12 Temmuz 2016 Salı

BİR YORUM

      "İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olamazsınız"( Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56.) hadisi üzerine bir kaç kelam etmek diledim. Malumu âliniz olduğu veçhile ne hadis alimiyim, ne de dini hususlarda yeteri kadar bilgim var. Lakin bu veciz sözün içerisinde sevgi sözü geçince haddim olmayarakta olsa bir kaç söz söyleyebilirim diye düşünüp aldım kalemi elime bakalım ne çıkacak diye başladım yazmaya.
           Yukarıda belirtilen söz ne kadar da zamanımıza göre söylenmiş gibi değil mi? Ve zamanımızı tarif ediyor sanki. İnsanlık tarihinin en karanlık zulûmat devirlerinden birine şahit ediliyoruz zira. Halbuki bilim o kadar gelişti ki, belki de çok yakın devirde insanların uzaya seyahatleri dahi söz konusu olabilecek nasıl bir karanlıktan söz ediyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim. Lakin iş bilimde çok ileri gitmekle olmuyor işte. Bilim alanında ne kadar yükseklere giderseniz gidin, ahlaklı nesiller yetiştiremediğiniz takdirde her şey boşa gidiveriyor. Dünyanın hali zaten ortada, şöyle bir göz attığımız takdirde her şey bütün açıklığı ile görünüveriyor. Gördüğümüz manzara hiç iç açıcı değil maalesef. Güçlüler daha güçlü olabilmek için güçsüzleri ve onların kaynaklarını sömürmeye, onları sindirmek için de bir hiç uğruna katletmeye zulümlerini artırarak devam ediyorlar.
İşte yukarıda anılan ve Peygamber Efendimizin hadisi şerifi olan kamil imanın en önemli unsuru olarak birbirimize sevme şartını getiren bu çok önemli sözü bu dönemde ne kadarda değer kazanıyor değil mi? Hattı zatında Efendimizin tüm sözleri ve halleri zamandan ve şartlardan ayrık olarak bir Zümrüdü Anka misali eşsizdir. Onun sözü ve fiilleri, zamana ve yere göre değer kazanmaz, daima aynı değerdedir. İnsanların onu anlamaması, bilmemesi, ona uymaması dahi bu sözlerin değerini asla azaltmaz, aksi durumda da artırmaz. Ancak yukarıdaki açıklama hadisi şerifin asıl vurgulamak istediği ve kamil imanın bir şartı olarak belirlediği sevgi eksikliğinin zamanımızda azami dereceye ulaştığına açıklamak için getirilmiştir.
Bilindiği veçhile Peygamber efendimizin içtihat buyurduğu hali ve sözleri Allah tarafından muradı ilahinin bu içtihattan farklı olduğu yine vahiy yoluyla ona bildirilmediği takdirde mutlak doğru kabul edilmek zorundadır. Zira o bir ayette de buyrulduğu üzere "kendiliğinden konuşmamakta", Allah'ın elçisi sıfatıyla ve yine onun adına konuşmaktadır. Hal böyle olunca da onun sözleri esasında "Allah sözü" gibidir. Yeter ki bir kaç vakıada olduğu gibi (ki bu vakıalar çok kolay şekilde internet yoluyla hemen öğrenilebilir) muradı ilahinin söylenenden veya yapılandan farklı olduğu bildirilmemiş olsun. Bilinmelidir ki efendimiz (S.A.V) tam ve tek kamil bir insandır. Ondan önce veya sonra kimse onun kemalatını yakalayamamış ve yakalayamayacaktır. Diğer kişiler O'na yaklaştıkları ölçüde mertebe sahibi olacaklar ve kemale ermiş sayılacaklardır. Efendimizin hali ve kal'inin bazı hallerde muradı ilahiden farklı tecelli ettirilmiş olması dahi, onun eksikliğine değil aksine kemalatına vurgu yapmak, O eşsiz olmasına rağmen esasında bir insan olduğu için ilahlaştırılmasının önünün alınmasını sağlamak amaçlı bir kisvedir. Yoksa Allah O'nu aziz Kur'anında eksiksiz şekilde övgüye mazhar kılmış olmakla onun kemalatını ve eşsizliğini vurgulamıştır. Bu nedenle bizler ona eksiklik ithaf ederek edepsizlik etmek cehaletine düşmemeliyiz. Zira yine aziz Kur'anın Hucurat suresinde ona karşı edepsizlik edenlerin tüm amellerinin boşa gideceği açık bir ikaz olarak bildirilmiştir. Şimdilerde ise "o da bizim gibi insandı" gibi cahilane bir yaygara ile efendimiz değersizleştirilmeye, "bize Kur'an yeter" denilerek hadisler reddedilmeye çalışılmaktadır. Bu sözlerine de dayanak olarak Efendimizin yaşayan Kur'an olduğundan habersiz, aziz Kur'anda geçen ve "size Kur'an yeter/yetmez mi" anlamına geldiğini söyledikleri ayetleri delil saymaktadırlar. Eksik ve bilinçli bir saptırmadır bu. Amaç O'nsuz bir din inşa etmektir. Oysa ki yine Kur'anda mealen "O size ne verdiyse onu alın, yasakladığı, sakındırdığı şeylerden kaçının", "O'na biat eden, muhakkak ki Allah'a biat etmiştir", "O kendiliğinden konuşmamaktadır" gibi ayetlerle onun Allah katındaki konumu dile getirilmiştir. O'nu dışarı çıkarttığımızda ortada din falan da kalmayacaktır. Aslında bu kimseler bunu da çok iyi bildikleri halde, saf Anadolu insanının aklını bulandırarak bir şeyler elde edebilir miyiz düşüncesiyle Efendimizi yok saymaya çalışmaktadırlar. Behey gafiller, bilmez misiniz ki Efendimizin sünneti olmasa dinin temeli olan namazın dahi nasıl kılındığını nereden öğreneceksiniz. Namazın nasıl eda edileceği Kur'anda nerede yazıyor. Bu basit bir misaldir. Bilesiniz ki hiç kimse Efendimize ait olmayan bir sözün hadis diye yutturulmasına falan da çalışmıyor, çalışanlarda aynı şekilde kötü niyetli insanlardır zaten. Onca süzgeçten geçirilmiş hadisler dahi reddedilmeye, adeta hadis ve dolayısıyla efendimiz yok sayılmaya çalışılmaktadır. Bu da tüm hadisler zan altında bırakılacak şekilde "aslında hadis olarak söylenen sözlerin hepsi doğru değil, tümü efendimize ait değil, onun söylediği ne malum, sonradan biri uydurmuş işte" gibi cahilane ve kasıtlı sözlerle süslenmektedir. A be kardeşim madem bu hadislerden hangisinin gerçek olduğu belli değil, bari sen bir araştır ve hadis diye yutturulmaya çalışılan sözleri ortaya çıkar ki millet faydalansın ilminden. Ama amaç ve niyet bu değil ki.
Her neyse şimdi biz asıl vurgulanmak istenilen hususa değinelim olur mu? Yukarıda yazılı söz ne kadar açık ve ne dokunaklı değil mi? Net bir tanım koymuş ve birbirimizi sevmedikçe iman etmiş sayılmayacağımız açıkça belirtilmiştir. Ee öyleyse dostlar bu sevgisizlik, kabalık, bu itiş kakış niye. Farkında değil misiniz olayın ciddiyetinin ve farkında değil misiniz imanımızın tehdit altında olduğunun. Efendimizin bu sözüne rağmen din adına haksız yere can alanlar amacınız ne? İslam'ın efendisi sevgi olmadan iman olmaz derken sizden sudur eden bu kabalık neden kaynaklanıyor hiç düşündünüz mü? Efendimiz insanlığın görüp görebileceği tek mükemmel insan olmakla imanı dahi sevme fiiline bağlamışken, kendi eksik aklınızla neyi icat ettiniz de kabalaştınız? Nereden çıkardınız bu kaba din anlayışını? Yeni ve farklı bir din geldi de bizim mi haberimiz olmadı? Değerli dostlar bilelim ki iş ciddidir. Ayetle sabit olduğu üzere ahiret hayatının yanında rüya gibi olan, bir veya bir günden daha kısa zaman olarak belirtilen şu alemi dünya için ebedi hayatın feda edilmesi, hem de din adına bunun yapılması aklın kabul edebileceği bir şey olmasa gerek değil mi?
İşte şimdi kendi toplumumuzu ele alalım. Bin parça olduk. Kimi solcu, kimi sağcı, kimi dinci, kimi laik vesair vesair, saymaya kalksak bir kaç günde ancak bitirebiliriz. O kadar çok parçalanmışlık var ki, kimi ayrımları saymaya kalksak aklımıza dahi getiremeyebiliriz. İslam tevhid dini iken ve bu tevhidi sadece Allah'ı birlemek olarak değil, hayatın her düzeyinde sağlamayı emretmişken, neyin ideolojisini yaşamaktayız dostlar. İnanın ki bu dünya da menfaatine düşmek ahiret hayatının yanında bir çocuğun kendisine verilen bir balona sevinmesi veya balonun patlaması halinde susmak bilmez şekilde ağlamasından farksızdır. Öyleyse düşünme zamanı gelmedi mi artık? Birbirimizi sevme vakti gelmedi mi yoksa? Kalbimize doldurulmuş şu kini söndürüp, kardeşliğimizi yaşasak olmaz mı?. Unutmayalım ki bu alemde insanları kandırabiliriz, velakin Allah'ı kandırmamız asla mümkün olmayacaktır. Biz bu halimizle O'nun süzgecinden asla geçemeyiz. Artık kendimize iltimas geçmeyi, nefsimizi arkalamayı bırakalım olur mu? Yusuf Suresinde, Yusuf (A.S) söylediği gibi "ben nefsimi asla arkalamam, zira o daima kötülüğü emreder" diyebilelim, unutmayalım ki o gerçekten kötülüğü emreder, ta ki tezkiye edilip, pürü pak oluncaya kadar...
Selam ve muhabbetle....
12.07.2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder