Adana’da geniş çiftlikleri olan köy ağaları olur.Necib Sultanım anlatmıştı.Ağanın çiftliği köydedir,işleri kahya idare eder,ağa şehirde yaşar.Böyle bir ağalardan biri,köye bir cami ve minare yaptırır.Bir imam tutar,ücretini yıllık olarak kendi öder.Ama,ağanın din hayatı ile bir alakası yoktur.Kumarbazdır,içki alemcisidir.Birileri der ki ağa bu cami ve minareyi sen 100 Liraya mal ettin.Biz sana bunun on katı olan bin lirayı verelim sen bize cami ve minarenin sevabını ver.Ameli olmayıp günlük hayatta masiyet içinde bile olsa ağa teklifi kabul etmez.Paraya tamah ederek yaptırdığı cami ve minarenin sevabını satmaz.Bu Türk insanına mahsus bir hassasiyettir.İşte İslam’ı ilgilendiren hayati bir durum ve tehlike şartları zuhur ettiği zaman ameli noktadan yaşamayan ancak dinine karşı hassasiyeti zirve olan nice şahsiyetler ortaya çıkar.Bu nedenle,”Mevlam görelim neyler,neylerse güzel eyler”diyen Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretlerinin söyleyişine kulak verip,sözlerinin inceliklerini tefekkür edelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder