22 Aralık 2020 Salı

SOHBETLER,

düşüncelere, bu tefekküre dalan insanların aklı kaşınmaya başlar. Fransız’ların Adana’yı işgalleri sırasında burada bir meczûb vardı; adı Tevfik idi. Eskiden Malmüdürü imiş. Sonra ilâhî bir yara alarak meczûb olmuş. Zeki bir insanmış. Bu adam arasıra sapıtırdı. Ona: “Niçin böyle sapıtıyorsun?” derlerdi. Meczûb da onlara sorardı: – Eliniz kaşınsa ne yaparsınız? – Kaşırız. – Ayağınız kaşınsa? – Kaşırız. – Peki, aklınız kaşınsa ne yaparsınız? deyince cevap veremezlerdi. Bunun üzerine Meczûb: – Yâ, işte benim aklım kaşınıyor. Onu kaşıyamayınca sapıtıyorum, derdi. Aklı kaşınan insan gaflet uykusundan uyanıyor demektir. Herkes bir türlü uyanır. İbrahim Edhem’i bir câriye uyandırmış. Edhem’in yatağını her gün ayrı bir câriye yaparmış. Birgün câriyenin biri yatağı yapıyor. Hiç de görmemiş böyle güzel bir yatak. “Hele şu yatağa ben de bir kerre yatayım” diyor, yatıyor. Olacak bu ya, uyuya kalmış biçâre… Edhem geliyor, bakıyor ki kendi yatağında bir câriye yatıyor. Kamçıyı alıp buna yanaşıyor. Câriye uyanıyor ama dayak devam ediyor. Kızcağız kamçıları yedikçe gülermiş. Bu hâl Edhem’in tuhafına gidiyor; soruyor: – Bu kadar dayağı yediğin halde niçin gülüyorsun bakayım? Câriye cevap veriyor: – Ben bu yatakta belki ancak yarm saat yattığım halde bu kadar dayak yedim; sen ne zamandan beri bu yatakta yatıyorsun, kimbilir sen ne kadar dayak yiyeceksin, ona gülüyorum. Edhem bu söz üzerine saraydan maraydan vazgeçiyor. Fakat meseleyi anlayıp hallettikten sonra geliyor yine o yatakta yatıyor. Edhem evvelce gaflet uykusundaydı. (Hakîkat)i anlamayanların uyanıklığı, bir uykudur. Bu uykudan bazı insanlar tatlılıkla, kimisi kamçıyla, tokatla uyanıyor:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder