5 Aralık 2020 Cumartesi

NUH TUFANININ TEVİLİ

Nuh Tufanı hakkında İsmail Emre hazretleri şunları söylemiştir: Peygamberlerin birçoğu tahammüllü, sabırlı değildi. Doğru yola davet ettikleri kimseler, sözlerine inanmazlarsa, onlara beddua ederlerdi. Nûh da, Cenâb-ı Hakk’ın varlığını bildirmek için etrafındakilere söz söylemeğe başlayınca, kendisine eziyet ettiler, o da bütün insanların mahvolması için beddua etti. Allah Nûh’a: (Şöyle bir gemi yap, çocuklarını al, hayvanlardan da birer çift al, onlar kurtulsun, imân etmeyenler Tûfan’da boğulsun) dedi. O da bir gemi yaptı, hayvanlardan da birer çift aldı. Nûh’un yedi çocuğu vardı. Çocuğunun biri fena bir fiil işlemişti. Kardeşleri onun gemiye alınmasını istemiyorlardı. Fakat ne de olsa evlât. Nuh onu da aldı ama bir kazanın altına sakladı. Nuh’un işleri bitince, Tûfan başladı, gemi yükseldi ve münkirler mahvoldu. Bütün dünyayı kaplayan sular indi. Bu, hikâyenin dış tarafı. Fakat biz, buna böylece de inanmaya mecburuz. Gelelim ledün cihetine: Bir kere, suların bütün dünyâyı kaplamasına imkân var mı? Sonra, insan arka üstü yatarsa, bir gemiye, bir kayığa benzemez mi? Kollar da kürek. Gemiye hayvanlar almış; insanda hangi hayvanın ahlâkı yok ki? Yedi evlâttan murad, yine insandır; başımızda yedi delik yok mu? İki göz, iki kulak, iki burun deliği, bir de ağız. Kazanın altındaki yüzü kara evlâdı da nefistir. Ona uyanın yüzü kararmaz mı? İnsan vücudunda hangi mâden, hangi zehir, hangi panzehîr yok ki… Kâinatta ne kadar hayvan varsa, şekilleriyle aynen insan vûcudunda mevcuttur. Bundan başka nice deryalar, nice ırmaklar vardır… İnsan bu derece büyüktür ve merkez-i kâinattır. İşte Nûh Tûfanı hikâyesindeki bütün rumuzlar (İnsan)ı anlatmaya çalışıyor. Bu esrar, birdenbire açıklanırsa olmaz. İnsan, emeğini çekmediği şeyin kıymetini bilmez. Ne kadar söylesen anlayamaz. İnanamaz. Siz Almanya’yı bana ne kadar tarif etseniz, ben ne anlarım… Oraya gitmeli de ondan sonra bilmeli. Bunun için Hz. Muhammed: (Kelimünâsse alâ kaderi ukuulihîm) demiş; yâni (herkese anlayacağı kadar söz söyleyiniz) demek istemiş. Ama insan anlayış yolunda aklının adımlarıyla yürümeğe başlarsa (nas)lıktan kurtulur. Hakikatin öyle esrarı vardır ki, birdenbire söylenirse, duyanlar için zehir olur. İnanmak için ya kuvvetli bir iman olmalı, ya uzun boylu rıyâzat yapmak lâzım. Rıyâzat bugün için günah. Kuvvetli iman ve sevgi yolu daha yakındır. Çok güzel bir devirde yaşıyoruz. Dış nasıl terakki ettiyse, iç de, yâni maneviyyat da öyle terakki etti. Ben rıyâzat yaptığım devirde Hicaz’a altı ayda gidilirdi; şimdi altı saatte gidiliyor. Araplar: (El-mâzi lâyüzker) diyorlar; mâziyi unutmak lâzım. Asıl rıyâzat, nefsin istediğini yapmamaktır. Gerçi rıyâzatta bütün melekelerimiz hafifler, yani kuvvetlenir, başka âlemler açılır ama iş, Allah’ı râzı etmektedir, rıyâzatta değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder