5 Aralık 2020 Cumartesi

ANNE VE BABADAN GEÇEN AHLAK

Hakikaten, ahlâk telkini ahlâksızlar içindir. Ahlâksızlık, meselâ hırsızlık dünyadan kalkmaz da yer değiştirir; bir memleketten kovulur, diğerine gider. İçimizde hırsızlık hâli kalmazsa fiili de biter. Sevdiğimiz arkadaşların vücutlarını, ellerini, ayaklarını mı seviyoruz? Hayır, ahlâklarını seviyoruz. Çünkü onlardan kötülük zuhûr edince ayrılıyor, alâkamızı kesiyoruz. Demek ki aradığımız şey ahlâktır. İyi veya kötü ahlâk sahibi oluşumuz, iki suretledir. Bunların bir kısmını anamızdan, babamızdan almışızdır; bir kısmını da görüp, hoşlanarak öğrenmişizdir. Çocukluğumuzun, bebekliğimizin akıl levhası tertemizdir; yağmur suyuna benzer. Yağmur suyu, nasıl yağdığı toprağın tadını ve rengini alırsa, çocukluğumuzun tertemiz aklı da ana-babadan ve muhîtinden duyduklarını kulağının doldurulmamış plâğına yazar; gördüklerini de gözünün objektifi ile tesbit eder. Bu hâller kötü olsa bile, sevilerek alınmıştır. Sevilen hâl, içimizde çoğalır, gittikçe büyür. Bunları azken boğmak kabildir de, çoğalınca güç yetmez. Akıl fücûrata meyyaldir. Fücûrat ekşiye benzer. Tatlı bir şeyden ağız sulanmaz da, ekşi görünce derhal ağzımızın suyu akar. İşin fenası, insanoğlu, sevip beğendiği kötü şeyleri, etrafındakilere de sevdirmeğe çalışır. Bize o hâli tatlı tatlı methetmeye başlar. Onun ağzından çıkan söz, bizim kulağımızdan girer, bizdeki o hâl ile izdivaç eder ve başlar çoğalmaya. Adamakıllı çoğalırsa, içeriye sığamaz; bu sefer bizim ağzımızdan da taşıp dökülmeye başlar. Babayiğitlik, kalbimizin mangalında yanan bu ateşin üzerine mangalın irade ve terbiye kapaklarını kapatıp, onu havasız bırakmak suretiyle söndürmektedir. Ana ve babadan geçen ahlâka gelince: Çocuk, ana rahmine düştüğü zaman anasının, babasının ahlâkı ne ise onu alır. Vücudumuzdaki bütün zerreler bize, bizim aklımıza ve ahlâkımıza tabîîdir. Biz kumarcı mıyız; onlar da kumarcı. Biz sigara tiryakisi miyiz; onlar da öyle. İşte bizden onlara geçen ahlâk; meni, kan ve süt yolu ile çocuklara da geçer. Ana rahmi bir tarlaya benzer. Orada erkekle dişinin tohumları birleşirler. “Eş, dedikleri şey anaya ait olan tohumdan meydana gelir. Ananın tohumu anadan ayrıldığı için aslına yabancı değildir. Bu sebeple derhal ana rahmine bitişir tasfiye ettiği kırmızı kanı beyaz kan olarak göbek yolu ile çocuğa verir. Rahimdeki çocuk beyaz kan emer çünkü kazûrât çıkarmayacaktır. Çocuk, bu beyaz kanla beraber ananın ahlâkını da alır. Dünyaya geldikten sonra bu ahlâk, bu sefer sütten geçmeye başlar. Dünya ilmi ile sütü tahlil edecek olursak, onda çok miktarda şeker, bir kısım yağ ve bazı maddeler olduğunu görürüz. Amma Allah ilmi ile bakacak olursak, sütün içinde birçok ahlâk olduğunu görürüz. Bir damla kanda nice hayatlar vardır… Yerler, içerler, alırlar, satarlar, izdivâc ederler. Bunların hepsinin de aklı, gözü, kulağı vardır. Biz bir fiil işlerken, onlar da aynı fiili işlerler. Onun için illâ ahlâk, illâ ahlâk… Peygamberimizin görüşü mânevî bir mikroskop görüşüdür. O, Allah’a bitişik olduğu için, görüşü eksiksizdir. Bu görüşünün neticesi olarak bize “Filân hayvanın etini yiyin, filânınkini yemeyin.” diyor. Çünkü yediğimiz etlerle, bize o hayvanların tabiatlarının da geçtiğini görüyoruz. Canavar tabiatlı hayvanların ve leş yiyen, gagası eğri, yırtıcı kuşların etini yasak etmiş; onların tabiatı bize geçmesin diye. Etini yediğimiz hayvanlar, çatal tırnaklı, alt çenelerinde ön dişleri olmayan, işkembeli hayvanlardır. Bunlar geviş getirmek suretiyle, yedikleri gıdada ham madde bırakmazlar; pislikleri bunun için kokmaz. İşte peygamberimizin hayvânî gıdalarımızı tâyin edişi de ahlâkımızı tasfiyeye ma’tûftur. Muhîtinden aldığı huylar ne kadar kötü olursa olsun her insan “İlâhi aşı” ile aşılanabilir; “ilim” ve “hâl” sahibi olabilir. Lâkin anadan babadan intikal eden “İlâhi kabiliyet” daha iyidir. Türkmenlerde çok hoşuma giden darb-ı meseller vardır. Onların ilâçları otlardır. Ekseriya otların kurumuşlarından faydalanırlar. Eğer kurumuş olan otu tanıyamazlarsa “otu çek, köküne bak.” derler. İnsanın da böyle, soyunu ararlar; “Kimin oğlu?” derler. “Kimin oğlu?” demek “Ahlâkı nasıl?” demektir. Zira insanoğlu ilk terbiyeyi ana rahmindeyken; ikinci terbiyeyi ailesinden ve muhîtinden alır. Bir insanın tahsili ne kadar yüksek olursa olsun, ahlâkı irsî ve ailevi terbiyesinin tesiri altındadır. En büyük tahsil, aile terbiyesidir. Aile terbiyeSİ alamamış olan insanlar, fena huylarını zor terk ederler. Beyaz horozla beyaz tavuk alırsınız yavruları sarı veya alaca çıkarlardı. Demek ki bu renkler onların cinslerinde varmış.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder