KASİDE-İ BÜRDE'NİN HİKAYESİ

 İmam Busiri miladi 1211-1296 yıllarında Mısırda yaşamıştır.Hz.Peygamber için yazdığı kasideler içinde Kaside-i Bürde 161 beyittir.Kuzey Afrikalı ve Şazeli tarikatına mensup olan Busiri hayatının sonlarına doğru felç olmuştur.Bir akşam elini açıp canü gönülden Allah7a niyaz eder ve hastalığına şifa vermesi için yalvarır.O gece rüyasında Hz.Peygamberi görür.Resulü Ekrem ondan kendisi için yazdığı kasideyi okumasını ister.Busiri :"Ya Resulullah ben sizin için birçok kaside yazdım, hangisini istersiniz?"  der.Hz.Peygamber kasidenin ilk beytini söyler.Bunun üzerinre Busiri kasideyi okumaya başlar.Efendimiz sonuna kadar dinler.Bitince de hırkasını(Bürde) çıkarıp şairin üstüneörter ve eliyle felçli kısmı sıvazlar.Busiri uyanınca , vücudunda felçden eser kalmadığını görür.Bu kaside daha sonra "Kaside-i Bürde" adıyla meşhur olur.

26 Ağustos 2024 Pazartesi

AKSARAY EVLİYALARINA

 Memleket Hasreti

Nice âlim evliya yetiştiren bu şehrin

Cezb eden her varında bir heykel gibi durdum

Durduğum her bir durak gözüme geldi zerrin

Zergerân gevher sunar ben kelimât kondurdum


Cami-i kebîr ile başladım muhabbete

Azm-i Millî’de nagâh efsunlu gibi durdum

Duydum ki başlamıştı Cemâleddîn sohbete

Zinciriyye’de bir dem Fenârî’yle oturdum


Ordan çıkınca vardım yanındaki hamama

Suyu ısıtmak için külhânî gibi durdum

Odun atmadım diye inanmayın zemmama

Gönül ateşi ile kaynatıp da coşturdum


Sonra çıktım dışarı nehr-i kebire doğru

Debbağlar köprüsünde bir debbağ gibi durdum

Biteyazan suyunda tabaklayıp ruhumu

Nehri gerisin geri gözyaşımla doldurdum


Vilâyet konağını, Orta köprüyü geçip

Başköprü’de Şeyh Hasan Rızâyî gibi durdum

Tîrpazar mescidini, medresesini seçip

Hamamının önünde zamanımı dondurdum


Dondurdum çünkü korkum var benim ol mahalde

Âh Eğri Minare’de püştîban gibi durdum

Bir avaz bir niyazla direndim ben de hem de

“Ya Hayy!” dedim zamanı zaman içre ondurdum


Karışmıştı zamanım birdi yarın, bugün, dün

Hallac’ın makâmında hercümerç gibi durdum

Mıhlacıyla yayının arasındayken yün yün

“Ene’l-hak” diye diye sırrımı konuşturdum


Ordan çıkınca vardım Hakîkî hankâhına

Onu mutaf belleyen şuarâ gibi durdum

Bir lehle ile girdim azizin bargâhına

Bezlesini söyleyip diz kırıp edep durdum


Bayrâm-ı Hakîkî’ye meylettim temcidinde

Tahtnişinin yanında hâknişin gibi durdum

Türlü hediye verdi mübarek mescidinde

Hamd olsun letâifi şol heybeme koydurdum


Heybemin nakışları bir çulha elindendir

Çulhanın tezgâhında ben ki suf gibi durdum

Çulhanın ismi nedir acep ol kimlerdendir

Derken can ü gönlüme Fergânî’yi duyurdum


Sonra çıktım oradan şehirde yer tükenmez

Çipkilik’e meylettim rindâne gibi durdum

Çevirdi yoldan beni aldı Emîr Terlemez

Bezminde Ekmeleddîn Baba ile oturdum


Ordan döndüm geriye Mescid-i Leylâ için

Ol binanın yanında Buhârî gibi durdum

Başçeşme akıyordu, ünledim; için, için

Feriştah mescidinde su için şükre durdum


Bayram Baba yanından selam verdim geçmişe

Ol cennetten vadide bir nokta gibi durdum

Bedr Muhtâr dua etti elinden su içmişe

Karnımı zemzem ile kana kana doyurdum


Geride Hasan dağı kucak açmış bakıyor

Kapıldım cezbesine pervane gibi durdum

Beride Kızıl tepe ciğerimi yakıyor

Bağrında erenlerle halvette zikre durdum


Biri Hırkalı Sultan, biri Cavlâkî Baba

On binlerce ervâhın indinde gibi durdum

Biri Kuddûsi oğlu, biri de Hamza Baba

Ve Hamîd-i Velî’yle Hızırlık’ta oturdum


Ordan çıktım tepeye Kılıçarslan tahtına

Seyrettim Aksaray’ı ol Sultân gibi durdum

Sultan’ın gözleriyle baktım şehrin bahtına

Sonra methiyesini ulemâya sordurdum


Ol an beliriverdi Kazvînî ve Şirâzî

Huzurlarında hemen saraydâr gibi durdum

İsfahân, Nîşâbur ve Gence’ye denk arazi

Diyen ol burhânlara yekta bir sofra kurdum


Sofrada Molla Cami, Şeyhî ve Has Halvetî

Belirdi birden bire Meftûnî gibi durdum

Onlar ise Bağdat’a eş tuttular bu beyti

“Burc-ı evliyâ” denen şehri hürmete durdum


Nakış nakış işlendim renk renk boyandım ben de

İlmek ilmek dokunan halılar gibi durdum

Kandil lambası gibi yandım seyir yerinde

Ruhları bu zamakta manzûmumla doyurdum


Solumda Hasan dağı, sağım cennet vadisi

Aksaray’ım karşımda kucaklar gibi durdum

Sırtımı yasladığım Aksaray’ın bânisi

Tapusunda edeple el-pençe divan durdum


Saymakla tükenmiyor bu şehrin nûr paresi

Piri Mehmed, Pir Ali, Zenbilli gibi durdum

Said’i ve Yûnus’u, Şücâ’sı, Hüdâyî’si

Yedi, yirmi dört, yetmiş binleri konuşturdum


Azîzî adım adım gezdin cennet şehrini

Yûsuf’unu bekleyen ol Yâkup gibi durdun

Bir hayal bile olsa giderdin özlemini

Memleket hasretini bak âleme duyurdun.


             Ahmet Kuşsan

HAYVANATA OLAN ŞEFKAT ÖRNEKLERİ

 Ahmet er Rifai hazretleri hayvanata karşı çok şefkatli idi.Şeyh Mikdam(k.s) şöyle anlatır:" Bir gün sabah namazı vaktinde Hz.Pir'in evinden çıkmasını bekliyorduk.Elleri uzanmış vaziyette ve kendileri hareketsiz idiler.Sebebini anlamak için yaklaştık , gördük ki; ellerinin üzerinde bir sivrisinek Hz.Pir'in kanını emiyordu.Bunun için oturduklarını anladık, sineği kaçırdık.Hz.Pir bu yüzden canı sıkıldı ve öfkelendi:"Cenab-ı Hakk sizi affetsin.Cenab-ı Hakk onun rızkını bizim vücudumuzdan nasıp etmişti, siz bu rızka engel oldunuz".

Hz.Pir bir gece mutafağa girer ; orada köpeklerin ekmek sepetinden ekmek alıp yemekle meşgul olduklarını aynı zamanda birbirleriyle çekiştiklerini görür ve şöyle der:" Ey mübarekler, yiyiniz, susunuz ve hırlaşmayınız.Sizin bu gürültünüzü birisi işitirse , korkarım ki bu nimetten sizi alıkoyar"

23 Ağustos 2024 Cuma

Mazhar Alanson - Muzaffer Ozak (ks) Tanışması

KEMAL KILIÇDAROĞLU,

 

CHP 7’nci Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, devleti adaletle yönetmenin önemine vurgu yapıyor. Kamu Özel Sektör İşbirliği Modeli’yle yürütülen projeleri işaret ederek “KÖİ modeli, bu haliyle Türkiye’de kamu kaynaklarının belli kesimlere aktarılmasında bir araç haline gelmiştir” uyarısında bulunuyor.

Sevgili dostlarım; devlet adaletle yönetilmezse, ahlaksızlık kurumsallaşır. 

İnsanlık tarihi bir anlamda, toplumun oluşturduğu ahlaki temeller üzerinde adaleti arama tarihidir. Bunun içindir ki adaleti sağlamanın güvencesi olarak hukuk normları oluşturulmuştur. Bu bağlamda sürekli gelişen demokrasi anlayışı, ahlaki değerleri büyütür ve oluşan hukuk normlarıyla kökleşir. 

Devleti yönetmek için iktidar olanların ahlaktan ve adaletten sapmamaları için başta Anayasa olmak üzere –imzalanan uluslararası sözleşmeler de dahil -oluşturulan hukuk normları hiyerarşisine uymak zorundadırlar. Bu zorunluluk sadece yazılı bir metin olarak ifade edilmemiştir. Ülkeyi yönetecek kişinin ayrıca Anayasaya uyacağına halkın önünde “namusu ve şerefi üzerine” yemin etmesi de gerekmektedir. Bu yemini etmeden kişinin göreve başlaması mümkün değildir.

 

DEVLETİN AMAÇ VE GÖREVİ… 

İktidar sahipleri yönetecekleri devletin temel amaç ve görevlerini bilmek ve gereğini de yapmak zorundadırlar. Bu bağlamda isterseniz önce Anayasamıza bakalım. Anayasanın 5. maddesi devletin temel amaç ve görevlerini tanımlar. Anayasaya göre; kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayan, siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak devletin temel amaç ve görevi olarak tanımlanmıştır. Demek ki neymiş? İktidar sahipleri alacakları her kararda toplumsal çıkarı gözetecek, adalet ilkeleriyle bağdaşmayan hiçbir kararın altına imza atmayacak ve ayrıca kendilerinden önce adalete aykırı uygulamalar varsa, bu uygulamaları da kaldıracaklardır.

 

DEVLETİ SOYULACAK ORGANA DÖNÜŞTÜRMEK…

Biliyorum, bazı okurlarımız ara başlığı okuyup diyecekler ki, “devletin anayasal kurumları var. Yasama, yargı ve yürütmeyi esas alan güçler ayrılığı ilkesi var. Yine Anayasada “hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz” hükmü var. Kamu harcamalarını TBMM adına denetleyen Sayıştay var. Buna benzer pek çok yasal düzenlemeler var, dolayısıyla devleti soyulacak organa hiç kimse dönüştüremez…” Üzülerek ifade edeyim ki bugün Ak (!) Parti iktidarı, 22 yıllık yönetiminde Türkiye’yi soyulacak bir organa dönüştürmüştür.

 

Bu soygunun en acımasızı “kur korumalı mevduat” uygulamasıydı. Tam bir “ekonomik soykırım” uygulaması… Bir önceki yazımda bu konuyu işlemeye çalışmıştım. (Ahlaksızlığın Kurumsallaştırılması – 5, Cumhuriyet - 03 Temmuz 2024) Bu yazımızın konusu ise bir başka soygun alanı… Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) Projeleri ve bu projelere dayanılarak soyulan devlet…

 

KAÇ KÖİ PROJESİ VAR?

Türkiye’de Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projeleri uygulaması kapsamında 2003 sonrasında toplam 198 proje hayata geçirilmek üzere imzalanmıştır. 1986’dan 2002’ye kadar imzalanan projelerle ise toplam sayı 270’i bulmaktadır.

 

Model farklılığına göre KÖİ sözleşmelerinin dağılımı ise şöyledir:

 

1. Yap-İşlet-Devret (YİD; 127 adet),

2. İşletme Hakkı Devri (İHD, 120 adet),

3. Yap-Kirala-Devret (YKD, 18 adet) ve

4. Yap-İşlet (Yİ, 5 adet) adı altında farklı modeller kullanılarak uygulamaya konmuştur.

 

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı (CSBB) KÖİ sözleşmelerinin tutarını kullanılan modele göre farklı şekillerde kayıt altına almaktadır. İHD modelinde “işletme hakkı devir bedeli” dikkate alınırken; YİD, YKD, Yİ gibi modellerde ise “toplam yatırım tutarı” dikkate alınmaktadır. Bu çerçevede İHD, YİD, YKD ve Yİ gibi farklı KÖİ modellerinin toplam sözleşme büyüklüğü 205 milyar doları bulmuştur. Evet, 205 milyar dolarlık bir büyüklükten söz ediyoruz… Zaman içinde artan farklı KÖİ modellerinden de anlaşılacağı üzere Saray iktidarı soygun düzeni için firmasına göre model geliştirmeye özen göstermiştir.

 

NİÇİN KÖİ YATIRIMI?

Devleti soyulacak organa dönüştürmek istiyorsanız, yapacağınız işin denetim dışında kalmasını sağlayacaksınız. Saray iktidarı da bunu yapıyor. İşi Saray’dan alanlar kamu denetiminin dışında, hesap vermeksizin dilediklerince devlete fatura kesebiliyorlar… Ben bunlara “5’li çeteler” diyordum… 5’li çetelerin KÖİ yatırımlarını tercih etmelerinin temel nedenleri şunlardır.

 

1. KÖİ projeleri 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamında yapılmamaktadır. Daha doğrusu KÖİ’de bizim anladığımız anlamda bir ihale yoktur. Belirleyici tek organ BOP Eşbaşkanlığı yapan Saray, yani Erdoğan’dır.

 

2. Şirketlerin görevlendirilmesiyle, yetkili komisyonların seçimi, çalışma usul ve esasları ile değerlendirme kriterleri konusunda bir düzenleme bulunmamaktadır. Gerek de duyulmamıştır. Çünkü 5’li çetenin talepleri ve bu taleplere dayanak gerekçeler 5’li çete tarafından hazırlanmaktadır.

 

3. Bu projelerde görevlendirmelerin neredeyse tamamı aynı şirketlere dönüşümlü olarak verilmektedir. Yani kimin, kimden sonra hangi işi alacağı bilinmektedir. Dolayısıyla bu işin aktörleri arasında asla bir rekabet söz konusu değildir.

 

4. İmzalanan sözleşmeler ise ticari sır gerekçesiyle kamuoyu ile paylaşılmamaktadır. Çünkü devletin nasıl soyulduğunu kimse bilmemelidir. Soyguncuların hep maskeli olduğunu hepimiz biliriz.

 

5. Sözleşmelerde sıklıkla ve ihaleyi fesada uğratacak şekilde değişikliklere gidilmektedir. Bu değişiklikler de şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmamaktadır. Doğrudur. Çünkü hiç kimse “ben devleti şöyle soyacağım” diye açıklama yapamaz.

 

6. Bu projeler kapsamında kamu ve özel sektör arasında dengeli bir risk paylaşımı yapılmamaktadır. Görevlendirmeler “kârlar özel, zarar kamusal” mantığıyla gerçekleştirilmektedir. Bu zaten soygunun ana mantığı… KÖİ Projesi alıp da zarar eden bir şirket var mı? Biz boşuna mı 5’li çeteler diyoruz. Dolayısıyla kamunun üstlendiği riskler kurum ve proje bazında önemli farklılıklar göstermektedir. Bu da soygunun doğası gereğidir.

 

7. Finansman şartları, Hazine gibi bu alanda teknik yeterliliği olan bir kurum tarafından değil, projeyi uygulayan kurumlarca belirlenmektedir. Bu da soygun anlayışının bir gereğidir. Çünkü Hazinedeki liyakatli bürokratlar – yurtseverler, bu soyguna asla izin vermezler.

 

8. Ancak Hazine’nin görüşüne başvurulmayan projelerin “kredi garantileri” ise yine Hazine’nin omuzuna yüklenmektedir. Nitekim mevcut veriler çerçevesinde (2022 sonu itibariyle), Hazine’nin bu projeler nedeniyle “borç üstlenim taahhüdü” 14 milyar dolar civarındadır. Düşünün, yabancılar da bu soygunu biliyor, ancak kredilerin geri ödenmesinde soygunculara güvenmiyorlar. Yabancılara güvenceyi de soyulan devletin hazinesi veriyor.

 

9. Daha acı olanı ise önemli tutarlara ulaşan bu harcama kalemleri bütçenin ve dolayısıyla TBMM denetiminin dışında tutulmuştur. Bugünkü Parlamentonun ne denli işlevsizleştirildiğini anlatacak bundan daha güzel bir örnek bulamazsınız. Ak(!) Parti ve MHP Milletvekilleri gelecekte çocuklarının yüzüne nasıl bakacaklar? TBMM’ye bu yapılanları acaba nasıl açıklayacaklar?

 

PEKİ, ERDOĞAN NE DİYORDU?

25 Mart 2016 - “Devletin kasasından, kesesinden 1 kuruş çıkmadan yapılmış olan projedir. Bizim cebimizden para çıkmıyor. Bizim cebimizden 1 kuruş çıkmıyor.”

 

18 Mart 2018 - “Bunu bildiğiniz gibi yap-işlet-devret anlayışıyla yapıyoruz. Burada cebimizden para çıkmayacak.”

 

21 Şubat 2018 – “Çıkmış diyor ki ‘nerede bunun kaynağı’ diyor. Ya kaynağı ne yapacaksın ya? Cebimizden bir kuruş çıkmadan biz bu yatırımı yaptırıyoruz.” (11. Kalkınma Planı Tanıtım Toplantısında yapılan açıklama)

 

5 Kasım 2021 - “Bizim cebimizden 1 kuruş çıkmaz. Ben ekonomistim. Bay Kemal’in kafası bu işlere basmaz. Anlamaz bu işlerden”

 

Kuşkusuz BOP Eşbaşkanı Erdoğan doğru bir şey söylüyor. “Bay Kemal bu işlerden anlamaz.” Çünkü Bay Kemal ahlak sahibidir. Devleti soyma kültürüne asla sahip değildir…

 

KUZU KURDA TESLİM

BOP Eşbaşkanı bir ara “devleti şirket gibi yönetmeyi başarırsak netice alırız” demişti. Meğerse bunu derken devleti beşli çetelerin şirketleri adına yönetmeyi kast ediyormuş. Devleti yöneten AK(!) Parti kadrolarıyla bu şirketler arasındaki “duygusal” bağları artık Mısır’daki sağır sultan bile duydu. İşte en son eski Ulaştırma Bakanı’nın durumu. Bu zat Karayolları Genel Müdürlüğü ve Danıştay üyeliğinin ardından emekli olup Kuzey Marmara Otoyolu Projesini yürüten şirkete CEO yapılıyor. Ardından sarayın görevlendirmesiyle CEO’luktan Ulaştırma Bakanlığına atanıyor. Bakanlığı zarfında daha önce CEO’su olduğu Otoyolu Projesini işleten şirket lehine sözleşme tadillerine gidiyor. Yetmiyor bu şirketin milyarlarca dolar kredi borcu için Hazine’yi kefil yapıyor. Yani önceden CEO’su olduğu şirket lehine kamuyu milyarlarca dolar ilave yükün altına sokuyor. Bakanlıktan alındıktan sonra ise bu şirkete milyonluk maaşla yeniden CEO olarak geri dönüyor. Kuzunun kurda teslim edildiği böylesine yoz bir düzen dünyanın hiçbir yerinde olamaz. Ama bu yozlaşmış saray rejiminde olabiliyor.

 

SONUÇ

Esasen bir yatırım tedarik yöntemi olan KÖİ modeli, ne yazık ki bu haliyle Türkiye’de kamu kaynaklarının belli kesimlere aktarılmasında bir araç haline gelmiştir. Nitekim bütçeye tek kuruş yükü olmayacak denen bu projelere 2016’dan bu yana (2024 Mayıs itibariyle), başta karayolu ve sağlık sektörlerinde verilen garantileri karşılamak üzere, bütçeden yapılan ödemeler 15,8 milyar doları bulmuştur.

 

Kütahya Zafer Havalimanı gibi kullanılmayan havalimanlarının garanti yükleri ise bu rakamlara dahil değildir. Kullanılmayan havalimanlarında, 2016-2023 döneminde, garanti altı yolcu gerçekleşmeleri nedeniyle DHMİ kasasından çıkan kamu kaynağı ise 1,1 milyar doları bulmaktadır.

 

Mevcut KÖİ projeleri nedeniyle önümüzdeki yıllarda da kamu mali dengelerine ciddi yükler bineceği anlaşılmaktadır. Nitekim TEPAV tarafından yapılan gelir garantilerine ilişkin projeksiyonlar, bu projeler nedeniyle 2024-2045 döneminde kamunun sırtına binecek kümülatif yükün 130 milyar doları aşacağını göstermektedir.1

 

İşte ben tüm bu yaşananlara “ahlaksızlığın kurumsallaşması” diyorum. Bu ahlaksızlığa sebep olanların kim olduğu ise bellidir. Ahmet Arif’in deyişiyle:

 

Bunlar,

 

Engerekler ve çıyanlardır,

 

Bunlar;

 

Aşımıza, ekmeğimize

 

Göz koyanlardır.

SELAVATI MELEVAN

 Allahumme salli ala seyyidina Muhammedin mahtelefel melevani ve teakabel asarani ve kerraral cedidani vestekbelel ferkadani ve belliğ ruhahu ve ervaha ehl-i beytihi minnat tahiyyete vesselame verham ve barik ve sellim aleyhi ve aleyhim teslimen kesiran kesira. Ve belliğ ruhahu ve ervaha ehli beytihi minnet tehıyyete ves selam. Verham ve barik ve sellim aleyhi kesiran kesiran ila yevmil haşri vel karar.

Sabah Akşam 7 kere en bereketlisi

Salavatı Melevan Duasının Manası

 

Allah’ım! Efendimiz Muhammed’e ve O’nun aline, gece ve gündüzün devamı, sabah ve akşamın birbirini takibi, gece ve gündüzün tekrar edip durmaları, Kutup Yıldızlarının karşılaşmaları süresince salat eyle. O’nun ve ehl-i beytinin ruhlarına bizlerden selam ve esenlikler ulaştır. O’na merhamet eyle. O’nu mübarek kıl ve O’na haşr ve karar gününe kadar bol bol selam eyle.

Salavat-ı Melevan Duasını  Okumanın Fazileti Nedir? 

 

Rivâyete göre maddi sıkıntıya düşen bir derviş rüyasında Peygamber Efendimizi görmüş, halini arz edince kendisine Gazneli Mahmud’a giderek sıkıntısını giderecek maddî yardımı istemesini tavsiye etmiştir. Derviş “Efendim padişah beni kapısından kovar, ona ne diyeyim ki benim ihtiyacımı görsün, kapısından kovmasın?” deyince Efendimiz; O’nun bana yatmadan evvel otuz bin, yataktan kalkarken de otuz bin salavât getirdiğini haber ver” demiş.

Gazneli Mahmud dervişin bu söylediklerini duyunca ihtiyacından fazlasını ona hediye etmiş. Derviş çekildikten sonra padişahın etrafında bulunan devlet erkânı hükümdara, sürekli yanında bulunduklarını, bu kadar salavâtı ne zaman ve nerede çektiğini sorarlar. O’da “ulemâ-yı ehl-i yakînden duyduğuna göre aşağıda yazılı salavâtı her kim bir defa okursa on bin defa salavât çekmiş gibi olduğunu, kendisinin de yatmadan önce üç defa, kalkarken de üç defa çektiğini böylece otuzardan altmış bin defa okumuş gibi olduğunu söylemiştir.

22 Ağustos 2024 Perşembe

FERİİDÜDDİN ATTAR HAZRETLERİ

Evliyaullah’ın sözlerini ve hallerini dergi yazılarımızda işlemekteyiz.Bu işin nedenini Feridüddin Attar hazretlerinin Evliya menkıbeleri,sözleri ve halleri üzerine olan TEZKİRETÜL EVLİYA isimli kitabında önsöz olarak belirttiği ifadeleri nakletmeyi uygun bulduk.

 Şeyh Ali Dekkak  aziz hazretlerinden sordular : hiç erenler sözünü işitmekten faide var mıdır? Sorusu üzerine Şeyh buyurdu  ki: erenler

sözünü işitmekten iki faide vardır; biri odur ki; eğer dinleyen kişi talip ise  himmeti kuvvetlenip talebi çoğalır. istediğini bulur muradına nail olur,

ikinci faide odur ki; şayet bir insan kendisinde bir benlik görürse bu benliğini ve gururunu kırar.İşidenin  gönlü ruşen olur ve şeytan vesvesesini ve dünya hırsını, masiva sevgisini anın içinden çıkarır, sadık ve kazibi fark eder eğer kör değilse;

                     Şeyh Mahfuz (k.s)  buyurur : (latezenil halka bimizanike vezzin nefseke bimizanil kavm) ““Halkı kendi terazin ile tartma , kendini yakin sahiplerinin terazisiyle tart ki onların erdemini, kendi müflisliğini anlayabilesin” demişti.

            Evliyanın bazısı hazreti Adem sıfatlı ve bazıları hazreti İbrahim ve hazreti Musa ve İsa aleyhisselam sıfatlı ve bir nicesi Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhi vesellem selavatullahi ve selamuhu aleyhim ecmain

sıfatlıdırlar.  Bu meşayihi izamın birçoğu marifet ehlidir, bazıları muhabbet ehlidir, ve bir çoğu da muamele ehlidir ve tevhid ehlileri olup bir nicesi bisıfattır, şerh eylemeye gelmez.

Hz.Cüneyd Bağdadi’ye sordular :”Bu hikaye ve rivayetlerde yani kıssa vemenkıbelerde mürit için ne fayda vardır.Cevap verdi:”bunların sözleri , Aziz Ve Celil olan Allah’ın ordusundan bir askerdir(Fetih suresi48:4,7 ; Müddessir 74:31) Şayet müridin kalbikırılır vemorali bozulursa kuvvetlenir, o askerden medet bulur.Hak Teala’nın “Biz Resullerin haberlerinde kalbin sebat verecek olanları sana hikaye ediyoruz (Hud 11:20)buyurmuş olması bunun delilidir.

 

Peygamber Efendimiz(SAV) “İyiler anılınca gökten  rahmet iner” buyurmuştu.

Bir insan üzerine rahmet yağan bir sora kurarsa mümkündür ki ona bir fayda sağlamadan eli boş geri çevirmezler.

Kur’an ve hadisten sonra sözlerin en iyisi olarak onlarınki ni gördüm.Evliyanın sözleri tamamıyla Kur’an ve hadis’in şerhinden ibarettir.Her ne kadar onlardan değil isem de hiç değilse onlara benzemiş olayım2 diye kendimi bu meşguliyetin içine attım.Çünkü Hadis-i şerifte “Bir zümreyebenzeyen ondan sayılır” buyrulmuştur.

Cüneyd demiştir ki “Davacılara iyi muamele ediniz kihakikat ehli olsunlar, ayaklarını öpünüz.Çünkü himmetleri yüce olmasa idi pek ala başka şeyi dava edebilirlerdi.(Bu nedenle , hakikatın peşinde olabilmeleri için iddiacı ve taklitçi sufilere ilgi ve yakınlık gösterin).

Kur’an ve hadisi anlıyabil.mek için , sözlük, sözdizimi,dilbilgisiilimlerini bilmek gerekir.Oysa halkın çoğu bunlardan habersizdir.Oysasufilerin bunları açıklaması mahiyetindeki sözlerinden halkda, aydınlar da nasibi almaktadır.

Zahir bakımından görüyoruz ki biri aleyhinde aslı olmayan bir söz söylese o sözden dolayı söyleyene kinlenir, yıllarca bu sözün tesiri devam eder.Batıl bir söz sende bu kadar çok etki meydana getirdiğine göre açıktır ki farkına varmasan da hak söz bunun bin katı fazla bir etki vücuda getirecektir.

Nitekim Abdurrahman Ekkaf’a sordular:”Kur’an okuyan, ama okuduğunu anlamayan birisinin okuduğu şey onda bir etki yaratır mı?

Şöyle dedi:” Bir insan bir ilaç içse ancak içtiği şeyin ne olduğunu bilmesebunun üzerinde bir etkisi olur da kur’an ın hiç etkisi olmaz mı?Kur’anın etkisi çok daha fazladır.Bir de bilerek anlayarak okursa o zaman durum nasıl olur, varın siz kıyaslayın! Kim bilir kaç bin çeşit faydası olur.Bir de anlamı bilir, onunla amel eder, gözünden nedamet yaşları akıtırsa Hak teala onların hürmetine lütfuyla bir damla yaş için bir günahkar bağışlar”.

İmam Ebu Yusuf Hemadani’ye Şu zaman geçer ve bu taife perdenin arkasına çekilip gizlenirse selamette kalabilmek için biz ne yapalım? Diye sorulmuş.O da “Her gün onların sözlerinden sekiz sayfa okuyunuz.İmdi ben gaflet ehlinin böyle bir vird edinmesinin Allah’ın doğrudan verdiği emir olarak görüyorum.” Diy cevap vermiş.

Hayrın şer sayıldığı zamanda olduğumuzu gördüm.Bu zamanda kötü kişiler hayırlı insanları unutmuşlardır.Zamanımızda hüsranda kalanlar , devlet ehli bahtiyar insanları unutmasın, kendi köşesine çekilip inziva hayatı yaşayan kişileri araştırsın, rağbet göstererek onlar bakımından esen devlet rüzgarı sayesinde ebidi saadete ersin diye tezkire hazırladım ve “Evliya tezkireleri” adını verdim.

 

, dünya ehli, ahiret ehlini unutmayalar ve rağbet edeler. Bu kitapta birkaç türlü faide vardır evvel oldur ki dünyayı ademilerin gönlünden soğutur ikinci ahirete rağbet ettirir,    üçüncü hak dostluğu adamın gönlünde belirir, dördüncü: ahiret azığını çok ettirir bu gibi sözleri cem

eylemek cümle vacibattandır. Zira Kur'an ve hadis şerhidir bundan yekrek kitap yoktur.Denilebilir ki ; bu kitap iğdişleri ve eşcinselleri er yapar; erleri erkeklerin şahı yapar, erkeklerin şahı olanları tek ve eşsiz er yapar.Tekleri derdin ta kendisi haline getirir.

Yarın kıyamet günü (hal tercümelerini anlattığımsufiler belki bu vesileyle bu acizin haline bakıp şefeaat ederler.Ashab-ı Kehfin köpeği gibi varlığım tamamıyla kemikten ibaret kalsa da beni eli boş ve ümitsiz çevirmezler.

Naklederler ki Cemal Mevsili hazretleri , Efendimiz SAV in kabrinin civarında aynı hizada olan bir yerde tek bir mezar yeri bulmak için ömrünü harcamış.Maksadına ulaştıktan sonra mezar taşına şu sözlerin yazılmasını vasiyet etmiş” Köpekleri ön ayaklarını toprak üzerine yaymış bir haldedir”(Kehf suresi 18 ayet.

Rabbim!Bir köpek , dostlarının izi sıra birkaç adım attı.Bu yüzden köpeği sahipleriyle aynı muameleye tabi tuttun.Aynı şekilde ben de dostlarının dostu olduğumu ve onları sevdiğimi iddia ediyorum.Kendimi onların eğerinin ipine bir torba gibi bağladım.Onların sözleri ile meşgğul oluyor ve bundan vazgeçmiyorum.Rabbim ve benim ey ulu sultanım! Gerçi bu sözlerimin hiçbir kıymeti yoktur.Ve bu yolun yolcularının yanında bir hiç olduğumu da biliyorum.Ama onların sözlerini , hallerini, remizlerini ve işaretlerini seviuyorum.Kayyumiyetinin vahdaniyyeti  ve mutlak hakimiyetinin tebliği hakkı için nebi ve resullerin tertemiz ruhları, Allah’a yakın melekler, yüce katında değeri bulunan veli, arif ve alim kullar hakkı için bu zavallı gerip ileşu zümre arasına perde çekme.Bu kitabı sana yakın olma derecesine ulaşmam için vesile kıl.Senden uzak olma çukuruna düşmeme vesile kılma.Şüphesiz sen yakarışları karşılıksız bırakmazsın “

Feridüddin Attar hazretleri, bitkisel ilaç olabilecek malzemeleri sattığı için bu ismi almıştır.Hz.Mevlana Efendimiz, babasıyla birlikte Belh’den Anadolu’ya doğru yola çıktıklarında Nişabur’da Attar ile tanışmıştır.Henüz beş yahut yedi yaşında olan Hz.Mevlana’ya “Esrarname” isimli kitabını hediye etmiştir.Attar’ın şehadeti ile alakalı şu anlatılır.Çok ileri yaşlarda idi.Moğollar ,Anadoluya kadar olan istila hareketinde bulunduğu şehri kuşatmışlar ve insanları esir almışlar idi.Bir Moğol askeri, onu esir diyeköle pazarında satlığa çıkarttı.Köle niyetine satılan Attar’a talip olanlar oldu, talip olan kişinin verdiği fiyat için “Bu para az, benim değerim daha fazladır” diyerek satıştan vazgeçirdi.Gün içerisinde bir çok alıcı talebi olsada hep aynı şeyi söylemekte idi(“Benim değerim daha fazla ,bu fiyata satma” diye9.Akşam vakti yaklaşır iken ortalık tenhalaşmış idi.Hamallık yapan bir kürt geldi satın almak için talepte bulundu.Moğol askeri:”Karşılığında ne vereceksin? Deyince Alıcı  Devesinin üzerindeki bir çuval samanı gösterip bunu vereceğim dedi.Bu esnada Attar hazretleri söze karıştı:” Tamam dedi.Benim değerim budur.hemen sat” deyince Moğol askeri kızdı, sabahtan beri boşuna beklediğini anlayarak öfkelendi ve kılıcını çekip Attar hazretlerini şehit etti.

 

İÇ KARGAŞA

Necib Sultanım buyurmuştu:"İnşaallah insanımız sokakta birbirine düşemez

Bloomberg bir analizinde şu ifadeyi kulanmıştır. “Önümüzdeki bir yıllık süre zarfında iç kargaşa çıkma riski en yüksek ülke olarak Türkiye” 

Ekonomik sıkıntıların zirve yapması ile ,AKP nin kalesi olan şehirlerdeki ciftçilerin traktörle eylem yapması hayra işaret değil.Mecliste alanen sille tokat sahneleri hayra alamet değil.Devlet Bahçelinin 17/25 vaktinde duran saatini sübliminal mesaj olarak vermesi hayra alamet değil.Yüzük göstermek ve dosya göstermek nin ardından yükselen bir tehdit modu..Dışgüçlerin bir ülkeyi işgal için aradığı en etkili durum iç kargaşadır.Her gün onlarca genç öldürülürken bu hali bir günde ortadan kaldıran 12 Eylül darbesinin meşru görülmesinin nedeni iç karışıklığın bitirilmesidir.

Şüphesiz birileri derin planlar içinde olsalar da Hak teala salih kullarını yeryüzüne varis kılacaktır.

14 Ağustos 2024 Çarşamba

KÖPEK KATLİAMI/ERTUĞRUL ÖZKÖK

 Hayırsızada Sürgünü” yazın…

Karşınıza Türkiye tarihinin en acı hatıralarından birinin hikayesi çıkacak.
Bu hikâyenin adı şudur:
Köpeklerin Laneti…”
Şimdi ben aradan çekiliyorum ve o hikâyeyi size Vikipedia’dan aktarıyorum:

80 BİN KÖPEĞİN TAMAMI O HAYIRSIZ ADADA IZDIRAPLAR İÇİNDE ÖLDÜ

“Hayırsızada Sürgünü, 1910 yılında İstanbul'da yaşayan 80.000'den fazla sokak köpeğinin toplu bir şekilde İstanbul açıklarında bulunan Sivriada'ya gönderilmesi olayıdır. Adaya bırakılan köpeklerin tamamı açlıktan veya birbirlerini yiyerek ölmüştür.
Köpeklerin adaya bırakılmasından iki yıl sonra Marmara Denizi'nde büyük bir deprem meydana gelmiş ve çıkan Balkan Savaşları neticesinde büyük bir toprak kaybı gerçekleşmiştir.
Pagan inançlarında olan doğal afetleri bir olayla ilişkilendirmeye benzer şekilde, bazı insanlar yaşanan felaketleri adada ölen "köpeklerin laneti" olarak yorumladıkları için bu olayı Hayırsızada sürgünü olarak isimlendirmiştir.”

SİVRİADA NASIL HAYIRSIZADA OLDU

Köpeklerin adaya gönderilmesinden iki yıl sonra Marmara Denizi'nde şiddetli bir deprem meydana gelmiş, İstanbul ve Tekirdağ gibi çevre illerde ciddi zarara neden olmuştur. Aynı yıl başlayan Balkan Savaşları'yla Osmanlı'nın Balkanlar'daki en büyük toprak kaybını yaşamıştır. Bazıları başlarına gelmiş olan bu iki felaketin adaya sürülen "köpeklerin laneti"ne bağlayarak adayı, Hayırsızada olarak isimlendirmeye başlamıştır.
Açlıktan ölüme mahkûm edilen köpeklerin canhıraş feryatları ta İstanbul kıyılarından duyuluyordu.
Bir Fransız gazeteci, hayvanların ızdırabını ayrıntıları ile anlatmıştı.
Ondan iki yıl sonra başlayan Balkan Savaşı, 600 yıllık Osmanlı devletinin sonunu başlatacaktı.
Hayırsızada katliamı, Türkiye’nin kollektif hafızasında derin bir utanç olarak kaldı.

İKİNCİ KÖPEK SÜRGÜNÜNDE DE HALK AYAKLANDI VE KÖPEKLER GELDİ

Halk bütün bu katliamlarda devletinin değil, o biçare hayvanların yanında durdu.
Daha önce İkinci Mahmud ve Sultan Abdülaziz döneminde de sokak köpeklerinin toplanarak Sivriada'ya nakledilmesine yönelik karar verilmiş ve köpekler toplanarak adaya gönderilmişti.
Ama her ikisinde de halkın tepkisi üzerine köpekler tekrar şehre getirilmişti.

VE 2012’DE O MEZALİM ADASINA MAZLUM MÖPEKLER ANITI DİKİLİYOR

Bu kollektif utanç, 2012 yılında Hayırsızada’ya dikilen bir “Meçhul Köpek Anıtı” ile noktalandı.
2012 yılında, ölen köpekleri anmak amacıyla Sivriada'ya bir anıt dikildi…
O anıtın dikildiği yıl iktidarda AKP Hükümeti vardı.
Başbakan Tayyip Erdoğan’dı…

O TÜRKİYE ŞİMDİ DÖRDÜNCÜ KÖPEK KATLİAMINI BAŞLATTI

Aradan 12 yıl geçti…
Şimdi Türkiye’de dördüncü köpek katliamı dönemi açıldı.
AKP’li belediyelerden her gün vicdanımızı allak bullak eden katliam manzaraları geliyor.
Tıpkı Hayırsızada köpeklerinin feryatlarını işitir gibi aynı vicdan sızısıyla yaşıyoruz artık.
Hayırsızadaya o köpek anıtını, Mustafa Sütlaş adlı bir vatandaş dikmişti.
Hatta bir de “Hayvan Partisi” kurmuştu.
Anıtın üzerinde şu yazıyordu:
“1910 yılında bu adada ölüme terk edilen on binlerce köpeğin anısına…”
Osmanlı’nın üç katliamını devlet yaptı…
Halk karşı çıkmıştı.
Dördüncü katliam şimdi başladı.
Ve iktidarda o anıtın dikildiği yıl gibi hala AKP var…

DÖRT KÖPEK KATLİAMININ HEPSİ BİZE AYNI GERÇEĞİ ANLATIYOR

Türk tarihinin 4 köpek katliamı dönemi bize hep aynı hikâyeyi anlatıyor.
Devletin başındaki iktidar zayıflamaya başladığı zaman çözümü hep iki aynı şeyde arıyor…
İnsanlar üzerinde baskı ve zulüm…
Hayvanlar üzerinde baskı ve zulüm…

İLK ÜÇÜNDE SAVAŞLAR KAYBEDİLİYORDU DÖRDÜNCÜDE SANDIKLAR KAYBEDİLİYOR

İlk üç köpek katliamında Osmanlı’nın başındakiler Avrupa’daki son savaşlarımızı ve topraklarımızı kaybediyordu.
Bugün ise iktidar sandıkta seçimleri kaybediyor.
Geçen pazar günü, İzmir’de genç bir kadın Instagram’ın kapatılmasını yeren sözler söylediği için, önce gözaltına alında, sonra tutuklanarak cezaevine kondu.
Osmanlı sultanları yüksek duvarlar arkasındaki saraylarında halkın tepkisini görmüyordu.
Ama bugün Instagram bu tepkileri 57 milyon Trük vatandaşına taşıyor.

İKİNCİ MAZLUM KÖPEKLER ANITI BAKALIM NE ZAMAN NEREYE DİKİLECEK

Birinci katliam anıtı Hayırsız bir adaya dikildi.
Bakalım ikincisi nereye dikilecek…
Yerini bilmiyoruz ama bildiğimiz bir şey var.
Bir gün o anıt mutlaka dikilecek…
Üzerine de şu yazılacak:
“2024 katliamında katledilen köpeklerin ve hapislere atılan köpek severlerin anısına…”
O anıta bakan herkes de bir fotoğrafı hatırlayacak…
Hani köpekleri öldürme kanunu için oy veren AKP’lilerin Gazi Meclis’in başkanlık divanı önünde gülerek çektirdikleri o meşum kareyi…

Odatv.com  

(Yaratılmışa merhamet göstermeyene merhamet edilmez.sonucunu bekleyin)