20 Aralık 2020 Pazar

SOHBET

Tasavvuf, Allah’ın insanda tecellî ettiğini kabul eder. Hâlbuki insanda bu söylediğimiz fena ahlâklar var. İnsan Allah’a çok benzediğine göre bu kötülükler Allah’da da var mı? Emre – Var ya. Her şey onun değil mi? Allah’ın binbir isminden “Mudîll: Delâlete, yani eğri yola sevk eden, doğru yoldan saptıran”, “Müfsid: ortalığı fesada veren” gibi kötü sıfatlar da var. Bu sıfatlar Allah’ındır amma, insanlardan tecellî eder. İyi sıfatları da, velhasıl sıfatlarının hepsi de insanlardan tecellî eder. Demin de söylediğimiz gibi bir insanda bütün hayvanların tabiati mevcuttur. Hangi ahlâk yüze çıkmışsa, insan ona mahkûmdur. İnsan her şeyi câmi olduğu için “Ahsen-i takvîm”dir. Bazı insanlardan Allah’ın Hâdi sıfatları, bazılarından da Kahhâr ve Mudîl sıfatları tecellî eder. Lâkin birçok insanlar bunu bilmezler. Ama bilmek lâzımdır. Bilmeyen istifade edemez. Kur’ân’da (Bilenle bilmeyen bir olur mu?) diyor. Velhasıl bu âlem çok tatlıdır. Bilen tarif edecek amma, şu huruf kâfi değil; kelâm anlatamıyor. Tarif edince bütün dünya düşman oluyor. Bu da bir sırr-ı ilâhî ya… Ben sizin ilminizi birdenbire anlayabilir miyim? Siz olmam lâzım ki sizi anlayabileyim. Bunu da ancak sevgi yapıyor. Sevgi tecellî ettikten sonra, gidilecek yolun iki parmak kadar bile olmadığı anlaşılır. Yani uzak değil, çok yakındır. İnsanın yapamayacağı hiçbir şey yoktur. İnsan o kadar kudretlidir ki yaptığı şeye kendinin bile gücü yetmez. Düğmesine basılan torna makinası gibi. İşleyen bir tornayı durdurabilir miyiz? İnsanların yaptığı traktörler, Allah’ın yaptığı öküzleri bile koğdu. Çünkü zaman değişti; zamanın değişmesiyle de ahkâm değişti. Şimdi atom’u buldular. Onun da hâkimi insandır. Atom’a Allah diyenler bile var; hâlbuki Allah bir zevktir. Emre – Fakat onlar tenezzül etmezler; ederlerse ortada kalırlar. Maksad, (Kudret)in bize nebatların hassalarını söylemesi ise, ilim yolu ile de söylüyor: işte tıb ilmi. Keramet göstermek mi iyi, yoksa herkesle beraber tabiat kanunlarına riayet etmek mi? Keramet gösteren insan kendini bu insanlardan ayırıyor demektir. Tıbbın emrettiği de bir keramet. Benim midem ekşir. Birisi bir kök verdi; döğüp alıyorum, rahat ediyorum. Felekiyyât mükemmel bir nizam içinde. O nizamdan bir hâl eksilse her şey bozulur. Onlar nizamı bozmazlar herşeyi hoş görürler. Onlar için nahoşluk yoktur. Onlar balarısı gibi, her çiçeğe konar, kendilerine lâzım olanı alırlar. Hatta pisliğe bile konar fakat onu bal yaparlar. Onların görüşü güneşe benzer. Güneş için karanlık var mıdır? Güneş döne döne bu mükevvenâta bakar, onların güzelliklerini sever. Hâlbuki bütün güzellikler kendinindir. İnsan da güneş gibi şefkat ettiği derecede bu hareketinin lûtfunu görür. Bir ağaca şefkat edersek ondan istifade ederiz. İnsan güzeldir; hele hâlini de güzelleştirir daha tatlı olur. Beşer, güzelliği kadında arar. O tılısımı tepeleyip geçtikten sonra güzelliğin erkekte olduğu, fakat bunun da maddî ve cismânî güzellik olmadığı anlaşılır. İnsanın görüşü ilmine göredir. Tahsîl mâni olmaz bu hâle; bilâkis yardım eder. Sizin anlayışınızla bizimki bir olabilir mi? Yunus Emre bu hâli 47 senede anlamış. Siz şimdiden anlıyorsunuz. Tahsîlin bir tehlikeli tarafı varsa, o da insana bir ilim gururu vermesidir. Ama insanın tabiatında gurur yoksa, nasıl verir? Biz o gururu, o benliği istemezsek, ilim nasıl verecek? Benliğin Allah’a geçmesi lâzım. Benlik olarak bize ait olan neyimiz var? Şu parmağımızın ucundaki varlıkların hangisinden haberimiz var? İki dakika sonra başımıza ne geleceğini biliyor muyuz? Ben de evvelce, bulup da öldüreyim diye benliği aradım fakat bulamadım. Meğerse Allah’ınmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder