20 Aralık 2020 Pazar

İBNİ ARABİNİN UUYANMASI

Beşer aklı bu ölümü maddî ölüm zannediyor; hâlbuki aklın anlayışı değişecek. Anlamak, ölmeye başlamak demektir. Mektebe başlayan çocuk, eski bilgisizlik hâlinden ölür, ilim diriliğine kavuşur. İş, tâbî olmakta. Tâbî olduktan sonra hiçbir şeye karışmamak lâzım. O ne yaparsa yapar ve iyi yapar. Hatalarını gördüğümüz kimselerin bize ne kadar faydaları var, bilsek… Muhyiddîn-i Arabî’nin mânevîyat yoluna girişine sebep olan insan, bir hırsızmış. Muhyiddîn medrese tahsîlini Endülüs’te bitirmiş. Bir gün bir kervanla yola çıkıyor. Çünkü yola yalnız çıkılmaz. Fakirmiş de. Kitaplarını bir heybeye koyup arkasına almış, kervana katılmış. Yolda hırsızlar kervanı çeviriyorlar. Hırsız başı bir taşın üstünde oturmuş, harâmîlere nezaret ediyor. Onlar da herkesin eşyasını ortaya çıkarıp kıymetlileri alıyor, kıymetsizleri bırakıyorlarmış. Muhyiddîn bakıyor ki bu iş uzun sürecek, hırsız başının yanına çıkmış. Bir selâm vermiş. Hırsız başı: “Ne o?” demiş. Muhyiddîn cevap vermiş “Benim yegâne malım bu kitaplardır. Ne param var, ne kıymetli eşyam. Kitaplarımı kontrol edip beni serbest bırakın ki ben yoluma devam edeyim, beklemeyeyim.” Hırsız başı soruyor: “Sen bu kitapları okudun mu?” “Evet okudum.” “Peki, okuduğun şeyi niye arkana yüklüyorsun? Bunlar aklına, kalbine yazıldıysa, bu ağır yük altında niye eziliyorsun? Yazılmadıysa, emeklerine yazık olmuş”. Hırsız başının bu sözleri üzerine Muhyiddîn düşünüp kalıyor. Hırsız: “Ne düşünüyorsun?” diyor. Muhyiddîn: “Sen çok doğru bir söz söyledin; haklısın!” diyor ve heybeyi orada bırakıp gidiyor. Nihayet bir mânevî hocaya çatıyor. Görülüyor ki Muhyiddîn’i gaflet uykusundan bir hırsız uyandırmıştır. Kimseyi hor göremeyiz. Bu tahsîl, gerçekten kalbe yazılır, kâğıtlara değil. İnsan kalbi felekiyâttan çok büyüktür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder