Ayasofya, 1934’de müzeye çevrildiği tarihe kadar 567 yıl İstanbul’un en önemli camisiydi. Sadece büyüklük ve mimari ihtişam olarak değil, Cuma, Bayram namazları, Kadir Geceleri İstanbullular Ayasofya’da toplanırdı.
O yüzden bu caminin imamları ve vaizleri bizzat padişahlar tarafından seçilir, zamanının ilimde en itibarlı isimlerine bu görev verilirdi.
İmam ve vaiz dışında, devrinin en itibarlı alimi Ayasofya’nın kürsü şeyhi olur, orada sohbetler eder, dersler verirdi.
Hala Çırağan’da dergahı ve türbesi ziyaret edilen Yahya Efendi, 16. yüzyılda Ayasofya’da verdiği vaazlarla ünlenmişti.
Evliya Çelebi’ye göre onun Ayasofya’da vaazlarını dinlemek üzere halk üç gün önceden hazırlıklara başlar, camide adım atılacak yer bulunmazdı.
1860’larda Yeni Osmanlılar’ın “Sarıklı ihtilalci”si Ali Suavi, Şehzadebaşı ve Ayasofya’nın kürsüsünden ve minberinden verdiği vaazlar ve okuduğu hutbelerle yabancı elçilik yazışmalarında “İslami ajitatör” olarak geçmişti. Zehirli ve acıtıcı oklarını Babıali iktidarına böyle yöneltmenin bedelini sürgünlerle ödemişti:
“Ey Babıali! Tırnaklarıyla toprak kazarak senin zevk ve sefana para yetiştiren Türkceğizlerin bir kerecik enin-i hazini dinle. Sonra pişman olursun ha!”
“Cenab-ı hak ümmet-i merhumeyi zaleme elinde bırakmaz., elbette bir gün sahabi zuhur eder... Zalimin şeran def’i lazımdır. Cümlemiz ma’ruf ile memuruz.”
“Müslümanlar ya Bilal ve Selman gibi olacaklar ya da sümüklü böcekler gibi zalimlere karşı başlarını saklayarak gezeceklerdir.”
Ayasofya’nın son kürsü şeyhi Manastırlı İsmail Hakkı’ydı.
23 Temmuz 1908’de Hürriyet’in İlanı ile birlikte Ayasofya’da vaazlara başlayan Manastırlı, 1912’de öldüğünde, vaazlarının ve sohbetlerini takip eden Mehmet Akif “Manastırlı da bu diyarın en mütebahhir bir âlim-i nihriri idi” diye yazmış, Eşref Edip vaazlarını kitap haline getirmişti.
Hürriyet’in ilanından sonra Ayasofya’da irad ettiği ilk Cuma hutbesinde İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne övgüler yağdırmış ve hürriyet mesajları vermişti:
“Biz zulüm içinde istibdad dalgaları arasında çalkalanıyorduk. Şeriatımız hürriyeti, adaleti, müsâvâtı emrediyor. İslâmiyet’te hukuk-ı beşeriyyeye muzır bir şey yoktur. Bütün ahkâmı mizaca muvâfık, adalete mukârin, hürriyete mutâbık. Diğer taraftan Fransada öyle. Onlar da bu hürriyeti memnuniyetle telakkî ederler. Elhamdulillâh Rabbimiz bu hürriyeti ihsan buyurdu. Hâinleri kahr u tedmîr etti. Bir bâd-ı hidayet bütün istibdat bulutlarını sürükledi götürdü. Memleketimiz nurlarla, hürriyet, adalet, müsâvât nurlarıyla doldu. Bu halin bekâsına, hürriyetin devamına dua etmeliyiz...”
“Adalet edin. Müsâvât üzere hareket edin ki düşmanlarınız size düşmanlık ederlerken dost olur. Allah Gafûru’r-rahîmdir... Meşvereti niçin bana emrediyor? Bittabi ümmete rahmet için. İlâ yevmi’l-kıyame ümmetim meşveretle hareket edecek. Meşveret onlara bir düstur-i esasî olacak. Herkese vahiy gelmiyor semâdan. Herkese Cebrail Kur’ân getirmiyor. Hulefa-yı Raşidîn devrinden başladı usul-i meşveret. Hatta bunun için müstakil bir sure nâzil olmuştu. Şûra namıyla tesmiye kılınmıştır..”.
“Bir memlekette ki efkâr-ı umumiyye yok, daima büyükler küçükleri ezer, insan sayılmaz onlar. Devlet-i Âliye Avrupa komisyonlarında insan sıfatıyla anılmazdı. En âdi milletleri millet sayarlardı. Bizi insan saymazlardı. Bir iki kişinin idaresi altında yaşarlar, insan mı onlar, bu mu insanlık? derlerdi...”
“İçimizde milel-i gayrımüslime de var: Ermeni, Rum, Bulgar, Musevi... Onlar da bu heyet-ten cüz’dür. Onlar bize Allah’ın vedîasıdır. Kendimizden ziyade onların hukukun muhafazaya çalışacağız. Zerre kadar rencide olmamalarına gayret edeceğiz. Dinimiz böyle emreder.”
(Kaynak: Abdullah Taha İmamoğlu- Osmanlı Modernleşmesi Sürecinde Vaazların Meşruiyet Aracına Dönüşmesi ve Manastırlı İsmail Hakkı'dan Bir Vaaz Örneği)
112 yıl önce devrin bütün siyasi atmosferini yansıtan Ayasofya’nın başimamı Manastırlı İsmail Hakkı’nın okuduğu bu hutbeden, görevden alınan Ayasofya başimamının tweetlerine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder