Bir gün Abdülhakim
Efendiye gidiyordum. Yolda, kendi kendime, Abdülhakim Efendiye arz edeyim,
evliyalıkta yükselmek büyük iş, bizim küçük gayretimizle elde edilmez, himmet
buyursunlar teveccüh eylesinler de, o yüksek makamlara beni kavuştursunlar diye
düşünüyordum. Vardım. Bahçede yalnız oturuyorlardı. Selam verip ellerini öptüm.
Yüzüme bakıp; "Tahir, şu ağaç ne ağacıdır?" buyurdu. "Manolya"
dedim. "Şu nedir?" buyurdu. "Gül" dedim. "Ya Tahir,
bunların suyu bir, havası bir, toprağı bir de, niçin boyları farklıdır? Mesela
şu çimene ne yapılsa gül ağacı olabilir mi, gül de, manolya kadar büyür
mü?" buyurdu. "Hayır efendim" dedim. "Demek ki, farklılık
istidatlarından kabiliyetten geliyor. Ve demek ki, çim; ot, gül gibi, gül de
manolya gibi olmaz!" buyurup tekrar bana baktılar. "Kusurumu
bağışlayın efendim" dedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder