İnanmak bir ihtiyaçtır.manevi dünyanın esası inanmaktır.Şüphesiz insanlar, örnek alacakları insanlar ararlar. Bu ihtiyaç doğru şekilde giderilmezse sonuç hüsran olur.Manevi dünya da bu hususlar çok görülür.Tarikatta yol kesenler diye tabir edilen bu insanlar, manevi dünyanın maddi kısmını hedeflerler.Bir takım bilgi kaynaklarını rüyalar yoluyla doldururlar.Bir miktar da "Kalbime geliyor ki" diyerek tamamlarlar.İnsanımızın merak ettikleri hususlar "Yarınlarda olacak hadiseler", "bir işin kendisi için hayırlı olup olmadığı şeklindeki tereddütler" dir.Hizmet ettiği bir türbede yatan zat'a ruhani sorarak cevap alma iddialarında olanlara rastlamak ta mümkündür.Bu hal o derece ileriye giderki, türbedeyatan zat, o kimsenin rüyasına girerek "filan şunu yapsın " dediğini aktararak iş yürütenlerde olmuştur.Tüm bunlar, manevi dünyanın maddi dünya için yozlaştırılmasıdır.
“İslâm toplumuyuz” ya, peki ara sıra bakmak gerekmez mi, İslâm’dan bizde ne kaldı, diye…
Şu Narin çocuk olayı neresine düşer Müslümanlığımızın?
Kur’an Kursu’ndan dönüyormuş Narin çocuk. Omuzunda Elifbası varmış. Buraya kadar Müslümanlığımızla ilgili. Sonra eve gelmiş, muhtemelen “görmemesi gereken bir şeyi görmüş” ve görmemesi gereken şeyi başkaları duymasın diye öldürülmüş. Ondan sonra birileri seferber olmuş, bu cesedi ne yapsak da kimse görmeden ortadan kaldırsak diye…
Seferber olmuş herkes Narin’in öldürüldüğünü duymasın, diye. Bütün köy seferber olmuş. Anneler bile, babalar bile, kardeşler bile… Amca amcalığını unutmuş, baba balalığını, anne anneliğini…
Narin’in Elifbasını cesedini koydukları battaniyenin içine koymuşlar, sonra bir çuvala aktarmışlar sonra da derenin kenarında açtıkları çukura gömüp, üzerine ağır bir taş koymuşlar.
Dindar bir köy imiş burası… Peki ama Narin’in başına bunlar getirilirken İslam nerede?
Ne oluyoruz size göre? Ey Hocalar ne oluyoruz?
Aşağıdaki soruları 1997 yılında Altınoluk dergisinde “İnsan Krizi” başlıklı yazımda sormuştum. Gelin birlikte soralım: