TASAVVUFİ SORULAR
Hâyır da şer de Allah’tan değil mi?
– Hayır. Şer nefsimizden, hâyr Allah’tan. Oturduğum sandalyenin bir tarafı kırılıp da düşsem, başım yarılsa; işte bu Allah’tandır ve Allah’tan gelen her şey hâyırlıdır. Fakat filâncanın kafasını kırarsam bu şer, bu fenalık benden, yani nefsimdendir.
– Allah hepimize aynı kudreti versin, hepimiz hayvânî sıfatlardan kurtulalım. Niçin filânı zeki, falanı da gabî yaratmış?
– Allah bize doğru yolu göstermiş. Daha ne yapsın? O yola gidip gitmemeyi bizim irâde ve ârzûmuza bırakmış. Fakat biz bunlarla uğraşırsak hapı yuttuk. Elden bize ne? Kendimizi kurtarmaya çalışalım; çünkü herkes kendi yaptığından mes’uldür. Bu yolda herkes muvaffak olamaz. Bir ağaca uzaktan baksak yemyeşil görürüz. Fakat yaklaştıkça meyvesini fark etmeğe başlarız. Bakarız ki: bir meyveye elli yaprak. Kanunu böyle. Kurtulan meyve kurtulamayan yaprak. Amma yaprağı da hiçbir zaman hor görmemelidir.
Aklımızı bu “Her şey Allah’tan.” meselesine takarsak, irâdeyi inkâr ederiz, irâdesiz kalırız.
– Öyle amma, yol gösteren yok.
– Yol gösteren sizinle beraber; sizi de muhîttir. Yeter ki “Ben neyim? Ne yapacağım?” diye tefekküre başlayın; bu hâl sizden doğsun. Doğan her şey mutlaka büyür.
– Allah, yani benim içine atılmak istediğim deniz sizinle beraberdir diyorsunuz amma, ben onu göremiyorum.
– Havanın suyla bitişik ve karışık olduğu gibi siz de Allah’la berabersiniz ama onu birdenbire görsek yanarız. Hz. Muhammed (Ve caalna minel mâi küllü şey’in hay – Biz her şeye su ile can verdik) demiş. Öyle demiş diye hadi suya atılalım. Hayatın menba’-ı’na atılacağız derken hayatımız da elden gider. Siz bazı hastalara azar azar arsenik veriyorsunuz. O hastayı iyi edecek miktarda arseniği birdenbire verseniz hastayı öldürürsünüz. Allah’ı bilme ve tanıma meselesi de tıpkı böyledir; bu da tedricen olur.
– Her çalışan muvaffak olur mu?
– Evet.
– Ama yolu bilmek lâzım.
– Bildiren sizinle beraber. Allah’ın birçok ismi ve her isminde kendine hâs bir sıfatı ve kudreti vardır. Allah’ın isimlerinden Kur’ân’da en fazla geçeni (Rab) dır. Rab, “mürebbî” demektir ve bu sıfat, Allah’ın zâtına en yakın olan sıfatıdır. Hocalar Rabba Allah diyorlar, amma “Rab” Allah demek değildir; “mürebbî, terbiye edici” demektir. Bu Hakîkat ilminin de bir öğreticisi, bir mürebbîsi vardır. Onunla konuşurken, konuşurken bir “yokluk” zuhur eder; işte o kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder