25 Kasım 2024 Pazartesi

Mısır Ekolu Babil Ekolü İle Birleşti | Babil Kulesi Aslında Ne? | Ahmet ...

Neyzen Tevfik - Ulu Tanrım Şiiri (Azab-ı Mukaddes) Günay Aktürk

evvelsi akşam NEYZEN TEVFİK in HİÇ adlı tek kişilik oyununu uğur yücel den izlemek için tiyatroya gittik..çok büyük beklentilerim vardı çünkü evvel zamanımın dostu ve cenazesini yıkayıp kıldırdığı -MEHMET AKİFİ ÇOK SEVDİĞİ İÇİN AYRICA SEVDİĞİ BİR DOSTUYDU.. evvel zamanım onun en ağır hallerine şahitlik edip üstünü başını ve odasını temizlemiş ve onunla o hali için ,onunla birlikte ağlamıştı .. neyzen de onu ney üflediği özel mekanlara ve özel dostlarına taktim ederek, onlarla haşır neşir olmasını sağlamıştı..belki neyzen evvel zamanımın irşad yetkilerinden biri olan melamilikte de üstadı mürşidi idi bilemiyorum ..işte dostun dostu bizimde dostumuz olmalı yasası ile benim neyzen tiyatrosundan olağanüstü beklentilerim vardı ve gerçektende bilet pahalı idi..hem de tek kişilik ve dekor masrafı olmayan bir tek sahne ve tek perde için..neyzen sefalet içinde öldü ama namı ve kabiliyeti ile hala birilerine para bastırtmaya devam ediyordu....bu tür insanların vazifeleri belkide kendil cesur hayatlarından tonla ekmek yiyecek "" yaşamaya korkak sayısız insana "" kefaret kurbanı olmayı kabul edip- seçilmiş olmaları gibi bir durumlarıda var ...
ve ne ilginç ki oyun gerçekten de NEYZEN VE MEHMET AKİF İN DOSTLUĞU İLE BAŞLADI..mehmet akif neyzen e tam 3 lisan öğretmiş ve onu istanbul kalbur üstü sanat kültür cemiyetine sokmuş..ama sonra küsmüşler ...nasıl ki akifi mısır a sürüp selsefil perişan ölmesine sebeb etmişlerse, neyzen de bir dönem bir kaç sene mısır da öyle sürgün perperişan yaşayıp ülkeye yeniden dönmüş.. aynı dönemin belli yönün tanrısı gibi olan mevlevi meşrebinden olan nazım hikmette da aynı şeyleri yaşamış biliyorsunuz ...ülkede yetkin ruhlu kabiliyetli ve türkleri peşinden sürükleyebilecek tek bir türk müslümanı adamı bırakmamış ,hepsini bir şekilde imha etmişler o vakitler değil mi?... tabii o zamanlar mısır da bizim topraklarımız zaten ..ve umumen halkın çoğu çok fazla lisan ve her din ve öğretiden geçerek çok kültürlü bir hayatı gayet sıradan bilip yaşıyoruz... yani o zamanlar bugünkü gibi sen şucusun ben bunlardanım vs diye ötekileştirilip ayrıştırılmadığımız ve bugünkü nifak tohumları ile kaba saba görgüsüz ve cahillerle dolu ehliyetsiz kısır hale getirilmeden evvel ki adamlarlayız..bugün tüü kaka diye öğretilen zamanların o acaip kalıcı ve etkili devir teslim ve dönüşüm zamanı nöbetçi adamlarından bahsediyoruz ....
o zamanın bu kalıcı eser nitelikli tarihi insan kimlikleri çok enteresan aslında..bu pek çok lisan ve pek çok değişik meslekte yetiştirilmiş adamlar hem sefaletin dibini, hemde sarayların saltanatlarını ve çok büyük aşkları ve çok büyük fikir meclislerini yaşamışlar..belki büyüklükleri ve kalıcı etkileride sabit refah bir hayatı sürdürmeyi seçmeyip, hayatın eğri büğrü ve en sarp yokuşları ile en derin uçurumlarından geçtikleri için elde etmişler..ki hak ettikleri ölümsüzlük şerbetini kendileri hayatları ile kazanmışlar..
tiyatro oyunu HİÇ büyük bir hayal kırıklığı idi..uğur yücel e eskiden hayrandım ve onu çok uzun yıllar sonra ilk defa neyzende izledim ve NEYZEN ve HİÇ LİĞİN RUHUNU YAKALAYAMAYIŞINI VE NEYZENİN ELBİSESİNİ GİYEMEYİŞİNİ BEĞENMEDİM..belki neyzen de onu sevmedi ve onu giymeyi red etti gibi geldi... neyzen demek rakı ve afyon ve meczubiyet ve bakırköy ruh ve sinir hastalıkları ve gel gitler alemi demek mi sadece ?..tasavvufçular için neyzen özel bir değer ve önemli bir meczubanı hak aşığı.. ..ama uğur yücelin belki batıni tasavvufi terbiyesi ve eğitimi ve bilgisi yoktur bilmiyorum ama neyzenin batıni anlamı hakkında bilenlerden destek almadan onu o kadar soğuk ve yapay oynaması ve"" fahiş bilete neyzeni çok ucuza satmasını "" oyun başlığı olan HİÇ liğine HİÇ YAKIŞTIRAMADIM ...
ülkemizdeki sol cenahın böyle rakı ve atatürk takıntısını sahnede neyzenle demlenmesini her zaman başvurdukları onların trajikomik gelimemiş ergen bir travması olarak algıladım ..çok enteresan bir atatürk sevgileri var .. onun ilkelerini ve ingiliz düşmanlığını nedense yok sayıyor ve parayı bulunca çocuk okutma vs bahanesi ile tüm malları birlikte harıl harıl londraya krala biatle kaçıyorlar..bu insanlar neden içiyorladı veya kendilerinde neyi örtüyorlardı ve etraflarındaki sahte riyakar yalakalıkları veya kabul etmek zorunda kaldıkları şeyi sindiremeyip bunu örtmek için neden rakıyı kullanıyorlardı diye tefekkürhanelerinin neden kapalı olduğunu sormuyor çünkü belki bende biliyorumdur..
bu kesim hırsız var derken kendilerinin hırsızlıklarını ve para ve mallarını yurt dışına kaçırmalarını ve ülkeye vergi vermemek için her naneyi devrimci kimliği ile yaparken utanmamalarını çünkü ülke dinci ve sağcı olunca onların hükümeti olmadığından her yaptıkları suçu doğal hakları olarak görüyorlar..
az evvel senede bir veya iki defa beni evvel zamanım ve haybabamı tanıdığı için onlardan yadigarım diye arayan hukukçu bir iş adamı ile görüştüm ..o da bana evvel zamanımın neyzen tevfiki hangi göz ve kalple nasıl anlayıp anlattığını anlatınca bende bu uğur yücelin neyzeni asla neyzenin derin alemlerini göremeyişini neyzen adına yazmak istedim..demek ki iyi bir tiyatrocu olmak ve rakı içmeyi çok sevmek ve sarhoşluğu bilmek neyzeni anlamaya yetmiyor ....!!!! neyzende bilinmeyen çok fazla meziyet daha var ve onları sahneye taşımaya sanat ve roller yetmiyor...
telefondaki bey ülkeye bağış olarak 45 adet okul yaptırıp devlete vermiş ve hemde en lüx şekilde..ama bir gün birine ziyarete gittiğinde o granit yaptığı okul tuvaletlerini rezalet seviyesinde pislik halinde görünce müdürün yakasına yapışıp bu ne rezalet diye sormuş.. ülkedeki en büyük eksikliğimizin eğitimsizlik ve kalitesizlik ve herkesin en kolayından para ve rant elde etmek istemesi olduğuna şahit olduğunu anlattı..ve bu konuda tek çalışan islami cemaat okullarını ayırmadan hepsine artık yardım ettiğini söyledi..
bende ona kendi hayalim olan ahilik yüksek meslek okulları ile ergitmeyi anlattım.. türklerin islamı ancak ahilik meslek locaları yani meslek ahlakı ve mesleklerini koruma hukuk sistemleri üzerinden öğretilerek mükemmel öğrenip yaşadıklarını ve mesleklerine sahip çıkmak içinde yasalarını koruduklarını ve bu sistemin mason locaları ile. batıyı da ihya edişini bizim yeniden bu sistem okullara dönerek ergitilerek yüksek kaliteli olacağımıza inandığımı söyledim ve oda beni destekledi ve yeni rehberime bunu anlatmamı ve bu tarz okulları açmak için çalışmasını söyledi 🙂 rehberimin bize inancının kalmadığını ve gönülsüz bir rehber olduğunu söylediğimde ,bunu kabul edemeyeceğini ve bunun için hepimizin çalışması gerektiğini söyledi..umarım rehberim bunu okur ve asli vazifesini anlar...
yanii biz türkler yeniden başladığımız gibi etik değerleri olan ve hak hukuk ile üretip tüketeceğimiz AHİLİK YÜKSEK MESLEK ERGİTME OKUL HANKAHLARIMIZA DÖNERSEK KENDİMİZİ YENİDEN SEVİP -YENİDEN ÖZGÜRLEŞEREK üzerimizdeki hakim ve sahip olan israiliyat aile şirketlerinin tahakkümlerini ve akademialardaki tiranlıklarını yerle bir edebiliriz ve türk kimliğimizi ve okul eğitim müfredatlarımızı kurar ve ancak o zaman ortaya yeniden kendimizi bir eser olarak çıkartabiliriz..önce türklerin kendi vatan ve topraklarına yeniden sahip olduklarınına ve kendi okul hayatlarında türklerin kendi sistemleri olduğunu bilmeleri ve kendi doğaları ile anladıkları bir anlatma biçimi olduğunu idrak etmeleri gerekiyor ki YENİİDEN DİRİLİŞ OLSUN değil mi?...
ve bu sohbeti yaptığım dostumuza vesile olduğu işbu yazımı yolladım ve teşekkür ettim..oda bize şunu yazmış..sizde okumak isterseniz buyrun alıntılıyorum : nur cihan
***
Estağfirullah Nurcihan Abla. Rica ederim. Ne yaptık ki.. Eğer genç nesillerimizin daha iyi yetişebilmesi için eğitimin de kültürün de sanatın da “ bizcesini “ yapabilme yolunda, milletimizin geleceğinin inşasında, zihinlerde bir ışık yakılabilmesi için “ aksiyona “
sebep olabilirsem çok bahtiyar olurum…
Zira genç nesillere, eğitimle ilimle kültürle ve sanatla; Yüce Allah’ı ( cc ) ve Fahr-i Kainat Efendimiz’i ( sav ) anlatmak kadar önemli bir iş yoktur bu hayatta benim için..
Genç nesillere, insanlık kültür ve medeniyet tarihine müspet pozitif ve dominant katkı yapmış, necip Türk milletinin torunları olarak, geçmişte Selçuklu ve Osmanlı atalarının yaptığı gibi eğitimde “ Türk Modeli “ ile kalp ve kafa birlikteliğini sağlayarak, yeniden “ Dirilişimizi “
sağlayabileceğimizi, milli “ özgüvenimizi “ tekrar kazanabileceğimizi ve bu üç asırlık esaretten ancak ve ancak “ EĞİMTİMLE “
kurtularak, cennetmekan ecdadımız gibi “ özgürce “
millet olarak yolumuza devam edebileceğimizi öğretebiliriz..
Bu “ azim irade cesaret çalışmak adanmışlık fedakarlık samimiyet ve ihlastan “ başkaca hiç bir şey gerektirmiyor.. Selam ve muhabbetlerimle efendim…
***
Asıl meselemiz, söyleyemediklerimiz, yazamadıklarımız, haykıramadıklarımızdır... Bu ülkede, Türk milletinin tarihine, kültürüne, medeniyetine, inanç sistemine, dinine ve ahlak nizamına düşman olan bu soysuz sopsuz güruha herşey serbesttir, hatta Türk milletine, sürekli ve sistemli kötülük yapmayı kendilerine doğal bir hak olarak gören patolojik hastalıklı şizofrenik bu güruhun, bu ülkeye verdiği zararların haddi hesabı yoktur, her alanda maddi - manevi sömürdükleri, sürekli ekmeğini yedikleri, bu toprakların asli sahibi Türk milletine ve vatanına sürekli ihanet etmeyi sistemli bir yaşam biçimi haline getirmişler. Ve ilginçtir işledikleri tüm bu suçların cezasını da hiç çekmemişler hiç yargılanmamışlar.. Yine kendi kurdukları ve sürdürdükleri eğitim hukuk ve siyaset sistemiyle, Türk’ün bin yıllık tarihini kültürünü medeniyetini dinini ve ahlak nizamını yok etmeyi maalesef başarmışlar, milletimize de “ öğretilmiş çaresizliği “ layık görerek, kendi celladına aşık etmişler, rahmetli Necip Fazıl Kısakürek üstadımızın ifadesiyle; “ işgal ordularının bile yapamadığı yapamayacağı bir cinayetle, maddi ve manevi alanda yıkımı gerçekleştirerek..” Türk milletini kendi vatanında öz yurdunda maalesef maalesef maalesef “ köle “ “ parya “ durumuma düşürmüşler.. Osmanlı’nın son iki asrını ve Türkiye’nin bu ilk asrını “ analitik bir analizle” anlamadan milletimiz maalesef hiçbir konuyu çözemeyecektir, bu da ancak ve ancak atalarımızdan tevarüs ettiğimiz bize ait bir “ eğitim modeliyle “ gerçekleştirilebilir. Dolasıyla mürşitlerinize ve müridlerinize acizane tavsiyemiz, eğer Kur’an Kerim’i, Sünnet-i Seniye’yi, Efendimiz’i ( sav ) ve Yüce Allah’ı ( cc ) iyi idrak etmişlerse bu çağda her Müslüman’ın dertlenmesi gereken konu sadece kendisi ve ailesi değil, Milletin ve tüm Alem-i İslamın dertleriyle dertlenerek, bu eğitim meselesiyle ( kreşten başlayarak anaokul İlkokul ortaokul lise ve üniversite kurmak..) samimi ve ihlaslı bir şekilde, yeni nesillerimizin geleceğini düşünmek ve bunu eyleme aksiyona dökmektir. Zira bunu, aklı başında biraz mürekkep yalamış her Müslüman dertlenmeli, himmeti milleti olmalı, tam bir adanmışlık ve fedakarlık ruhuyla vatanına milletine hizmet etmeyi ilk vazifesi bilmelidir. Yoksa “ Hakkın Divanında “ Yüce Rabbimizin huzurundaki “ Mahkeme-i Kübra’da “ çok çetin bir hesap hepimizi bekliyor, olacak.. Kalbi selam ve muhabbetlerimle efendim…

Not : Bu bağlamda Necip Fazıl Kısakürek üstadımızın, “ Müslüman Türk Gençliğine Hitabesini “ okumadıysanız lütfen çok dikkatli bir şekilde okumanızı ve çocuklara gençlere mutlaka okutmanızı istirham ederim. İnternette bulunmakta…


16 Kasım 2024 Cumartesi

TEVHİD ÇIRASI

 ANADOLU'DA  TEVHİD VE AŞK ÇIRASINI  YUNUS EMRE HAZRETLERİYAKMIŞTIR. Hakk erenlerinin tamamıda çırasını ondan yakmıştır.Tanrı, nefesini ondan üflemiştir.

DİLSİZLER HABERİNİ KULAKSIZ DİNLEYESİ/DİLSİZ KULAKSIZ SÖZÜ CAN GEREK ANLAYASI ...

KO ÖLMEK ENDİŞESİN AŞIK ÖLMEZ BAKİDİR/ÖLMEK SENİN NEN OLA ÇÜN CANIN İLAHİDİR. 

GAYRIDIR HER MİLLETTEN BUBİZİM MİLLETİMİZ/HİÇ DİNDE BULUNMADI DİNÜ DİYANETİMİZ

BU DİN Ü DİYANETTE YETMİŞ İKİ MİLLETTE / BU DÜNYA OL AHRETTE AYRIDIR AYATımız  

Yunus Emre

MELAMİLİK

 Melamilik islam toplumunda hicri 100, Miladi 700 lü yıllara nispet edilir.Oysa başlangıcı yoktur.İlk temsilcileri olarak  "EBU ALİ SİNDİ, BEYAZİD-İBESTAMİ, EBU HAFS HADDAD, HAMDUN KASSAR, EBU KASIM GÜRKANİ, RABİATÜL ADEVİYE, AHMET HADRAVEYH, EBU TURAB NAHŞEBİ, HALLAC-I MANSUR, EBU BEKİR ŞİBLİ, HABİB-İ ACEMİ, EBUL HASAN HARAKANİ, EBU SAİD HARRAZ, EBUL HÜSEYİN NURİ, YUSUF BİN-İ HÜSEYİN RAZİ  hazeratı gösterilir.

İkinci dönem Melami Piri olarak Hacı bayram Veli  vehalifesi Ömer Sıkkıni( Bıçakçı Ömer dede) hazretleri anılır.

Üçüncü dönem Melami piri olarak da Seyyid Muhammed Nurul Arabi hazretleri anılır.

Bu tür alametler hakikatın tarikata dönüşmesinin alametleridir.Zira hakikatın dönemi yoktur.

İlmi ledün olanlara Melami denilebilir.

Melami olmayan bir yol, bir kişi kuralların kuludur.Bu kurallar din ve tarikatın kurallarıdır.Özgürlük yoktur.Melami ise hür ve özgürdür.O Allah da fani olandır.Allah kendinde olunca kendi baki olur.

Hakikat , varlığın Hakk'ın varlığı olduğunu idraktir.Bu sırra erenler variyetlerinden kurtulanlardır.Melami bunu başarmış olandır.Melamilik dinler üstü hakikattır.Lüğat manası kınanmış , ayıplanmış olarak tanımlanır ki ; bu ifadeler gayriyat sahipleri tarafından onlara verilmiş vasıftır.

Hakikatta Melami  Allah'ta fani (fena fillah) olan demektir.Onlar mutlakta yaşarlar . Sözleri ilahidir. O mazhardan ilahi söyler.Onlar ilahi ruh sahibidirler .İlahi ruh ise ilaha aittir.

Hakikat dava işi değildir.Bir iş değildir ki davası olsun,sen ben pazarı olsun.

Hakikatta silsile yoktur.Ehli hakikat dersi Hakk'tan alır.İnsan isme ve resme kutsal vasfı vermeye , kutsal icad etmeye müsait varlık olmakla bazı Melami adını alanlar, melamiliği tarikata dönüştürmüşlerdir.

Hakikat zahiri batından, batını zahirden ayırmaz.Mana suretlerin altında gizlidir.Bunu idrak eden surete gereken değeri verir.Suretler geçicidir amma öz (mana) ezeli ve ebedidir.

Dadarsan aşk dadından geçesin zahir dinden

Ayrılığın odundan ol vaktin kurtulasın (yUNUS eMRE)

GAYB İLİMLERİ TAHSİL EDENLER

 Niyazi Mısri hazretleri Mısırda bulunduğu 30 lu yaşlarda "Miftah-ı ulumi'l gayb"(Gayb ilimleri anahtarı) ilmini tahsil etti.bu ilmidaha önceki yıllarda Şeyh Bedrettin Simavi hazretleri tahsil etmişti.Son dönemde ise bu ilmi , Mısır'da tahsil eden kişi Muhammed Nurul Arabi hazretlerini görmekteyiz

HAKİKATTE SİLSİLE YOKTUR

 Hakikatte silsile (manevi soy-sop) yoktur.Doğmak ölmek zahire has olan tabirlerdir.Hayat sıfatı ebedidir, ezelidir.Mutlak; hakikattir ve o ne ise O'dur.Söylenen ve yazılanlar ise mutlak açısından hakikat değil hatadır.Zira mana, gönlün derinliklerindedir..Kim gönle dönerse onun derinliklerine iner.Hal kal ile anlatılmaz, anlatılamaz.Bir gülün güzelliğini, bir çınar aağacının haşmetini , semayı hangi kelimelerle anlatabilirsin.Onlar bizatihi güzeldir.Kesret aleminde bir şeyler söylemek lazımdır ama vahdetten gaflet etmeden.

HAKİKAT İSİMSİZDİR

 Hakikat isimsizdir.Ehli hakikat kendilerini bir isimle anmazlar.Her isim bir kayıttır ve hedeftir.Esma'lar arası rekabet kaçınılmazdır amaher esmanın müsemması birdir.

İbni arabi hazretleri  Fütahatı Mekkiyye isimlieserindeder."Allah'a dua ederken  FRENKLER;Ey kribatur, ACEMLER ; Ey Huday , TÜRKLER ; Ey tanrı, HABEŞLER;Ey Vak, RUMLAR;Ey Siya (Theo), ERMENİLER ;Ey Asfac, ARAPLAR; Ey Allah  diye seslenirler.Fakat bu değişik lafızlar aynı manaya delalet eder.

HAKİKATE DAİR

 Derler ki Bütün dinler körlerin elindeki asa mesabesindedir.İnsanlar kördür.Asa kör insana yol gösterir.Gerçek gözlüler Allah ile görenlerdirki bunlara tevhid-erimuvahhidlerdir.Kim tevhide erdi , 'ere,erilen,eremk' O oldu.Var olan O' dur, varlık dahi O'dur.Varlığın özü O'dur.Varlıkların zahiri değişse de , O hiç değişmeden olduğu hal üzeredir.O her yerde ve herşeydedir.O yaşayan bir varlıktır.

Hakikatte yaşayan O' dur.Kişileşmeler mazharlardır.O kişileşmelerle beraber kişilik ötesi hayat sahibidir.Mutlaktır; mukayyet oldu 'kul' adını aldı.Mutlak da , mukayyet de O' dur."O zahirdir, O batındır"(Hadid suresi 3).Bilen,irade eden, kudret, duyan, göre ,konuşan,zuhurda(tekvin) olan O' dur."Evvel O dur, ahir O'dur".O nasılsa öyledir.İzahlar, kıyaslar kesret alemi içindedir.Kesret, vahdetin kesretidir.Tevhide erenlerdekıyas kalkar. Hakikate erende ahdet, kesret anılmaz olur.Zira kişilik yok olmuştur.

Şunu bil kisen de O' sun.O ve sen, ben bir varlıktır.Senin ne evvelin vardır ne de ahirin olacaktır.

Mutlak dinler üstü hakikattir. Tüm dinleri kapsar.Hakikate erenin meyli yoktur.Zira O'nda kıyas yapacak bir ikinci yoktur.Bununla beraber o her mertebede bulunur..Cemad olur, bebad olur, hayvan olur, insan olur.İnsandan alem-i ekber olur, evren olur.Evreni dahi aşan olur.Evren senin vücudundur ama sen vücuda sığmayan bir varlıksın.Zatını , sıfatlarını düşün.

Gönlün gözün değil vücudunu , evreni dahi aşmadadır.Onlara kayıt yoktur.Bu sırları idrak et.Sonraki idrak dahi senden yok olur.Seni kendisine bağlı kılacakhiçbir şey kalmaz.Özgürlük senin asli özündür.Özgür olansa evreni ve içindeki tüm varlıkları ( ki, aslı bir varlıktır)kendi olarak görür.Tüm mükevvenat bir "Ben" dir.Mutlak "Ben" den ayrı kendini bir ben kabul edersen , mutlak tarafından hedef olursun.Tüm varlıklar gözüne bir har(diken) olarak görünür.Öyle de olur.Varlığına bürünen ayrıştırır.

Evren bir varlıktır .O bir ise hiç bir kimse değildir.Suretlere takılma , onlar geçicidir.İnkar da etme.Herkes aynı idrake sahip değildir.

Paracelsusun Sırları | Yıldızlarda Saklı Şifa | Evren Afat

15 Kasım 2024 Cuma

ZAHİT KOTKU HAZRETLERİ

 

Her rahmetin bir zahmeti vardır. Dünya hayatı zor bir sınavdır. Yalan dünya boştur. Ancak yanıltıcı görüntüsü hoştur. Yaradan’ın da koyduğu kurallar vardır. Bu dünyadaki nimetlerin haramı vardır. Helali vardır. Ahirette de hesabı vardır. Mehmet Zahit kotku hazretleri  dilinden hiç eksik etmezmiş. “Haramın azabı vardır. Helalin de hesabı vardır. Bana göre, “ayaklarınızı denk alın” demek isterdi. Gerçek âlimler bir rehberdir. Allah’ın koruyucu melekleri gibidir. Mürşitler birer paratonerdir. Bu halkaya katılan insanları korumak onların doğal bir görevidir.

Gerçek âlimlerin zaman ve mekân tanımayan güçleri vardır. Bu Allah’ın onlara verdiği bir lütuftur.

 Kotku hazretlerinin  kendisine has bir eğitim metodu vardı. Önem verdiği bir konuyu, zihinlere yerleştirmek için çok sık tekrarlardı. Cuma hutbesinde anlatır. Pazar derslerinde tekrarlar. Ev sohbetlerinde de bir kez daha vurgulardı.Bir gün etrafındakilere  çok güzel bir ders verdi. Dedi ki, “Söylüyorum. Tekrar söylüyorum. Sözlerimin tesirli olmadığını üzülerek görüyorum. Oturdum, kendi kendime sebebini araştırdım. Kabahati kendimde gördüm.” Bu sözler nakledildiğinde  Necip Fazıl Kısakürek “Bana bakın” dedi, “Bu bir veli üslubudur. Bu zatı sakın bırakmayın.”

 Hazretin en önemli uyarısı: “Denizde yürüyen bir kişi görseniz. Havada uçtuğuna tanık olsanız. Eğer bu kişi Resulullah’ın sünnetine muhalefet ediyorsa, vebadan kaçar gibi, onun yanından kaçınız.”

1- Bu dünyada en büyük felaket imansız olarak yaşamaktır. En büyük bahtiyarlık da bu dünyayı kâmil bir imanla terk etmektir. İçerisinde zerre kadar imanı olan kimse cehennemde kalmayacaktır.

Ehli iman günahları nedeniyle cehenneme gitse bile, cezasını tamamladıktan sonra, kendisini cennette bulacaktır. Halbuki iman etmeyenlerin gidecekleri yer doğrudan cehennem olacaktır. 

Geliniz ev ev merhamet şebekeleri kurunuz... İnsanları bu felaketten kurtarınız. 

2- Bu memleketin başına gelen felaketlerin en büyük sebebi rızık korkusudur. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” veya “viran olası hanede evladüiyal (eş ve çocuklar) var” safsatasıdır.Doğrusu şudur: Rızkı veren Allah’tır. Rezzak olan Allah’tır. Rızık konusunda Allah’ın sözü vardır. Şüphesiz Allah sözünde durandır.” 

3- Bütün dünya Müslümanların karşısında olsa, hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Yeter ki, Allah bizimle beraber olsun. Hz. İbrahim Aleyhisselam’ı ateşe attılar. Rabbimizin emriyle bu yakıcı ateş, gül bahçesine dönüştü. Ateş bir mahlûktur. Allah’ın yarattığı bir şeydir. Rabbimizin izni olmaksızın, hiçbir şey yapamaz. 

Unutmayınız ki, kuvvet ve kudret sahibi sadece Allah’tır.

 TAVSİYE:Mutlaka gerçek âlimleri bulunuz. İlmi ile amel eden bu güzel insanların yanı başından ayrılmayınız. Bu güzel insanların sohbetlerinden istifade ediniz. Kur’an ve sünnet çizgisinden kesinlikle sapmayınız. Birlikte yola çıktığınız kardeşlerinizi unutmayınız. Yolda bulduğunuz insanları da bu kervana katınız. Unutmayınız ki, sanat Allah’ı aramaktır. Gerisi çelik çomaktır.

 

 


HİÇ BABA













 

BAHRİ BABA'NIN SESİNDEN








 

14 Kasım 2024 Perşembe

VERMEK ÜZERİNE

 Alimlerden biri, talebesi ile gezerken, bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler. Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.

Talebe :

"Hocam bu ayakkabıyı saklasak da, sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca, o anki halini seyretsek, ne dersin ? " dedi.

Hoca:

"Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım; sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak, sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim" dedi.

Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın yakkabısının içine bir miktar para koydu.Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.

Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi, ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu farketti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı, hic kimseyi göremeyince, dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp:

" Ya Rabbi, eşimin hasta, çocuklarımın aç olduğu

Sence malumdur, verdiğin bu nimet için Sana sonsuz şükürler olsun," deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı. Bunu gören Hoca ile talebesi de göz yaşlarını tutamadılar...

Sonra Hoca talebesine döndü :

" Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı , şu an daha mutlu değil misin?" dedi.

Talebesi:

" Evet Hocam, daha sevinçliyim. Şimdi, daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım : Verdiğin zaman, aldığın zamankinden daha mutlu olursun”.

Hocası dedi ki:

"Evladım! Güçlü ve haklı olduğunda affetmek: Vermektir."

"Yokluğunda kardeşine dua etmek: Vermektir."

"Haksız iken özür dileyebilmek: Vermektir."

"Başkasının ırzına kem gözle bakmamak: Vermektir.

"İnsanların gönüllerine sevinç ekmek: Vermektir...

Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine değil sevinci üzerine kurmak dileğiyle.


Alıntı

12 Kasım 2024 Salı

RÜYA- HACI BEKİR UZUN

 Hacı Bekir Uzun amca yaşadığı bir hali anlatı.""Ahmet Yesevi hazretlerinin türbesini ziyarete gittim.Hazret türbesinden çıktı konuştuk.O sırada annemiz olan hanımıda ayağa kalktı.Ben ona 50 Lira para verdim.Niçin verdiğimi hatırlamıyorum.ancak Ahmet Yesevi hazretlerinin şeklini unuttum ancak hanımının şekli halen gözümün önünde".

4 Kasım 2024 Pazartesi

TÜM DERTLERİN DEVASI MEVCUTTUR

 Hacı Bekir Uzun amca anlattı.Hatay/Dörtyol özerli'de yaşamış seyyidlerden Şıh Hasan(ince) çok hastalanmıştı.Kanserin artık kemiklere sıçradığını morfinin artık ağrısını kesmediği bir devrede idi.Ölücü gözüyle bakılmakta idi.zİYARETİNE GELEN KİŞİLERE "EMEKLİYEREK TUVALETE GİTMENİN NE BÜYÜK NİMET OLDUĞUNU " SÖYLEMEKTE İDİ.İskenderun'da bir bayan doktor bir ilac yahut yöntem tavsiye etti Şıh Hasan iyileşti. Bu ara hanımı vefat etmişt.Yeniden evlendi ve 5 sene daha yaşadı.

2 Kasım 2024 Cumartesi

İrşadi Baba ile Vali bey - Nurullah Mete Erenköy Dergahı Meşk #sohbet #t...

SÜNNETE UYANLAR VERİLEN MERTEBE

 Cenab-ı Peygamber efendimizin sünnetini öğrenip tutanlara Hak teala tarafından dört büyük mertebe verilir:

1-  Kalbi temiz olan müslümanların kalbine sevgisini koyar.Müminler onu canı gibi severler

2- Fasık ve facir münafıkların kalbine de bu kimsenin heybetini düşürür.Bu kimseyi gördüklerinde korku düşer.

3- Bu kimsenin geçinmesini kolaylaştırır ve rızkına genişlik verir.

4- Din yoluda kavi, sağlam olur.Bu kimsenin dini kuvvetli olur.

1 Kasım 2024 Cuma

SÜNNET NEDİR

 Cenab-ı Resulullah'a tabi olmanın gereği olup,sünnet şunlardır:"Şeriat kavlimdir, Tarikat fiilimdir, hakikat halimdir, marifet sırrımdır, zikrullah eniimdir" hadisi şerifidir.Şeriat sünnetlerden biridirAllah'a ve Resulüne itaatın şartı tüm ayetleri kabul tüm sünnetleri kabuldür.Kur'anın içinde şeriat, tarikat,hakikat ve marifetin hepsi vardır

73 FIRKA MESELESİ

 Efendimizden rivayed edilen bir hadis-işerifte" Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacak biri hariç hepside cehenneme girecektir.Kurtulan kimlerdir? ya Resulullah diye soranlara "Ben ve benim ashabım ne itikatta ise ondan ayrılmayanlardır" buyrulmuştur.

73 fırkanın hepsi Muuhammed ümmetidir.Farklılık neden kaynaklanmıştır.Bu fırkalar içerisinde kimisi mezar telkinini, kimisi şefaati, kimisi tarikatı, kimisi ashabe buğz eder, kimi dört halifeyi ayırır üçüne buğz eder,kimisi iradeyi inkar eder, kimisi zikrullaha itiraz eder, kimisi evliyanın kerametini inkar eder.kİMİSİ VARDIR Kİ, HADİSİ ŞERİFE NE LÜZUM VAR,ZATEN MEVCUT HADİSLERE  yalan karıştırılmıştır.Biz kur'ana  bakalım derler.Birkısmı Sahabe arasındaki ihtilaflarda taraf olur.Kimisi Hak teala'nın hikmete mebni konularına itiraz eder.

HER AĞIZ AYNI DEĞiLDİR

 Hz.İsa (a.s) ölüye okur, ölü drilirdi.Şakirtlerinden birisi, Ya İsa, bu duayı bana da öğret diye rica etti.Hz.İsa, o duayı ona öğretti.O şahıs o duayı bir başka ölüye okudu ancak ceset dirilmedi.Bu durumu Hz.İsa peygamber'e bildirince İsa (a.s) buyurdu ki:"Dua aynı duadır, fakat ağız İsa'nın değildir" dedi.

İtikatlı kamil bir müminin kalbi, sağlam bir silah gibidir.Münkir münafığın kalbi , ağızı, bozuk bir silah gibidir.İş görmez